Aslında seçime gerek yoktu.
Kasım 2019’a kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan istediği her şeyi yapabilirdi. Aniden seçim kararı alındığına göre ülke çok zor durumda.
Buna rağmen muhalefet konuşmanın ötesinde hiçbir şey yapamıyor.
Örneğin CHP şeker fabrikalarının satılmasını engellemek için çok yoğun çaba harcadı ama fabrikalar teker teker satıldı. İki ay içinde memleketin kalan son varlıkları satılacak.
İlginç olan fabrikaların satıldığı Konya, Yozgat, Afyon, Tokat, Çorum, Niğde ve Kırşehir’de her seçimde AKP açık ara birinci parti.
Bu işte bir gariplik var ama insanlar farklı düşünüyor.
AKP bunu bildiği için rahat davranıyor. Yani fikir değiştirmeden insanları sandığa götürmek istiyor. Çünkü ekonomi çok kötü ve dış politikada riskler giderek çoğalıyor.
Başta Katar olmak üzere dışarıdan sağlanacak sıcak para ile ekonomi rahatlatılabilir ama dış politikada tersi olabilir. Rahatlama yerine milli ve dini duyguları kabartacak iş gerek. Örneğin Menbiç’te.
Orası alınırsa Süleyman Şah türbesi de eski yerine taşınabilir. Olmazsa Amerikalılara iki Osmanlı tokatı atılır Türk Ordusu ÖSO ile birlikte Fırat’ın doğusuna geçer.
Trump aniden dostumuz da olabilir.
Ver Mehteri!
Kişisel olarak ben buna benzer atraksiyonlar bekliyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan iktidarı vermemek için HER YOL’a başvuracak.
Muhalefetin durumu zaten karışık.
CHP, HDP, Saadet ve İYİ Parti ortak bir aday için anlaşamazsa Erdoğan rahat seçilir.
Birinci turda olmaz ama ikinci turda %60’la.
Dört parti anlaşırsa tersi olur ve onların adayı %60’la kazanır.
Sorun HDP.
Kilit konumundaki HDP resmen ve alenen ‘PKK ile ilişkisini kesmeden’ diğer üç parti onunla ortak bir çalışmanın içinde olamaz ya da olmaktan korkar. Özellikle İYİ Parti. Ülkenin geleceği HDP’ye bağlı.
AKP herkesi HDP konusunda sıkıştırmak için binbir plan hazırlıyordur.
Unutulmamalıdır ki; medyanın %90’ı Erdoğan’ın kontrolünde.
Erdoğan konuşunca 40-50 televizyon canlı verecek ama Kılıçdaroğlu, Akşener, Karamollaoğlu ya da HDP miting yapınca bir tek Tele1, Halk Tv, Kanal B, Cem Tv ve benzeri kanallar verecek. Onların da durumu ortada. Yazılı medyada durum aynı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Yıldırım ve tüm hükümet ve AKP yöneticileri devletin sınırsız güç ve olanaklarından sınırsız bir şekilde yararlanacak ama muhalefet partileri sürekli sıkıştırılacak.
OHAL ve bu HAL’den kaynaklanan KHK’ler muhaliflerin sesini kısmak için müthiş bir güç. OHAL’in kalkacağı yok.
Ortadoğu ülkelerinde olduğu gibi.
Buna da özgür, demokratik ve eşit koşullarda yapılan bir seçim denilecek.
Referandum olayında olduğu gibi mühürsüz zarf hikayesi ayrı bir konu.
Kılıçdaroğlu YSK’yı ‘sonuçları değiştiren çete’ olarak nitelendirmişti.
Bakalım CHP bu ‘çete’nin olası oyunlarına karşı hangi önlemleri alacak ve halkı bu konuda nasıl inandıracak. Aksi takdirde insanlar sonucu belli bir seçime gitmeyecek ve oyunu da kullanmayacak. Çünkü CHP’ye oy veren insanların büyük bir bölümü yazlıklarında olacak ve yüzde yüz emin olmadıkları bir adayı görmeyince evlerine dönüp oy kullanmayacak.
İnsanlar ikinci bir Ekmeleddin İhsanoğlu travması yaşamak istemiyor. Bütün partilere ama öncelikle ve özellikle CHP’ye büyük görev düşüyor. Bu da son görev.
CHP ya gereğini yapar toplumun güvenini kazanır ya da son yılların başarısızlıklarını  tekrarlayarak yok olur gider. Erdoğan Cumhurbaşkanı olarak yeniden seçilirse Türkiye hiç kimsenin hayal edemeyeceği kadar farklı bir ülke olacak. Bu Türkiye’de sonraki seçimlerin anlamı kalmayacak ve her şey Erdoğan’ın istediği kadar başkan kalmasına göre kurgulanacak. Örneğin bir 15 yıl daha. Bu kurguda TBMM’de 40-50 sandalye kazanan CHP ya da diğer partilerin hiçbir işlevi olmayacak.
Vekiller iyi maaş alıp oturacak.
Yeni düzenlemeye göre konuşmalarına bile izin verilmeyecek.
Devlette herkes AKP’li olacak. Her şeye ve her konuda bir tek Erdoğan karar verecek. Baktığım fincan falında bunlar görünüyor.
Böyle biline.
Ona göre hareket edile.
Nasıl mı?
Hep birlikte düşünelim.
sozcu-banner-1