Samsun Barosu avukatlarından Hüseyin Cimşit, hukuk çizgisi içinde kalarak “kanıt toplama, suç yapıştırma, savunma yapma” konularını ağdalı bir dille anlatan uzun metinler gönderdi. Gönderdikleri içinde Roma hukukundan örnekler de var. Bu metinlerden süzüp çıkardığım özet şu:
Yıl: M.S 160.
1958 yıl önce.
Roma hukukunun kurucusu 3 büyük hukuk adamından biri Domitius ULPIANUS, günümüzden 1958 yıl önce; “Hukuk hayatın ilmidir. Hukuk şerefli yaşamaktır. Hukuk insanlık içindir. Hukuk var olmaya devam edecektir” demiş. Hukukun toplumlara ve insanlara şerefli yaşama ortamı sunabilmesi için kanıt toplamada, suç yapıştırmada, savunma yapmada eksiksiz, mükemmel, bağımsız, tarafsız, sıfır peşin hükümsüz olması gerekir.
Roma hukuku!
1958 yıl önce!
Birini suçlayıp mahkemeye çıkartırken; vasıf hatası ve esas hatası yapmamak için “Eror in Substantia ve Eror in Materia” yaklaşımını ana ölçü alırmış. Bunlar şu demek: Belli bir maddenin yerine, bir başka madde mi zikredilmiş. Bir madde diye gösterilip bir başka madde mi satılıyor.
Bakırı altın diye satmak.
Sirkeyi şarap diye yutturmak.
Kadın köleyi!
Erkek köle diye sunmak.
Ahlak yerine!
Ahlaksızlık.
Allah sevgisi yerine!
Din bezirganlığı!
Tam 1958 yıl önce insanlık, “Hukuku şerefli bir yaşam kılmak istiyorsan” iddianın içindeki yanlışa, yanılgıya, aldatmaya dikkat kesil demiş.

★★★

Gelelim SÖZCÜ davasına!
Birinci savcı görevlendirildi.
Araştırdı.
“Bu iddialarla olmaz” dedi.
İkinci savcı görevlendirildi.
Araştırdı.
“Bundan dava olmaz” dedi.
Üçüncü savcı!
Dördüncü savcı!
Görevlendirildiler.
Araştırdılar; “Eror in Substantia ve Eror in Materia” ölçülerinden geçirmiş olmalılar ki, iddianame yazmadılar:
“SÖZCÜ’ye FETÖ’cü denilemez” nokta dediler. Beşinci savcı, iddianameyi yazdı, dava açıldı. SÖZCÜ ve yayıncısı Burak Akbay, muhabirler Gökmen Ulu ile Mediha Olgun “FETÖ örgütü üyesi değiller ama bilerek ve isteyerek yardımcı oldular...” diye suçlanmaya başladı. İki muhabir hapishaneye sokuldu. Beşinci savcıya Emin Çölaşan ve Necati Doğru’nun yazdıkları ile FETÖ’ye vidalanması için iddianame yazması görevi de verdiler. Beşinci savcı araştırdı, bulamadı.
Altıncı savcı geldi.
O buldu.
Ne buldu?
Hiçbir şey.

★★★

40 sayfalık birinci iddianameyi aynen alıp 21 sayfa ekleyerek (aynı şeyleri tekrarlayarak) 61 sayfa iddianame yazdı. 30 sayfada bize FETÖ’yü anlatıyor sonrası da çelişkilerle dolu iddialar. İki sayfa önce “SÖZCÜ’yü Fetullah gizlilik içinde kurdurmuş” diye yazıyor. İki sayfa sonra “FETÖ’nün üyelerine SÖZCÜ’ye sızın- ele geçirin talimatı verdi” diye iddia yükseltiyor.
El insaf!
SÖZCÜ’yü kurdurmuş!
İçine sızın görevi veriyor.
Kargalar bile güler.
Çünkü lanet 15 Temmuz darbe girişiminin beyni sayıyorlar, baş imam Adil Öksüz, kolunda Hava Kuvvetleri armalı saatle gözaltına alınıp, savcının iki kez tutuklama istemesine rağmen “Ankara’ya darbeyi yönetmeye değil tarla bakmaya geldi” diyerek serbest bırakıldı, hâlâ bulunamadı. SÖZCÜ’yü ise FETÖ kurdurdu, sonra da “içine sızın” dedi.
Kazlar bile güler.

★★★

Necati Doğru ne yapmış? 16 Temmuz gecesi yazı yazmış; “darbeye girişenleri nefretle anmış, darbeye karşı çıkan halkı yüceltmiş, övmüş, kutlamış” yazısına bu cümlelerle başlamış; “Halk tanka çıktı. Demokrasi kazandı” diye bitirmiş. Bu yazıyı yazan Necati Doğru’yu FETÖ’cü diye satıyor. 1958 yıl öncesinden hukuk adamı Domitius ULPIANUS’un bağırdığını ben buradan duyuyorum:
Eror in Substantia.
Ölmüş babasının adı da Şeref olan Necati Doğru’nun “şerefli yaşama hakkı olan hukuku” elinden alamazsınız.
Size kargalar güler.
Kazlar da güler.
Öküzler de güler.