Hükümet, kur artışı nedeniyle teknik iflas durumuna düşen binlerce şirkete yönelik bir tebliğ yayımlayarak, kur artışı nedeniyle iflas durumunu 01.01.2023 tarihine kadar erteledi. Bu Tebliğde; halka açık olmayan anonim ve limited şirketler ile sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin; sermayenin kaybı, borca batık olma durumlarında uyacakları usul ve esaslara yer verildi.
TEKNİK İFLAS DURUMUNDA OLANLAR NE YAPACAK?
Türk Ticaret Kanunu’nun 376/2 maddesinde; “Son yıllık bilançoya göre, sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının üçte ikisinin zarar sebebiyle karşılıksız kaldığı anlaşıldığı takdirde, derhâl toplantıya çağrılan genel kurul, sermayenin üçte biri ile yetinme veya sermayenin tamamlanmasına karar vermediği takdirde şirket kendiliğinden sona erer” düzenlemesi mevcuttur.
Tebliğ ile; “sermayenin üçte biri ile yetinme” ibaresinden sermaye azaltımı yapılmasının anlaşılması gerektiğini ifade eden ek bir açıklama yapıldı. Ayrıca, kaybolan sermayenin telafisi için genel kurula sermaye artırım imkânı da verildi.
Şirketler, artık sermayenin zarar sonucu ortaya çıkan kayıp kadar azaltılması yoluna gitmeden de, sermaye artırımına karar verilebilecekler. Bu şekilde yapılacak sermaye artırımında, sermayenin en az yarısını karşılayacak tutarın tescilden önce ödenmesi zorunlu hale getirildi.
Finansal tabloların düzenlenmesinde ihtiyari olarak Türkiye Muhasebe Standartlarının uygulanmasının tercih edilmesi halinde; şirketlerin sermaye kaybı veya borca batık olma durumlarının hazırlanan bu finansal tablolar üzerinden değerlendirilmesi gerekecektir.
TAHRİBAT 2023’E KADAR ERTELENDİ
Türk Ticaret Kanunu’nun 376. Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğin geçici 1 inci maddesi ile, çok önemli bir düzenleme yapılmıştır. Buna göre, 01.01.2023 tarihine kadar geçerli olmak üzere; sermaye kaybı veya borca batık olma durumuna ilişkin yapılan hesaplamalarda, henüz ifa edilmemiş yabancı para cinsi yükümlülüklerden doğan kur farkı zararlarını dikkate almama imkânı getirilmiştir.
Buna göre; kur farkı zararları nedeniyle, şirketlerin teknik iflas durumu yaşamamaları ve özkaynaklarını kaybetmemeleri için; hesaplamada, henüz ifa edilmemiş yabancı para cinsi yükümlülüğün doğduğu tarihteki kur ile son değerleme kuru arasındaki fark üzerinden hesaplama yapmaları gerekmektedir.
Sorun çözüldü mü?
Hükümetin kur artışı nedeniyle, teknik iflas durumuna düşen firmalarla ilgili; kur kaynaklı zararların bilançolarda 01.01.2023 tarihine kadar dikkate alınmamasına yönelik düzenleme yapması, eksikliklere rağmen son derece yerinde ve doğru bir düzenleme olmuştur. Aksi takdirde, Türkiye’de mevcut yaklaşık 410.000 limited ve anonim şirket, teknik iflas nedeniyle ticari yaşamdan çekilecek ve ülkenin toptan iflasına kadar gidecek yeni bir süreç başlayacaktı.
Bir şirket, kur farkı zararı nedeniyle sermayesinin üçte ikisini kaybetmiş ve dolayısıyla teknik iflas durumuna düşmüş ise; bankalar, bu şirketlere verdikleri kredileri geri çağırma imkânına sahip olabiliyorlardı. Ayrıca ortakları arasında sorun yaşanan şirketlerde, ortaklardan herhangi biri de mahkemeye başvurup, şirketin iflasını isteyebiliyor. Hatta şirketten alacaklı olanlar da, bu durumu kullanarak kolayca şirketin iflasını talep edebiliyorlar.
Sorun, bilançolarda realize olmamış hareketlere düzenleme getirilmesi ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Vergi Usul Kanunu çerçevesinde yapılan değerlemelerde; kur farkı nedeniyle zarar olabildiği gibi, kâr da olabilmektedir. Ancak bu kâr, realize olmuş bir kâr değildir. Şirketler, geçici vergi dönemlerinde henüz elde edilmemiş bir kârın vergisini ödemektedirler. Hükümetin, ülke ekonomisinin kura karşı savunmasız olduğu bu dönemde, Vergi Usul Kanunu’nun değerlemeye ilişkin hükümlerini de gözden geçirmesinde fayda var.
Borca batık olan, yani aktiflerinin borç ve taahhütlerini karşılayamadığı şirketlerin, yağmur gibi konkordato talebinde bulunması; kur artışının, yükselen faiz ve enflasyonun yarattığı derin tahribatın yansımalarıdır.