En son savcılığa teslim edilmişti. Savcılık, araştıracak, inceleyecek, bilirkişiler bulup inceletecek ve soracaktı: Gerçek mi bu belgeler? Sahte mi bu imzalar? 15 milyon dolar MAN Adası’nda kurulan şirkete gitmiş mi?  Yoksa MAN Adası’nda kurulmuş şirketten Türkiye’deki bankaya mı gönderilmiş?
Gönderen kim?
Alan kim?
Hayır ikisi de değil.
Peki ne?
Bankadan bankaya gitmiş.
Tamam.
Giden para.
Gelen para.
Varsa bu “15 milyon dolarlık para trafiği”  Cumhurbaşkanı’nın dünürü, eniştesi, kardeşi ve oğlunun isimleri ve imzalarıyla mı olmuş?
Savcılık bunu bulacaktı.
Toplumu aydınlatacaktı.

* * *

Yalan söylemişse; Kemal Kılıçdaroğlu’nu  “kınama hakkımız” doğacaktı. Dekontlar sahte değilse; bu kez de Cumhurbaşkanı’nın dünürü, eniştesi, kardeşi ve oğluna “15 milyon doları nasıl kazandıklarını, vergisini verip vermediklerini, bu parayı kazanırken devletin gizli desteğini görüp görmediklerini ve bundan Cumhurbaşkanı’nın haberi olup olmadığını” sorma hakkımız doğacaktı.
Hak- hukuk- adalet!
Unutuldu gitti.
2 ay oldu.
Aralık-ocak bitti.
Savcılık henüz açıklamadı.

* * *

Yer yerinden oynamış.
Bu kadar olay var.
Senin de aklına gele gele 60 gün öncesinin “MAN Adası dekontları mı geldi?” diye bana dudak bükebilirsiniz.
Dudak bükmeyin.
Kaş çatmayın.
Dün sabah erkenden Kadir Has Üniversitesi’ne gittim. Gazetecileri davet etmişlerdi. Üniversitenin Rektörü  Prof. Dr. Mustafa Aydın, rektör yardımcıları, bölüm başkanı profesör, doçent, doktor akademisyen hocalar,  her yıl “Türkiye Sosyal-Siyasal-Kültürel Eğilimler Araştırması”  yapılmasına emek veriyorlar.
Toplum nasıl değişiyor?
Nelere kızıyor?
Nelere seviniyor?
Zihniyeti neye meylediyor?
Kimden soğuyor?
Kimi beğeniyor?
Ne okuyor?
Ne izliyor?
Bunun gibi 100’den fazla soruya verilen toplu cevaplarla toplumumuzun eğilimini kestirmeye çalışıyorlar.  2017 yılı sonuçlarını dün sabah basına açıkladılar.
Bir soru vardı.
İşte bu soru aklıma “MAN Adası dekontlarının unutulup gittiği gerçeğini” getirdi.

* * *

Soru şuydu: “Sizce ideal bir T.C.  Cumhurbaşkanı hangi özelliklere sahip olmalıdır?”
Verilen cevaplar:
Dürüst ve ahlaklı olmalı:
Yüzde 56.1
Başarılı siyasi geçmişi olmalı:
Yüzde 43.6.
Başarılı bir iş geçmişi olmalı:
Yüzde 23.6.
Bürokrasi tecrübesi olmalı:
Yüzde 21.9.
Halk ile iç içe olmalı:
Yüzde 19.2
İnançlı Müslüman olmalı:
Yüzde 19.1
Muhakeme gücü olmalı:
Yüzde 17.9
Siyasette tarafsız olmalı:
Yüzde 14.3
Türk kökenli olmalı:
Yüzde 12.6.
Sünni  Müslüman olmalı:
Yüzde 8.9

* * *

Gördüğünüz gibi Türkiye’de yaşayan her 100 kişiden 56’sı Cumhurbaşkanının “dürüst ve ahlaklı olmasını” istiyor.
O zaman!
Dekontlar önemliydi.
Unutulmamalıydı.
Enişte, dünür!
Kardeş, oğul!
Eşit şartlarda çalıştılar.
Türkiye’de kazandılar.
Yurtdışına gönderdiler.
Hayır!
Tersi oldu.
Yurtdışında kazandılar.
Türkiye’ye getirdiler.
Hangisi doğru?
Dünür, enişte, kardeş, oğul; bu paraları kazanırken kudret, kuvvet, iktidar sahibi “beyefendinin”  gizli açık desteğini, onunla aynı hısım olmanın torpilini, kollamasını hiç mi görmediler? Kemal Kılıçdaroğlu, dekontları 2 ay önce açıkladığında, Tayyip Erdoğan ona “alçak”  demişti. Kılıçdaroğlu da ertesi gün Erdoğan’a dönüp “kim alçak” diye sormuştu.
Hepsi unutuldu gitti.
Kadir Has Üniversitesi araştırmasına bakıyoruz: Halkın yüzde 56’sı ideal bir Cumhurbaşkanı’nda “dürüst ve ahlaklı olmayı” arıyor.