AKP, 2002 yılında iktidara geldiği günden beridir, biricik Türkiye’miz, Cumhuriyet tarihi boyunca ilk kez bu ölçekte tehlikeli kamplaşmalara, ötekileştirmelere ve bitaraf olan bertaraf olur anlayışına mahkum edildi. 80 milyonluk, birbirine bağlılığını binlerce kez ve her şart altında ispat etmiş koca Türk Milleti, bizzat AKP eliyle, neredeyse birbirinden nefret eder ve birlikte yaşayamayacak hale getirildi. Tarih boyunca Türk’ün en zayıf noktası olan ve en kolay tuzağa düştüğü böl ve yönet taktiği, AKP’nin Türkiye’de iktidarını kalıcı hale getirme stratejisinin ana silahlarından biriydi ve başarılı oldu. Artık iki Türkiye var...

Siyaset sonuçta farklı ideolojilerin, dünya görüşlerinin toplum menfaati için yapıcı mücadelesidir. Bu yapıcı rekabetten ortaya çıkan sonuç topluma huzur, refah ve mutluluk getirmeli ve ileriye götürmelidir. Kötüyü iyi, iyiyi daha iyi, daha iyiyi mükemmel hale getirmelidir. Ancak AKP, geldiği günden beridir Türkiye’nin siyaset etme geleneğini yıktı ve uzlaşma üzerine değil düşmanlık üzerine kurdu ve sürekli biz ve onlar anlayışını güçlendirdi, pekiştirdi. Tamamen kendi menfaatleri ve şahsi ikballeri için...

Öyle ki, bugün Türkiye’de hayata tamamen farklı bakan 2 büyük grup insan topluluğu oluştu. Bir grubu, AKP Genel Başkanı’nın asrın lideri olduğuna, ümmetin en büyük şansı olduğuna hatta Allah tarafından gönderildiğine inananlardan oluşuyor. Şeyh uçmaz müritler uçurur misali. Diğer grup ise bunların deli saçması olduğuna ve AKP liderinin ve etrafındakilerin pek çok şeyden dolayı suçlu olduğuna ve yargılanmaları gerektiğine inanıyor. Türkiye iki ayrı uca savrulmuş, kelimenin tam anlamıyla karpuz gibi ortadan ikiye bölünmüş durumda...

İktidarın böl ve yönet stratejisi bütün gücüyle, devlet ihaleleri, AKP’li belediyelerin bütçeleri, örtülü ödenek gibi her tür kamu kaynaklarının kullanılması ve kullandırılması gibi sonsuz maddi imkanlarla ve havuz medyası, tetikçi köşe yazarları ve aktroller gibi propaganda araçlarıyla desteklenerek aynen devam ediyor. Toplum her gün çıkarılan sayısız yapay krizle ve gündemle, sağlı sollu hiç durmadan inen darbelerle, beş dakika bile bir durup nefes alamayacak hale getirildiği için de; ‘yahu biz ne yapıyoruz, neden yapıyoruz, eskiden böyle değildik, ne oldu bize, neden bu hallere düştük ve hala da düşüyoruz’ gibi soruları bile kendine soramayacak durumda, sadece gününü atlatmaya çalışıyor...

Yine de bu sahte, yalan, zorba ve Atatürk’e, Cumhuriyet’e, Türkiye’ye ve Türk Milleti’ne, şehitlerimize ihanet projeleri mutlaka durdurulacaktır, kimsenin bu konuda bir endişesi olmasın. Bugün değilse yarın, yarın değilse öbür gün ama mutlaka durdurulacak, sorumluları yargılanacak ve hak ettikleri cezaya çarptırılacaklardır...

Mustafa Kemal, 1912 yılında Derne’den Salih Bozok’a yazdığı mektubunda, Derne Osmanlı Orduları Kumandanı olarak, Derne kuvvetlerinin bütün kumandanları ve zabitleriyle bir akşam toplantısı yaptığından ve oradaki bir gözleminden bahseder; ‘Bu güzel kalpli, kahraman bakışlı arkadaşlarımın, bu küçük rütbeli fakat düşmanı titreten büyük kumandanların samimi nazarlarında vatan için ölmek iştiyakını (arzusunu) okuyordum’, der ve kalbinde büyük bir sevinç ve gurur hasıl olduğunu söyler. Silah arkadaşlarına; ‘Vatan mutlaka selamet bulacak, millet mutlaka mesut olacaktır. Çünkü kendi selametini, kendi saadetini, memleketin ve milletin saadet ve selameti için feda edebilen vatan evlatları çoktur’ dediğini anlatır.

Mustafa Kemal’in bu gözlemi, AKP’nin profesyonel yalancı havuz medyası ne derse desin, bugün de geçerlidir ve ne olursa olsun yarın da geçerli olacaktır. Çünkü Türk budur ve burası Türkiye Cumhuriyeti’dir. Burası bağrında buğday gibi kahramanlar yetiştiren, başarılması imkansız denilen işleri, büyük bir zarafetle ve centilmenlikle başaranların, en umutsuz durumda bile bir çıkış yolu bulanların diyarıdır. AKP’nin kandırdığı, aldattığı, dini masallarla Araplaştırıp özünden, kendinden uzaklaştırdığı cahil yurttaşları, Atatürkçü, laik, demokrasiyi içselleştirmiş, hukukun üstünlüğüne inanan çağdaş yurttaşlarla kapıştırma senaryosu olan son ve en hain kozu, fedakar ve kahraman Türklerin göğsünde parçalanacaktır. Hem kandırılmış yurttaşlarımızın aklını başına getirerek bu kardeş kavgasını engelleyecek hem de şahsi menfaatleri için bizi birbirimizle dövüştürmeye çalışanlara hak ettikleri dersi vereceğiz. Huzurunuzda kendi adımı, bunu başaracak ve bizi bu cendereden çıkaracak olan fedailer defterine bir kez daha yazıyorum...