Trump Fırat’ın doğusundan çekilme kararı alınca önce PYD sonra Fransa ‘Aman abi gitme’ dedi.
Suriye; Fransa’nın eski sömürgesi olduğuna göre tapu onlarda.
Buyurun tarihe bakın.
Osmanlı’nın çöküş sürecinde ve özellikle 1909 ittihatçı darbeden sonra bölge casus kaynıyordu.
Bunların üç tanesi çok önemliydi.
Irak’da Gertrude Bell, Suriye, Lübnan ve Filistin’de Lawrence ve Hicaz’da Percy Cox.
Olağanüstü üç kişi.
Şefleri Churchill.
Sık sık İstanbul, Beyrut, Riyad ve Kahire’de buluşuyor ve geleceğe dönük 100 yıllık plan yapıyorlardı.
Lawrence iki yıl kadar benim memleketim Cerablus’ta yaşadı ve Bell onun ziyaretine gelirdi.
Doğu Ekspresi’nde Cinayet romanını Halep’te yazan Agatha Christie de Lawrence’in arkadaşıydı.
Cerablus Yavuz’un 24 Ağustos 1516’da Suriye’ye girdiği Mercidabık’a çok yakın.
Her üç casus tüm planları için Suudi aşiretinin lideri Abdülaziz Bin Suud’dan onay ve destek alıyorlardı.
Abdülaziz İngilizlerin en önemli adamıydı.
Hem de maaşlı.
Mezhebi de olan adamlar çok tehlikeliydi.
Şimdi Ürdün Kralı’nın dedesi Mekke Şerifi Hüseyin gibi.
Her ikisi İngilizlerin parasıyla 9 Haziran 1916’da Osmanlı’ya karşı ayaklandırıldı.
Ama öncesinde İngilizler Fransa’yla oturup bölgenin haritalarını çizmiş ve kimin nereyi nasıl alacağı netleşmişti.
Hani şu 16 Mayıs 1916’da Mark Sykes ve François Bicot’un uzlaştığı anlaşma.
Bu anlaşma sonrasında Abdülaziz Bin Suud ve Şerif Hüseyin iki İngiliz casus olarak Osmanlı’ya ayaklanmış ve Filistin topraklarının Yahudilere verilmesine onay vermişlerdi.
Bunun üzerine İngiltere o meşhur Bakanı Belfour, ‘Filistin’i Yahudilere bir vatan’ olarak verdi.
Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’yla Sevr’i uygulayamayan İngiltere ve Fransa bölge haritalarını çizip 22 Arap ülkesinin sınırlarını cetvelle belirledikten sonra her yerde yüzlerce belki de binlerce casusla çalışmaya başladı.
Krallar, emirler, şeyhler, cumhurbaşkanları, bakanlar, parti liderleri, sivil toplum örgüt liderleri, iş adamı, gazeteci, yazar, çizer ve başkaları...
Casus değilse işbirlikçi.
Ya da bildik tanımla ‘proje’.
Fransa; Suriye, Lübnan, Tunus, Cezayir, Fas ve Moritanya’yı İngiltere ise geri kalan Arap ülkelerini aldı.
14 Şubat 1945’de Roosevelte ile Kızıldeniz’de buluşan Abdülaziz Bin Suud, sonsuza dek koruma karşılığında’ ABD’ye ilan-ı aşk eyledi.
Şimdi gelelim günümüze...
BOP ve Arap Baharı’na...
Yüzlerce roman yazılır ve bir o kadar film yapılır.
Özellikle Suriye’de...
Çünkü IŞİD, Nusra ve benzeri onlarca ruh hastası terör örgütü burada kuruldu.
Hatırlıyorum da 1 Nisan 2012’de İstanbul’da toplanan Suriye Dostları Grubu buluşmasına100 kadar ülke ile bölgesel ve uluslararası örgüt temsilcisi katılmıştı.
Sonrasında ipin ucu kaçtı.
Çünkü bu toplantıda Suriye’de savaşan örgütlere yardım kararı alınmıştı. Katar eski Başbakanı Hamed Bin Casim’in deyimiyle her şey Türkiye üzerinden yapılıyordu.
Yüzlerce örgüt Türkiye’nin güney illerinde karargah kurarak türlü türlü faaliyetlere başladı.
Hemen hemen dünyanın bütün ülkelerinden insan gelmişti Türkiye’ye...
‘İnsani amaçlar’ için.
Kaçta kaçı casus idi bilinmez ama acayip çalışıyorlardı.
O kadar ki terör örgütlerinin Irak ve Suriye’den çaldığı 10 milyar dolarlık tarihi eser bu kişiler tarafından alınıp Batı’ya kaçırıldı.
UNESCO öyle diyor.
Şimdi size çok ilginç bir hikaye anlatayım:
İslamcı militanlar 2012 başlarında Cerablus’u ele geçirdiklerinde aralarında biri Hollandalı diğeri Fransız iki kişi vardı.
Bir yıl sonra bu İslamcılar yani ÖSO, Nusra ve IŞİD’ciler arasında kavga başlayınca Hollandalı olan Cerablus’ta tanıştığı Tunuslu bir kişiyle Halep’e gitti ama Fransız olan kasabayı ele geçiren IŞİD’e katıldı.
Jan olan adını Hamza olarak değiştirdi.
Arapça bildiği için herkesle çok iyi iletişim kuruyor bazen de Menbiç ve Fırat’ın doğu yakasındaki Aynelarap yani Kobani’ye gidip geliyordu.
Kürtlerle arası çok iyiydi.
Lawrence gibi.
Görüştüğü ya da sohbet ettiği herkesten çok şeyler öğreniyordu.
Özellikle yöredeki aşiretler arası ilişkiler ve bu aşiretlerin güçleri hakkında.
Buna benzer çok hikaye var ama Hamza çok önemli
Yarın okuyunca çok şaşıracaksınız.
Hikaye çok ilginç.