Siz hiç 15 liraya poğaça yediniz mi? Ben yedim!
Havalar güzelleşti ya, iki gün Bodrum’a gidelim dedik. İnternetten ucuz uçak bileti de bulduk. Uçağımız erken saatte, kahvaltıyı havalimanında yaparız dedik. Sabiha Gökçen Havalimanı’ndaki iç hatlar terminalinde iki kahve, bir poğaça, bir peynirli simit ve bir omlete 101 lira verdik. Nasıl yani? Artık insanları kazıklamak kanun olmuş; kazıklamazsan suç herhalde!

* * *

Neyse uçaktan indik, internet üzerinden 3 gün için 250 liraya kiraladığımız arabayı almaya gittik. Şirketin adı ‘Goldcar’! Bizi gayet güler yüzle karşılayıp arabanın ful kaskosu olmadığını, kasko yaptırmak isteyip istemediğimizi sordular. İnternette yazan tam sigorta değilmiş.
“İstemiyoruz; zaten çok az kullanacağız” dedim. O zaman kredi kartımdan 1100 lira çekeceklermiş. Arabayı kazasız getirirsem parayı geri yatıracaklarmış.
On-onbeş dakika tartıştık. 120 liralık sigorta yaptırırsak sadece 300 lira çekerlermiş o da benzin için. Dolu depo getirirsek onu iade ediyorlarmış. “Lanet olsun!” dedik ve zorla sigorta yaptık.
Bir de utanmadan, “Anketimizde bize çok yıldız verin” dediler! Sonra da ‘‘Neden yeterince turist gelmiyor? Cennet vatan…” Vatan cehennem olmuş yanıyor, turistler kapanın elinde kalıyor!

***********************************************************************

Dayak yemeyeceğimi bilsem tek tek eğiteceğim!


Görgü ve saygı öyle bir şey ki, ne parayla satın alınabiliyor ne de sonradan öğrenilebiliyor. Bahsettiğim görgü kuralları saraylarda yüksek makamlı kişileri ağırlamak falan değil. Bildiğiniz, günlük hayatta taşıtlara binerken inerken, içinde otururken uyulması gereken günlük hayatımızı daha medeni kılacak kurallardan bahsediyorum.
Daha metroya binerken başlıyor her şey. Metronun görünmesiyle birlikte yanınızdaki size omuz atıp geçmeye hazır, sizi iteklemeye başlıyor zaten. Daha kapı açılırken önündekini yanındakini itip içeride yer kapma derdinde. Boşuna “İnenlere öncelik verin!” anonsları yapılıyor. Bizim halk anonstan falan anlamıyor. Dikeceksin oraya bir görevli; o uyaracak. O bile yetmez, bir de ceza keseceksin ancak belki ceza ödememek için kurallara uyar.
Korkuyla, otoriteyle hareket etmeye alışmış millet. Kendi haline bırakılınca sadece orman kanunları geçerli!
İnerken de ayrı eziyet… Yine bol bol “Kapılarda beklemeyiniz, içerilere doğru ilerleyiniz” anonsları yapılıyor. Durağa geliyorsunuz kapı açılıyor, inmek ne mümkün! Tam da kapıda durmuş, elinde cep telefonu ona bakıyor kıpırdamadan. Yolu kapıyormuş tam ortada duruyormuş umurunda değil!* *

* * *

Daha geçen gün metroda bir kadın yanına torbasını koymuş, diğer yanına da çocuğunu oturtmuş. Çocuk da yan koltuğa doğru ayaklarını uzatmış oturuyor. İki kişi 4 kişilik yer kaplamış! Çocuk bağıra bağıra bir şeyler söylüyor. Kadının hiç umurunda değil.
Önce dedim ki; belki çocuğun ayağı sakat. Yok değil! Bir aşağı indiriyor bir yukarı! Belki özürlü çocuk dedim. Yok o da değil! Bildiğiniz arsız, şımarık bir çocuk. Annesi de ne “Bağırma çocuğum!”’ diyor; ne de “Düzgün dur!” Kadın öyle bir oturuyor ki, metro onun da biz sanki biz misafirmişiz gibi… Unutmamak için çantamdan küçük not defterimle kalemimi çıkardım, yazıyorum. Diğer yanımda oturan uzattı kafasını ne yazdığımı okuyor!
Pes!