Kriz sadece vatandaşları ve şirketleri değil, bankaları da etkiledi. Piyasada yaşanan nakit darlığının etkisiyle bankalar; ellerindeki yetkiyi kullanarak mudileri mağdur ediyor.

09-vezne

Ülkemizde suç gelirlerinin aklanması ve terörün finansmanının önlenmesine dair, birçok yasal düzenleme yapılmıştır. Bunların başlıcaları; 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun ve 6415 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun şeklindedir. Bu temel yasal düzenlemelere uygun olarak çıkarılmış bulunan; Suç Gelirlerinin Aklanmasının ve Terörün Finansmanın Önlenmesine Dair Tedbirler Hakkında Yönetmelik ve Terörizmin Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanunun Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik hükümleri de uygulamaya yön vermektedir.

Suç geliri; Kanunların suç saydığı fiillerden elde edilen her türlü ekonomik menfaat ve değer olarak tanımlanmaktadır. Yukarıda belirtmiş olduğumuz yasal düzenlemeler ile Türkiye’de suç gelirinin aklanmasının önlenmesine ilişkin bazı kişi ve kurumlara “şüpheli işlem” bildiriminde bulunma yükümlülüğü getirilmiştir.

SÜRE UZATMAYA ÇALIŞIYORLAR

Ülkemizde ekonomik kriz sadece vatandaşları ve şirketleri değil, bankaları da çok yakından etkilemiş ve etkilemeye de devam etmektedir. Borçlular, bankalara olan borçlarını ödeyememekte veya yapılandırma talep etmektedir. Piyasada yaşanan nakit darlığının da etkisiyle bankalar; yasanın kendilerine verdiği yetkiyi lehlerine kullanarak, mudilerini mağdur etmektedirler. Şöyle ki; Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun, bankaları yükümlü olarak tanımlamış ve şüpheli işlemleri bildirme görevi yüklemiştir. Banka Genel Müdürlüklerinin Dış İşlemler Birimi, müşterileri adına yurtdışından gelen ihracat bedelleri dahil, bütün para transferlerini otomatik blokeye almakta ve konuyu MASAK’a iletmektedir. Ayrıca, banka şubeleri firmalar arasındaki normal fatura karşılığı tahsilatları, arsa satış bedeli, borç iadesi ve bu gibi ödemeleri yurtiçindeki bir bankanın şubesinden,  yurtiçindeki diğer bir bankanın şubesine gönderiliyor olmasına rağmen; şüpheli işlem olarak değerlendirip, Kanun’un 19/A maddesi kapsamında müşterilerin ilgili bakiyeleri nakit çekmelerine ya da eft/havale transferlerine izin vermemektedirler. Hesabın kanunen “7 iş günü” süre ile askıya alınma süresi belirlendiği halde; bu süreler geçmesine rağmen banka şubeleri müşterilerin bloke kaldırma taleplerini topu Genel Müdürlükleri’ne atarak savuşturuyor ve süre kazanıyorlar.

Bankalar kendilerinde veya kendileri aracılığıyla yapılmaya teşebbüs edilen ya da hali hazırda devam eden işlemleri, işleme konu mal varlığının aklama veya terörün finansmanı suçu ile ilişkili bulunması üzerine; Mali Suçları Araştırma Kurulu’nca şüpheyi teyit etmek, işlemi analiz etmek ya da gerekli görüldüğünde analiz sonuçlarını yetkili makamlara intikal ettirmek amacıyla; 7 iş günü askıya almak veya işlemlerin aynı süre ile gerçeklemesine izin vermemek görev ve sorumluluğunu  “bütün işlemleri şüpheli’’  olarak değerlendirerek ve topu MASAK’a atarak, bloke ettikleri paraların keyfini sürmektedirler.

BİRİ KALDIRIYOR, DİĞERİ KOYUYOR

Konuya ilişkin olarak, sizlere geçen hafta içinde yaşanan trajikomik bir olaydan bahsetmek istiyorum; İthalatçı bir firmanın hesabına, alacaklı olduğu ve fatura düzenlediği firmalardan toplam 430.000 dolar, 50.000 Euro ve 500.000 TL tutarında EFT’ler/havaleler geliyor. Gelen ödemeler sonrasında banka şubesi tarafından,  firmanın tüm hesaplarına bloke işlemi uygulanıyor. Firma, hesaplarına bloke işlemi yapıldığından, hesaplarında işlem yapamayınca haberdar oluyor. Banka şubesi, firmanın başvurusu üzerine hesaba bloke konulduğuna ilişkin yazı düzenleyerek, firmaya veriyor. Firmanın banka hesaplarına uygulanan bloke işlemi 7 iş gününün sonunda kaldırılıyor. Bloke kaldırılınca, firma paralarını hesaptan çekmek istiyor. İlgili banka şubesi tarafından firmaya bankalarında para olmadığı ifade edilince; şirket, hesaptaki bu paralarını bu kez başka bir bankanın şubesinde bulunan diğer hesabına gönderiyor. Firma, bu hesaptan yurtdışında bulunan ithalatçı firmaya ödeme yapmak istediğinde; işlem yapamayacağı, hesabın blokeye alındığı kendisine bildiriliyor hatta onunla da yetinilmiyor, şirket ortağının şahsi hesabına da bloke konuluyor. Azami bloke süresi olan 7 iş gününün sonunda, şirket ortağının 400-TL bulunan hesabındaki bloke kaldırılıyor fakat şirket hesapları üzerindeki blokeler 7 iş günü geçmiş olmasına rağmen hâlâ kaldırılmıyor. Firma yurtdışındaki ithalatçı firmaya ödeme yapamadığı için; yeni mal sipariş edemiyor, dolayısıyla ticari faaliyeti duruyor. Şimdi olay; banka ile ilgili suç duyurusu, ihtarlar ve dava sürecine doğru gidiyor.

Yetki kötüye kullanılıyor


Banka şubesinin hesabına para gelen şirkete, bu parayı gönderen şirketler ile ilgili aranızdaki ticari ilişkiye ilişkin fatura, sözleşme ya da tevsik edici vesikaların bir örneğini gönderin diyerek; 5 dakikada çözebileceği bir işlemi, şirketin hesaplarını blokeye alarak paraların bankalarında kalış süresini uzatmasını ve şirketleri mağdur etmesini, normal mi karşılamamız gerekir? Ticari ilişkiye dayalı fatura, gümrük çıkış beyannamesi, sözleşme ya da tevsik edici vesikalar işlemin şüpheli değil, olağan bir ticari ilişki olduğunu ispatlamak için yeterli değil mi?

Bankaların, yasanın kendilerine verdiği görev ve sorumluluğu kendi lehlelerine yorumlayıp, mudilerini mağdur etmelerinin hesabını, kim soracaktır? Bankaların şüpheli işlem bildirimleri ile beraber bloke koydukları hesapların adet ve tutarının, geçen yıla kıyasla, bu yılın aynı döneminde hangi rakamlara ulaştığının MASAK ve BDDK tarafından açıklanması durumunda; bizim görüşümüzün haklılığı ortaya çıkacaktır.