Türkiye’nin çok önemli markalarının konkordato başvurusunda bulunduğunu öğrenmediğimiz gün neredeyse yok. Ülkemizin çok büyük bir ekonomik krize sürüklendiğini; söyleye söyleye dilimizde tüy bitti, yaza yaza kalemde mürekkep kalmadı. Ne yazık ki haklı çıktık. Reel sektör, son bahar yaprakları gibi dalından düşüyor ve konkordato sürecinin içine giriyor. Bu haberleri okuyan sizler; “konkordatoya başvurdu, paçayı kurtardı” zannediyor iseniz, büyük bir yanılgı içindesiniz.

İflas erteleme müessesesi mevcut iken, iflas ertelemesi kararı alanlar için “paçayı kurtardı’’ diye düşünmek, nispeten daha doğru idi. Olağanüstü hal boyunca, iflas ertelemesi müessesesi uygulanmadı ve en sonunda da 2018 yılı içinde mevzuattan tamamen çıkartıldı.

İflas ertelemesi müessesesi; işletmelerin bu sürece başlarken alacaklılarla anlaşma zorunluluğunun olmadığı, kolaylıkla müesseseye müracaat ettiği ve talep ile birlikte tedbir kararının verilmesinin mümkün kılındığı bir yasal düzenleme olması sebebiyle, teşvik edici idi. Fakat şirketlerin borca batık olup olmama durumunun değerlendirilmediği ve sunulan projelerin inandırıcı olup olmadığına bakılmaksızın, verilen koruyucu tedbir kararının olumsuz sonuçlarını da beraberinde getirmekteydi. Tedbir kararı, yargılama sonunda verilebilecek iflas ertelemesi kararının tüm etki ve sonuçlarını içinde barındırmakta ve menfaat dengesi gözetilmemekte idi.

İcra ve İflas Kanunu’nun 285’inci ve 309’uncu maddeleri arasında düzenlenmiş olan konkordato, 28.02.2018 tarihinde TBMM’de kabul edilip, 15.03.2018 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7101 sayılı “İcra ve İflas Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile yeni bir yapıya dönüştürülmüştür.

Yasanın gerekçesinde; “... iflasın ertelenmesi kurumu, ihdas amacının gerçekleştirilmesi konusunda isteneni verememiştir. İflasın ertelenmesi kurumunda alacaklıların herhangi bir şekilde söz sahibi olamaması, sürecin borçlu ve mahkeme arasında yürütülmesi ve yaşanan yargılama sorunları birlikte değerlendirildiğinde bu kurumun tamamıyla yürürlükten kaldırılması ve yerine alacaklılar ile borçlunun bir müzakere sonrasında anlaşmaları ve bu anlaşmanın mahkemece tasdiki esasına dayanan konkordato kurumunun daha etkin ve aktif bir şekilde kullanılması ticari ve sosyal hayat bakımından bir ihtiyaç olarak görülmüştür” denilmektedir.

SİHİRLİ KELİME KONKORDATO

Mali durumu bozulmuş olan borçlunun, borçlarını belli bir oran ve vadede ödemesine ilişkin alacaklıları ile yaptığı ve mahkemece onaylanan bir anlaşmadır. Konkordato, konkordatoya taraf olmayan ve bunu kabul etmeyen alacaklıları dahi bağlamaktadır. Bu sebeple, konkordatonun kabulü için, alacaklı kişiler ve alacak miktarı bakımından iki ayrı çoğunluğun bulunması gerekmektedir. Konkordatonun uygulanabilmesi için; alacaklıların yarısı konkordatoyu kabul etmelidir, ancak bu kişilerin alacakları toplamı da tüm alacak tutarının üçte ikisini aşmamalıdır.

Adi konkordato, iflastan sonra konkordato ve mal varlığının terki suretiyle konkordato olmak üzere 3 çeşit konkordato söz konusudur. Sizleri, iflas ertelemesinin yerine kullanılan “Adi Konkordato’’ hükümleri çerçevesinde bilgilendiriyorum.

İflas ertelemesi, verilen uzatmalarla beraber 5 yılı bulabilmekteydi. Adi konkordatoda ise; konkordato kabul süreci en fazla 5 ay (3 ay + 2 ay ilave) geçici mühlet, 1.5 yıl (1 yıl + 6 ay ilave) kesin mühlet ve konkordato tasdiki için ilave altı (6) ay olmak üzere toplam 2 yıl 5 aylık süre içinde sonuçlandırılması gerekmektedir.

nedim

Ülkedeki genel şartlar düzelmezse, iflas kaçınılmaz


Hükümet, siyasi krizi yönetemeyip ekonomik krizin öne alınmasına, buradan finansal krize ve en sonunda da; ardına kadar açılan reel sektör krizine neden oldu.
Döviz kurları yılbaşından bu yana, yüzde 75’e yakın Türk Lirası karşısında değer kazandı. Türk özel sektörü, kura aşırı duyarlı ekonomimiz nedeniyle; maliyetlerin yükselmesiyle beraber enflasyondaki artış, enflasyon artışının faizleri artırması ve zaten eskiden beri var olan ciddi bir öz varlık, tahsilat, bankalardan kredi bulma problemi ve batan diğer firmaların etkisiyle, borçlarını ödeyemez duruma düştü.
Konkordato talebinde bulunan firmaların ortak özelliği; borçlarını ödeyememeleri, borca batık olmalarıdır. Bu firmaların borçları da, çoğunlukla bankacılık sektörünedir. Firmalar, borçlarını ödemek için, hem süre hem de indirim talep etmektedirler. Türkiye’nin en büyük 7 grubunun bankalara olan  23.5 milyar dolarlık kredi borcunu yapılandırdığı bir dönemde, daha küçük firmalara konkordato talebinden başka bir yol kalmıyor.
Konkordato talebinde bulunan firmaların böyle bir ortamda, ciddi bir krizden kurtuluş projesi hazırlamaları ve alacaklıları inandırmaları mümkün değildir. Çünkü geleceğe yönelik olarak, hiçbir olumlu ekonomik veri yoktur. Bilakis daha da kötü olacağına ilişkin veriler mevcuttur. Hatta dış basında ülkenin toptan iflasından bahsedilmektedir.
Konkordato sürecinin başarısız olması durumunda, sonuç iflas olacaktır. İflasın da Ceza Hukuku’nu ilgilendiren sonuçlarının olduğunu göz ardı etmemek gerekmektedir.
Bu süreç Türk özel sektörüne; “Önemli olan, batırılamayacak kadar büyük olmaktır” gerçeğini öğretti ama öğrenenler için artık çok geç...
Bundan önceki krizlerde, bankaların emlakçı ve otomobil galerisi haline gelmelerine alışmıştık. Bu sefer, hem sektör hem de faaliyetlerde ciddi bir çeşitlilik yaşanacağı anlaşılıyor. Bankaların; ayakkabıcı, balıkçı, tavukçu, tekstilci ve hatta futbol kulübü sahibi olduğu günler çok yakında...

plusbanner2x