Her gün yeni bir ya da iki kararnameyle yeni sürprizler yaşıyoruz.
Her şeye Cumhurbaşkanı Erdoğan tek başına karar veriyor ve hep verecek.
İktidardan güç alan AKP’liler de fırsat bu fırsat istedikleri her şeyi yapıyorlar.
Herkes ‘devlet benim’ anlayışıyla davranıyor.
Muhalif medya bunları yazmaktan yoruldu ama her düzeyde AKP’liler bildikleri yoldan yürüyorlar.
Olayın mantığı basit: Sorgulayan ve hesap soran olmadığı için herkes rahat.
Perşembe akşamı Bodrum’da Bitez sahilinde bazı dostlarla oturup sohbet ediyorduk.
Sahil büyük bölümü yabancılarla dolu olmak üzere çok kalabalıktı.
Tam o sırada müezzinin sesi duyuldu.
Akşam namazı saati değildi ama salavat getiriyordu.
Sonra da akşam namazı için ezan okudu.
Cami hemen denizin dibinde ve insanlar denize girip sonra da yatıp güneşleniyor.
İlginç bir manzara!
Dönelim imam dostumuza.
Diyanet’e göre ezan sesi 80 desibeli aşmamalı.
Elbette ölçüm cihazım yoktu ama abartısız imam mikrofonu sonuna kadar açmış ve avazı çıktığı kadar bağırıyordu.
Neden böyle yapıyor bilinmez ama büyük olasılıkla ‘iktidardan güç aldığını’ düşünerek “İnsanlar korktuğu için bana karışamazlar” modundaydı.
Ya da birilerine yalakalık yapıyordu.
Orada bulunan, geçen ya da yemek için oturan binlerce insanın ne düşündüğünü varın siz tahmin edin.
Oysa ezan namaza bir davettir, çağrıdır yani hatırlatmadır.
Bağırmanın bir anlamı yok.
İnsanlar artık ezanı cep telefonlarına yüklüyorlar.
Ben kişisel olarak iyi bir sesle okunan ezandan hoşlanır ve huzur bulurum.
Dinsel inanç ve yükümlülükler insanlarla yaradan Allah arasında özel bir ilişkidir.
Namaz ya da ezan bu ilişkinin çok küçük bir bölümüdür.
Derin konulara girmek istemiyorum ama bildik tarikat, cemaat, grup ya da sapkın söylem ve davranışlarıyla her gün medyada izlediğimiz sözde şeyhlerle bu iş olmaz.
Din bir inanç olmanın yanısıra bu inancın aşılamaya çalıştığı bir vicdan ve ahlak konusudur.
Vicdan ve ahlak sosyal ilişkilerin özünü ve temelini oluşturur.
Yani karşılıklı sevgi ve saygıyı.
Peki ‘Müslümanım’ diyenlere bir bakın hangisi ya da kaçta kaçı ‘gerçek ve iyi’ bir Müslüman?
57 Müslüman ülke var ve rakamlar farklı ama 1.7 milyar Müslüman var.
Bu ülkelerin durumu ortada.
Bu ülkelerde ve dışında yaşayan insanların ezici çoğunluğu perişan.
Müslümanlar Müslümanları kırıyor.
Her yerde akıl almaz ve türlü türlü yolsuzluklar var.
Kur’an-ı Kerim’de irili-ufaklı 50 kadar günah, yasak ve mekruh var. Bir çok Müslüman bu suçların tümünü ya da büyük bölümünü işler ama yine de “En hakiki Müslüman benim” ya da “Kendim için bir şey istiyorsam namerdim her şeyi İslam için yapıyorum” der ve camiden çıkmayarak Allah’ı aldattığını düşünür.
Bu konular çok derin.
Rahmetli Yaşar Nuri Hocam bile bir yerlere varamadığına göre ben hiç varamam.
Üstelik ben Kur’an’ı, hadisleri, sevgili Peygamberimizin, sahabelerin ve tüm İslam’ın tarihini kendi dilinde yani Arapça okudum ve bu konuları iyi bildiğimi düşünüyorum.
Elbette ben din adamı değilim ama Türkiye’deki dini anlayış ve tartışmalar Arap ülkelerinden oldukça farklı.
Bunun da bir çok tarihsel ve sosyal nedeni var.
Ama dil en önemli konu.
İnsanlar Arapçayı bilmediği için bazı din hocaları ve şeyhler onlara bir sürü yalan söylüyor.
Safsata ve aslı astarı olmayan yalanlar.
FETÖ olayı büyük kanıt.
Ezandan geldik büyük ve derin konulara.
Siyaset ve din ilişkisine.
Malzemesi cehalet ve yoksulluk.
Şöyle bir bakın çevrenize:
Her yerde rüşvet, yalan, gıybet, hırsızlık, talan, kindarlık, gaddarlık, öldürme, kafa kesme ve daha neler neler!
Bu kafayla işimiz çok zor.
Gerekçesi ne olursa olsun hiç bir Osmanlı sultanı hacca gitmemiş.
Osmanlı 400 yıl bu coğrafyayı İslam adına yönetmiş.
Hilafet ve saltanat hikayesi.
AKP aynı heves içinde.
Amaç ‘yüce’ olunca araçların ne olduğu hiç önemli değil!
Önemli olan elhamdülillah Müslümanız

plusbanner2x