Bir hizmeti satarken kolaylık üstüne kolaylık sunan firmalar, o servis sona erdiğinde ayrılığı kabullenemeyen sevgililere dönüşebiliyor.


Hayatın içinde mutluluklar, üzüntüler, kolaylıklar ve zorluklar var. Benim favorim, işlerin kendi kendine hallolduğu kolaylık anları. Mesela tek telefonla GSM operatörü değiştirebilme imkanı. İstemediğimiz halde sürekli bizi bankada hazır bekleyen o kredi. Eve internet bağlatırken aşırı derecede profesyonel ilerleyen süreç. Çoğuna göz ucuyla bile bakmayacağımız TV kanalları için asırlık taahhütler verip ‘mükemmel’ fırsatları yakalama heyecanı. 

Çağrı merkezi çalışanının nazik sesiyle şenlenen böyle anlarda insan ‘hayat ne kadar basit ve güzel’ diye düşünmekten kendini alamıyor. Ama her güzel şey gibi taahhütlerin de kolaylıkların da bir sonu var. 


Benim bizzat başıma gelen hadiselerden bir tanesini anlatarak izah etmeye çalışayım: Bir aboneliğimi bitirmek istedim. Zaten taahhütü sona ermişti. Tabii ki bu ülkede yaşıyorum, işlerin aboneliği başlatırkenki gibi ‘kolay’ yürümeyeceğinin bilincindeydim. Ama ne kadar zor olabileceği konusunda hayal gücümü yeterince çalıştırmamışım.


Önce bir iptal talebinde bulundum. Ama bir dilekçe yazmam istendi. Farklı bir şehirde kullanıyorduk  decoder'ı, babamla arabaya atlayıp dilekçeyi oraya en yakın ilçedeki bir şubeye götürdük. Dilekçe şubenin verdiği faks numarasına gönderildi. Bu esnada kurumdan telefonlar gelmeye başladı. “Neden ayrılmak istiyordum”. Güzel güzel yanıtlar verdim. Ancak hala iptal talebi işleme alınmadığı için kullanım ücreti aktif olarak işliyordu. Ben İstanbul’a geçtim. Babamdan tekrar rica ettim o şubeye tekrar gitti ve tekrar faks çekti. Kurumu aradığımda faksın ellerine ulaşmadığını söylüyorlardı. Bu arada sürekli farklı çağrı merkezi insanları ‘Neden aboneliği bırakıyorsunuz?’ diye aramaya devam ediyordu. Yanıtlarımın nezaketi ile bu aramaların frekansı arasında ters korelasyon olduğunu eklemem gerek. Yorulmuştum. Günler günleri takip etti. Babam decoder’ı İstanbul’a kargo ile yolladı, şansımı bir de büyük şehirde denemek istedim. Kim bilir belki de bir aboneliği bitirmeyi başarabilirdim. Yeni şube aramaya başladım. Şehrin en ücra köşelerine özenle yerleştirilen dükkanlardan birine gittim. Kapalıydı. Kapının üzerindeki telefonu aradım. O gün açmadığını söyledi. Ertesi gün tekrar kapısındaydım. Artık sinirlenmiyordum da, herkesin bir işi vardı sevmeyerek yaptığı. Bu da artık benim işimdi. Abi geldi o gün, gayet tatlı bir adamdı. Önceki talebin sistemde görünmediğini söyledi. Haftalarca uğruna beklediğim, iki defa ilgili şubeden atılan fakstan bahsediyordu. Faturalar gelmeye devam etmişti tabii. Neyse önemi yoktu. Dilekçeyi, kimliğimin önlü arkalı fotokopisini verdim. İptal talebini yaparken bilgisayar ekranının başında durdum. Bir SMS gelecekti ve ben de bu şubeye tekrar gelerek decoder’ı verecektim. O SMS gelene kadar, günde ortalama 2-3 kere aranmaya devam ettim. Hepsi beni ilk kez aradığına emin olan ve aboneliği bitirdiğime çok şaşıran çağrı merkezi çalışanlarıydı. O meşhur ‘Neden ayrılıyorsunuz?’ sorusuna artık, ‘Hayatta başka bir amacım kalmadı’ gibi yanıtlar verecek hale gelmiştim. Neredeyse aboneliğin üzerine para verecek fırsatlar sunuyorlardı ama ben hiçbirini dinleyemiyordum. Ve soğuk bir İstanbul sabahı, decoder’ı şubedeki abiye teslim ettim. Kendisi her seyin sona erdiğini söyleyerek teskin etti beni. Farklı isimlerden ‘Bizi bırakma’ telefonları bir süre daha gelmeye devam etti. Çağrı merkezlerinde çok insan çalışıyormuş arkadaşlar.


****

Çok özet şekilde anlattığım mübalağa sanatına pay bırakmayan bu Black Mirror’vari olay ne yazık ki istisnai bir durum değil. Yerli servis sağlayıcılardan hizmet alanların büyük çoğunluğu buna benzer hikayeleri markalardan bağımsız olarak yaşıyor. Üyelik iptal süreciyle uğraşmaktansa pes edip aylarca para ödeyen insanların hikayelerini sürekli dinliyorum.

Oysa yabancı bir yayın ile ilgili aboneliğimi tek bir e-posta ile bitirebiliyorum.

Hizmet sağlayan söz konusu şirketler de ilişkinin başında muhteşem görünüp ayrılırken canavara dönüşen sevgililer gibi davranmaktan vazgeçmeli. Sadece toplumun genel ruh sağlığı namına söylemiyorum, bir tacir ve marka için de tutarlı olan bu. Müşteriler bölünerek çoğalan ya da başka ülkelerden ithal edilen şeyler değil. Ayrılırken kabus yaşatılan kişiler hala potansiyel müşteri. Taşındığı için, sıkışık durumda olduğu için, başka bir ürünü denemek istediği için de üyeliği bitirebilir müşteri. Birkaç ay fazladan parasını almak için onu tamamen kaybetmeye değer mi? 

Son bir örnek daha vereyim: Aylarca iptal etmeye çalıştığım firma sonradan harika yatırımlar yaptı ve yeni ürünleri için tekrardan üye olmayı gerçekten çok istedim. Ama yarın yeniden iptal travması yaşamamak için uzak durdum.


Hayat bir gün sürmüyor. Dostça ayrılmak önemli. 


İyi hatırlanmak da.


(Küçük bir dip not: Bugün itibariyle teknoloji yazılarıyla sozcu.com.tr'deyim. Tüm okurlara sevgiler ve selamlar)
Twitter: @patrickozdemir ‏