Cumhuriyet devrimleri peş peşe gerçekleştirilirken 1933’de Darülfünun’la, batıdaki üniversiter gelişime ayak uydurulamayacağı artık ortaya çıkmıştı. Bunu gözlemleyen Ulu Önder, 1933 yılında üniversite reformu gerçekleştirilmesi emrini verdi. Darülfünun, reformla İstanbul Üniversitesi adını aldı. O dönemde, Hitler Almanyası Musevi bilim adamlarını ülkeden gönderiyordu ve Atatürk bu fırsatı değerlendirip, bu bilim adamlarını Türkiye’ye davet etti. Ülkeye gelen Musevi akademisyenler İstanbul Üniversitesi bünyesinde bulunan değişik fakültelerde görev almaya başladılar. (Tıp, iktisat, hukuk, biyoloji, astronomi vb.).

Türkiye’de ilk kez kurulan İstanbul Tıp Fakültesi, kuruluşundaki amacına yönelik sağlık hizmeti verirken, aynı zamanda hem Türk hem yabancı bilim adamlarıyla bilimsel çalışmalarına da büyük hız verildi. Bu çok önemli bir olaydı. Donanımlı yeni akademisyenler yetiştiriliyor ve bu yetişen akademisyenler de büyük bir hızla gelişen Türkiye’deki üniversitelere akademik kadrolar oluşturuyorlardı.

Yıl 1967.  İstanbul’da artık ikinci bir tıp fakültesine ihtiyaç duyulmaya başlandı. İstanbul Tıp Fakültesi’nde yetişmiş öğretim üyelerinin bir kısmı İstanbul Üniversite bünyesinde kurulan ikinci bir tıp fakültesi olan Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde görev almaya başladılar.

KAMUOYU AÇIKLAMA BEKLİYOR


Yıl 2018. Nereden veya kimden çıktığı bilinmeyen bir kararla, İstanbul Üniversitesi bölünmeye ve tıp fakültelerinden birini ve İstanbul Üniversitesi’ndeki köklü bazı fakülteleri yeni kurulacak bir başka üniversite bünyesine katmak isteniyor. Kamuoyu da, bu bölünmeye kim veya kimlerin karar verdiğini, aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Rektörü’nün onayının alınıp alınmadığını, alındıysa da bu rektörün kim olduğunun açıklanmasını istiyor.

Değerli okurlar; bu kararın gerekliliğini savunmak içinse İÜ öğrenci sayısının çok arttığını, bu yüzden artık yönetilemez olduğu gibi kamuoyunu yanıltıcı ve aslı astarı olmayan bilgiler ortaya atılıyor. Kamuoyuna açıklanan astronomik öğrenci sayısı gerçek değildir. Uzaktan eğitim öğrencilerini, İstanbul Üniversitesi’nde eğitim gören öğrenci olarak sayamazsınız. Lütfen bir yetkili, üniversitenin gerçek öğrenci sayısını kamuoyuna açıklasın.

Ülkeyi yönetenler, bölünmekle büyünmez. Bu bölünmeye izin verdiğiniz takdirde, İstanbul Üniversitesi’nin tüm köklü fakülteleri ve iki tıp fakültesinin kalitesini yok edersiniz. İstanbul Üniversitesi uluslararası bir markadır. İÜ adıyla yayınlanan bilimsel yayınlar, uluslararası boyutta çok önemsenir. Örneğin batılı bir bilim adamı İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi veya Cerrahpaşa Tıp Fakültesi adını taşıyan bir yayını çok ciddiye alır. Siz Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni yeni kurulacak bir üniversite bünyesine alırsanız, yapılacak yayınlar hiç ciddiye alınmayacaktır.

ÖNCE TARİHİNİ OKUYUN…


Efendiler, İstanbul Üniversitesi büyük bir organizmadır. Yani bir insan bedeni gibidir. Bölerseniz, şah damarını kesmiş olursunuz ve yaşayamaz.

Hep akademik yapı olarak dile getirdik ama bu fakültelerin gerçek sahipleri öğrencileridir. Özellikle tıp öğrencileri, üniversite giriş sınavlarında en yüksek puanları alarak İstanbul Tıp Fakültesi ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni tercih ederler.

Bölünmenin kararını verenler, sizler İstanbul Üniversitesi’nin nasıl bir marka olduğunu tarihini okuyarak öğrenmelisiniz. Daha sonra da şu soruyu kendinize sormalısınız, bu iki fakülteden birini büyük emek vererek kazansanız ve sizi başka bir üniversitenin bünyesine alsalar buna razı olur musunuz? Zaten yaptığınız tam gün yasasıyla her iki fakülte yaklaşık yüzde 30-35 öğretim üyesi kaybetti. Bu bölünme gerçekleşirse, ki gerçekleşmemeli, artık ülkenin değerli çocuklarının yetişeceği İstanbul Üniversitesi’nin fakültelerini de kaybedeceğiz.

Gerçekte yapılması gereken hem üniversitenin, hem de iki tıp fakültesinin fiziki ve hastane yapılanmasındaki koşulları iyileştirip kaliteyi arttırmak olmalıdır.

Bu bölünme kararını veren parlamentodaki eğitim komisyon üyelerinin uzmanlıklarının da ne olduğunu üniversitedeki akademik kadrolar çok merak etmektedirler. Gelin artık ülkemde liyakatı ön sıraya alın ki her konuda batı uygarlığını yakalayalım hatta geçelim.

SON SÖZ: Anadolu’da çok güzel bir söz vardır. “Ekmeği ekmekçiye ver, bir ekmek de üste ver.” Yani işi ehline ve uzmanına vereceksin…