Türkiye’de demokrasi mücadelesinin 142 yıllık bir tarihi var.
Avrupa ülkelerindeki gibi bir demokrasiye, diğer bir ifadeyle uygarlığa kavuşmak için 1876 yılında önemli bir adım atılmış, Jön Türklerin gayretiyle “Birinci Meşrutiyet” ilan edilmişti.
Meşrutiyet “hükümdarın yetkilerinin anayasa ve halk oyuyla seçilen Millet Meclisi tarafından kısıtlandığı bir yönetim şekli”dir.
İşte Türkiye 1876 yılından beri 142 yıldır demokrasiye ulaşma çabası içinde...
Son değişikliklerle ülkede tüm yetkileri “tek kişiye” vererek, demokrasi alanında çok geriye gitmiş olduk!

* * *

Eski Adalet bakanlarından Prof. Dr. Hikmet Sami Türk, Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle alınan kararlarla birlikte Türkiye’nin 142 yıllık demokrasi mücadelesinin güme, pardon boşa gittiğini belirtiyor.
Hikmet Sami Bey “Egemenliğin millete geçtiğini söylüyorlar ama sanırım milleti tek bir kişi olarak algılıyorlar. Bu düzenlemeler çok yanlıştır” diyor ve ekliyor:
“Bu sistemin Türkiye Cumhuriyeti’ni uçuracağı söyleniyor. Ama bu uçurmanın başka bir anlamı da vardır. Uçacak da, nereye uçacak? Bunu ilerleyen zamanda göreceğiz.”
Böylesine köklü bir değişikliğin hiç olmadığına dikkati çeken Hikmet Sami Türk “1876’da Türkiye padişahlıktan meşrutiyete geçmişti. O sistemde padişahın artık kanun yapma yetkisi kalmamıştı. 142 yıl önce padişaha bile verilmeyen yetkiler 2018 Türkiye’sinde tek kişiye verildi ve Cumhurbaşkanı ‘yasama organı’ haline getirildi. Bu kararnamelerin başka bir anlamı yoktur.”

* * *

Geldiğimiz noktanın 142 yıl içerisinde yapılan demokrasi mücadelesinin boşa gitmesi demek olduğunu vurgulayan, “Ecevit döneminin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk”e göre Meclis’in artık hiçbir katkısı yok. Sözlü soru sorma hakkı, gensoru, hükümetin yönetiminde herhangi bir yetkisi yok. Sayıları 50 adet artırılarak 600’e çıkarılan milletvekilleri Meclis’te oturabilir, orada çay kahve içebilir!

* * *

İYİ Parti İzmir Milletvekili Aytun Çıray da daha önceki bir konuşmamızda “Milletvekillerinin Meclis’te yapacakları fazla bir iş yok. Orayı şehir kulübü olarak kullanabilir, hatta bezik bile oynayabilirler!” demişti.
İşsizlikten canları sıkılacak. Bezik bilmiyorlarsa tavla filan oynasınlar, öyle değil mi? Maksat vakit geçsin... İşte halimiz böyle sevgili okurlar...

Kaymaklı ekmek kadayıfı!


Yeni dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, eski Başbakan Binali Yıldırım oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti’nin 27’nci ve SON Başbakanı Binali Yıldırım’a “Devlet Şeref Madalyası” verdi.
Binali Bey seçimlerde, kendi başbakanlığını yok etmek için doğrusu çok çaba sarf etti, sonunda başararak “Son Başbakan” unvanını kazandı.
İnsan kendi makamını yok etmek için bu kadar çalışır, bu kadar didinir mi bilmem ama her şeye rağmen yeni görevi “hayırlı olsun” diyorum.
Binali Yıldırım yeni hükümete alınmadı ama boşta da kalmadı. Meclis Başkanlığı onurlu bir görev.
İsmail Kahraman gibi Atatürk karşıtı, eskinin özlemi içinde yaşayan tutucu bir Meclis Başkanı’ndan sonra Binali Bey’in başkanlığa seçilmesi bence “kaymaklı ekmek kadayıfı” gibi bir şeydir.
Siyasi fikirlerimiz farklı olsa bile ben şahsen Binali Yıldırım’ın dengeli, hoşgörülü, âdil bir kişiliğe sahip olduğunu düşünüyorum. Onu önceki Meclis Başkanı İsmail Kahraman ile mukayese bile etmem. Aralarında bence dağlar kadar fark var. İsmail Kahraman’ın Meclis dışında kalmasına memnun oldum.

TEBESSÜM

“İçimizdeki kurtlar!”


Bilge adam anlatmış:
“İçimizde iki kurt bulunuyor ve bunların arasında korkunç bir savaş oluyor.
Kurtlardan biri:
Korkuyu, öfkeyi, kıskançlığı, pişmanlığı, açgözlülüğü, kibri, aşağılık duygusunu, yalanları, üstünlük taslamayı, bencilliği, böbürlenmeyi temsil ediyor.
Diğer kurt ise:
Zevki, huzuru, sevgiyi, umudu, paylaşmayı, cömertliği, alçak gönüllülüğü, nezaketi, yardımseverliği, dostluğu, anlayışı, merhameti ve inancı temsil ediyor.”
Dinleyen gençlerden biri soruyor:
“Peki, hangi kurt kazanacak?”
Yaşlı bilge tek cümleyle cevap veriyor:
“Hangisini beslerseniz o kazanacak!”

GÜNÜN SÖZÜ


Düşünceye konulan yasaklar, ülkeleri çağın dışına iter!

rt

sozcu-banner-1