Her şey 4 Nisan 1946’da Amerikan zırhlısı Missouri’nin İstanbul ziyareti ile başladı.
Ülkede ‘Türk usulü Amerikan pa­tentli demokratik bir algı, anlayış ve uygulama’ yerleştirildi.
25 yıllık tek parti iktidarının yarattığı psikolojik ortam ve İkinci Dünya Savaşı sonrasının koşullarında bu hiç zor olmadı.
Cehalet, yoksulluk, din ve bazen ırkçılık tadına varan milliyetçilik söylem ve inancı­nın yerleştirilmesi çok kolay oldu.
1950’de yapılan ve %89.3 katılımın sağlandığı ilk çok partili seçimi Adnan Menderes- Celal Bayar’ın DP’si kazandı.
Her kış komünizmin Türkiye’ye ge­leceğini’ söyleyerek halkı korkutan ya da ikna eden Menderes-Bayar İkilisi 1954’te yapılan ve %88.6 katılımın gerçekleştiği ikinci seçimde %56.6 oy oranı ile sandal­yelerin 503’nü kazanarak zaferini tekrar­ladı. CHP seçim yasasından dolayı %34.8 oy oranıyla 31 sandalye kazanabildi.
Menderes on yılda Türkiye’yi ‘Küçük Amerika’ yaptı ve bu ülkeyi Amerika’nın Ortadoğu’daki ‘ön karakolu’ durumuna getirdi.
Her tarafı Amerikan askeri üsleriyle dolu Türkiye başta Suriye ve Irak olmak üzere bölgede her yere ve her şeye karıştı.
O günlerin Türkiye’si bu günlerin Türki­ye’sine çok benziyordu.
Menderes-Bayar ikilisi 27 Nisan 1960’da yapılan askeri darbeyle devrildi.
ABD sesini çıkarmadı.
1960-1980 döneminin siyasi tarihi kendine özgü bir Türkiye yaratma uğraş ve mücadelesiyle geçti.
Dört kahraman vardı:
Demirel, Ecevit, Erbakan ve Tür­keş.
12 Eylül 1980 ‘Amerikan patentli’ askeri darbe sonrasında 1982’de yapılan anayasa referandumunda katılım %91.3 oldu.
Bu dünya rekoruydu.
Halkın %91.4’ü yeni anayasa ve Ev­ren’in cumhurbaşkanlığına ‘Evet’ dedi.
Evren seçim propagandasında ‘çığır açtı’.
‘Hayır’cıları ‘Terörist, dış güçlerle işbirliği yapan vatan hainleri’ olarak nitelendirirken ‘Evet’çilere ‘12 Eylül öncesine dönmeyi ve o felaketli gün ve yıllara daha feci bir şekilde tekrar dönmeyi ve kurtuluş umutları kay­bedilmiş bir şekilde yaşamayı iste­miyorsanız sandık başına gidip oy kullanın’ diyordu.
Çok alışageldiğimiz ama insanlara kolay­ca kabul ettirilen bir söylem.
Evren 9 Mayıs 2015’te öldüğünde her­kes ondan nefret etmiş ve cenazesine üç beş kişi katılmıştı.
Ama çok öncesinde 1983’te yapılan ve %87.8 oranında bir katılımın sağlandığı seçimde ‘Asker’ Evren’e rağmen ‘SivilTurgut Özal kazandı. 1987’de tekrarla­nan ve yine Özal’ın büyük zafer kazandığı (%36 oy oranıyla 292 sandalye) ikinci seçimde seçime katılma oranı %90.8 olmuştu.
Halk ‘Özal’ı ve onun sayesinde demokra­si oyununu’ çok sevmişti!
Özal ‘Türk usulü kapitalizmi’ ülkede yerleştirdi ve ‘benim memurum işini bilir’ ve ‘anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz’ diyerek siyaset ve toplum yaşamında yeni türden bir anlayış ve kültür yerleştirdi.
Özal 17 Nisan 1993’te öldüğünde ce­nazesi muhteşem oldu ama kurduğu ‘dört eğilimli’ parti ANAP bugün artık yok.
2001’de aynı anlayışla ve 2000 yılının büyük krizi sonrasında kurulan AKP Kasım 2002’de yapılan ve seçmenlerin yalnızca %76.2’sinin katıldığı seçimde oyların %34.6’sını alarak Meclis’teki sandalyenin %66’sını kazandı.
Mart 2003’te Baykal liderliğindeki CHP anayasa değişikliğine destek vererek siyasal yasaklı Erdoğan’ın başbakan olma­sını sağladı.
AKP yani Erdoğan 16 yıldır iktidarda.
Bütün söylem, politika ve davranışlarıyla DP ve ANAP karışımı bir iktidar olmaya çalışan AKP son döneminde Evren alışkan­lıklarına heveslendi.
Her alanda, her konuda ve bütün davra­nışlarıyla.
2007’de % 84.2, 2011’de %83.1, Haziran 2015’de %86.6 ve Kasım 2015’te %85.2 katılımın sağlandığı bütün seçimlerde AKP farklı oranlarda olsa da hep kazandı ama hiç bir zaman %50’yi geçemedi.
—-
Devamı yarın

sozcu-banner-1