En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Ana avrat dümdüz gideceksin
En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Düşünüp rüya göreceksin
En azından üç dil
Birisi ana dilin
Elin ayağın kadar senin
En azından üç dilde
Canımın içi demesini
Kırmızı gülün alı var demesini
Nerden ince ise oradan kopsun
Atın ölümü arpadan olsun
Keçiyi yardan uçuran
Bir tutam ottur demesini
İnsanın insanı sömürmesi
Rezilliğin dik alası demesini
Ne demesi be
Gümbür gümbür demesini
En azından üç dil
Çünkü sen ne tarih ne coğrafya
Ne şu ne busun
Oğlum Mernuş, sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun.

* * *

Adana Erkek Lisesi’nin 1964-65 mezunu arkadaşlarım bir araya geliyorlarmış. Son toplantıya beni de çağırdılar. Küçük Saat’te Mestan Hamamı’nın yanında Adana’nın 70 yıllık hakiki kebapçısı “Öz Asmaaltı”nda buluştuk. Adana Erkek Liseli 16 arkadaş: Canım ciğerim Allah’ına gurban hepsi gardaş!
1964’ten 2018’e...
54 yıl geçmiş...
Yüzler değişmiş, saçlar değişmiş, sesler değişmiş, 18’li yaşların yay gibi vücutları değişmiş... Konuştukça, fizik öğretmenimiz “Havuç”, tarih öğretmenimiz “Ali Baba”, edebiyat öğretmenimiz “Mehmet Ali Gül”den sevgiyle söz edip, anıları tazeledikçe... Dönemin özendiğimiz Demirspor, Seyhan Spor, İdman Yurdu futbolcuları Kartal Yaşar, Beton Mustafa, Füze Selami, Cülük Lütfi, Deli Mehmet, Allahınoğlu Gulle Kemal, bizim gecekondu semti Sinanpaşa’da Faracın oğlu kaleci Erden, Yalın Ayak Kemal’den söz açıldıkça ve Yalın Ayak Kemal’in “Münih Olimpiyatları’nda yüksek atlama dünya rekoru kıracakken, anasının Almanya’da aç kalırsın diye azık torbasına koyduğu süzme yoğurdu yediği için tam çıtanın üstünde uyuklayıp kalarak, Türkiye’yi bir altın madalyadan ettiği” mavrasını (uydurma hikaye) hatırlayıp gülüştükçe...
Yüzler geri geldi.
Saçlar geri geldi.
Sesler geri geldi.
18 yaşımıza geri döndük.

* * *

Erdeniz Tura uzun boylu, babayiğit bir arkadaşımızdı. Sokak tatlıcısı bir babanın oğlu, yoksul gecekondu mahallesi çocuğu Erdeniz, yukarıda bir bölümünü hatırladığım Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nun “Üç Dil” adlı şiirini ezberlemiş, gelir, “En az üç dil bileceksin... En az üç dilde canım ciğerim diyebileceksin...” diye başlar bu şiiri okurdu ve “Baban otobüsü kaçırdı... Sen Otobüsü kaçırma... Gardaş, mutlaka üç dil daha öğren...” diye takılırdı. Almanya’ya gitti, Almanca öğrendi, İngiltere’ye gitti İngilizce öğrendi, Londra’da dünyanın en ünlü giyim markalarına kadın ve erkek deri kemeri yapıp satan firma kurdu. Geçen yıl hayata gözlerini yumdu.
O gece bizler!
Erdeniz’i andık.
Çağatay Koçar (Gazeteci Yazar), Yalçın Karalar (Adana Müze Md.), Ünsal Özdiker (Gazeteci), Turan Diler (Öğretmen), Faik Meral (Diplomat), Mustafa Aydın (Mali Müşavir), Nuri Özden (Bankacı), Adnan Yağan (Turizmci), Muzaffer Kısa (Maliyeci), Yalçın Altunören (Ekonomist), Sami Kuygun (Öğretmen), Nadir Akın (İşletmeci), Kamil Erginöz (Mimar), Civan Gedik (Memur), Ahmet Yanar (İşletmeci), Necati Doğru (Gazeteci) olmuş, “otobüsü kaçırmamak için” didinip durmuştuk... Adana Erkek Lisesi’nin 54 yıl önceki yaşayan mezunları kuşkusuz sadece biz değildik, çok sayıda dönem arkadaşımız yaşıyor ve o gece öğrendiğime göre “Adana Lisesi Mezunları Cemiyeti” kurmuş, arkadaşlıklarını canım-ciğerim “otobüsü kaçırmadan” sürdürüyorlarmış. Lise yıllarımızda “Otobüsü Kaçırmak” deyimi Türkiye’nin Avrupa Medeniyeti’ni yakalayıp geçmesini anlatmanın anahtar iki kelimesiydi.

* * *

O gece bizler!
16 eski arkadaş!
Hiç siyaset konuşmadık.
Ayrı dünya görüşü, ayrı siyasi çizginin insanları olmuş fakat ayrılık gözetmeden ömrümüzce otobüsün kaçmaması için omuz vermiş insanlardık ve bugün “otobüsün yönünün değiştirilmeye zorlandığını” görüyorduk.