Mecusi, ateşe tapan demek. Meczup ise: Gönlü Allah sevgisiyle dolu ve bu sevgiyle kendinden geçmiş inançlı insan demek. Bir başka anlamı da deli, delirmiş. Adam ehli ulema sayılıyor. Sosyal Doku Vakfı kurmuş, dinleyeni, kulak vereni çok. Dini dergiler yayınlıyor, okuyanı bol, yazıp söylüyor ki; 6 yaşında kız çocukları evlenebilir. “Allah vur dediyse” vardır bir hikmeti, erkek karısını dövebilir. Kadınlar kocalarından dayak yediklerinde şükretmeliler.
Şimdi bu adam ne?
Hangi tür meczup?
Allah sevgisiyle mi dolu?
Yoksa delirmiş mi?
Adam, “Ben delirmiş değilim. Allah sevgisiyle doluyum. İmam Hatip’i bitirdim. Mekke Quara Üniversitesi Fıkıh Bölümü mezunuyum. Büyük muhaddis (hadis bilgini) Abdülfettah Ebu Gude, Hintli alim Ebu Has’an En Nedvi ve son dönem Osmanlı ulemasından (alim-bilgin) Mehmet Emin Saraç’ dan icazet (ruhsat-izin-diploma) almış biriyim” diye kendisini tanıtıyor ve siyaset büyüklerine ve Diyanet İşleri Başkanı’na dönüp “din konusundaki vukufunuz (öğrenip anlamanız) benimle tartışmaya yetecek ölçüde değil” diyor.

* * *

Şimdi kime inanacağız?
“Meczup” diyenlere mi?
“İcazetliyim” diyenlere mi?
Bugün siyaset büyüklerinin ve Diyanet başkanlarının delirmiş dediği meczupların üreyip çoğalması, son 16 yıl içinde, o örnekle başladı.
Hiç unutmam:
O yıl, Türkiye 70 milyondu.
70 milyonun gözünün önünde bir kadının hakkını yediler. Bugün meczuplardan şikayetçi olan Tayyip Erdoğan da o dönemde Başbakan’dı.
Kadın çırpındı.
Devlete başvurdu.
Adalete sığındı.
Hakkını alamadı.
Olay şöyle gelişti: Kırıkkale’nin Kurtuluş Mahallesi’nde 2003 yılı Kasım ayı ve paradan sıfırların henüz atılmadığı dönemde piyasa değeri 150 milyar lira olan 1680 metrekare arsa üzerine bir cami yaptırma derneği, belediyeden izin almadan fakat belediyenin de görmezden gelmesiyle Sultanahmet benzeri bir cami yaptırdı. Adına İslam’ın ilk ezanını okuyan Bilal-i Habeşi’nin adı verildi. Camiye hemen imam da bulundu, ibadete açıldı. Arsanın sahibi Nazire Yiğit adlı bir kadındı. Emekli astsubay eşi bir göz hastalığına tutuldu, bir gözünü kaybetti, diğer gözünü de yitirmemesi için ameliyat gerekliydi. Ameliyat için de çok para... Nazire Yiğit, babasından kalan şehir arazisini satıp, kocasının tek kalan gözünü kurtarmak için Kırıkkale’ye gidince“arazisinin üzerinde Bilal-i Habeşi Camisi’nin yükseldiğini” gördü.
Devlete başvurdu.
Çalmadık kapı bırakmadı.
Adalet aradı. Bulamadı.
İhtiyaç içindeki kadının hakkını aralarında para toplayıp vermediler, camiyi yıkıp, arsasını da vermediler.

* * *

Kırıkkale Ankara’ya sadece 76 kilometre uzaklıkta bir kent... O yıllarda 26 mahallesi ve Diyanet’e kayıtlı 80, kayıtlı olmayan da 20 olmak üzere 100 ibadete açık camisi zaten vardı. 101’inci camiyi yapmak için kadın hakkı yemeyi sevaptan saydılar. Meczup fetvacılar işte bu kültürel ortamlardan beslenip çoğaldılar. Bugün Türkiye’de 30 tarikat silsilesi, bunlara bağlı 400 kolu var ve 800’ü aşkın da medrese bulunuyor. İlkokul mezunu Fetullah ile FETÖ de bu devlet destekli meczup fetvacı yapıdan çıktı. Kurtuluş tarihimize söven Fesli Kadir türü çok sayıda uyduruk tarihçiler de bu yapıdan üredi, beslendi.

* * *

Şimdi müminler kaldı ortada!
Meczuplar diyorlar ki, “bir erkek yüz yüze ya da telefonla karısına boş ol... boş ol... boş ol... Derse...” o evlilik dinen biter. Peki! “bir kadın da yüz yüze ya da telefonla kocasına Boş ol... Boş ol... Boş ol... Derse ...” o evlilik dinen neden bitmiyor? İslam dini çoğalan meczupların elinde deforme edilmişse niçin reform edilmiyor?
Reform istiyor, münkir!
Demeyin.
Tutarlı cevap isterim.