Bütün dünya haftalardır “Konsolosluk Cinayeti”ndeki gelişmeleri, izliyor.
Rejime muhalif Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda vahşice öldürüldükten sonra cesedi neşterle kesilerek parçalanıp, kesik başı bir kutuya, kesik kol ve bacakları ayrı bir kutuya, gövdeşi de kalın bir çuvala konulup simsiyah camlı bir aracın bagajına yerleştirilerek konsolosluk binasından çıkarılıyor ve yerli  işbirlikçiye teslim ediliyor!
Gerisi meçhul! Yerli işbirlikçi kim, o da bilinmiyor. Türk polisi bu olayı mutlaka aydınlatmalı.
Şimdi tüm dünya bu olayı konuşup tartışıyor ama “Düşünür ve Araştırmacı” Şamil Yücel farklı düşünüyor ve bana gönderdiği e-mailde bakınız neler diyor?

★★★

“Demokrasiyle yönetilen tüm ülkelere sesleniyorum...
Neden Suudi Arabistan Kralı Selman’a kızıyorsunuz?
Adamlar inançlarının gereğini yapıyorlar.
Size Kur’an-ı Kerim’den bir sure okuyorum. Dinleyin:
‘Allah ve Resul’üne savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası ancak öldürülmeleri yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi yahut o yerden sürülmeleridir.
Bu cezalar onlar için dünyadaki rezilliktir. Ahirette de onlara büyük azap vardır.”
(Kur’an Maide 33)
Bakara Suresi de kâfir kişilere verilecek cezayı şöyle anlatıyor:
‘Onları nerede yakalarsanız öldürün. Fitne adam öldürmekden beterdir. Yalnız onlar Masad-ı Hâram yanında sizinle savaşa kalkışmazlarsa siz de Mescid-i Hâram yanında savaşmayın. Ama onlar sizi orada öldürmeye kalkışırlarsa onları öldürün. Kâfirlerin cezası işte budur.’ (Bakara 19)”

★★★

Suudi Arabistan din devletidir. Orada dini kurallar ve Kur’an hükümleri geçerlidir. Yüzyıllardır bu böyledir. Ülkedeki uygulamalar, Kaşıkçı olayından çok daha serttir.
Şimdiye kadar sesi soluğu çıkmayan, her türlü antidemokratik olaya göz yuman Batı ülkelerinin Kaşıkçı olayıyla ayağa kalkıp galeyan haline gelmesi ne dereceye kadar samimidir, tartışılır!
Din devletlerinde bu gibi olaylar ne ilktir, ne de sondur.
Biz Türkiye Cumhuriyeti olarak demokrasimizin kıymetini bilelim.

Hancı ve yolcu!


Türkiye tarımı perişan... Kendimize yetmiyor, 130’dan fazla ülkeden tarım ürünleri ithal ediyoruz.
Bir Tarım Bakanı’mız var. Adı: Bekir Pakdemirli.
Görevi, Türk tarımını desteklemek, üreticiyi teşvik etmek, tarımı canlandırarak ülkeyi namerde muhtaç etmemek... Peki, şu andaki durum nedir?
Kanada’dan, Arjantin’den, oradan buradan tarım ürünü ithal edemeyecek hale gelirsek ulusça aç kalacağız demektir!
Ürettiğimiz kuru fasulye, nohut, mercimek bile bize yetmiyor, dışarıdan alıyoruz.
Oysa biz zamanlar dünyada tarım ürünleri kendi kendine yeten 7 ülkeden biriydik. O günler mazi oldu.
Tarım Bakanı Bekir Pakdemirli bunu düşünüp çare arayacağına kendisine soru soran gazeteciyi haşlıyor. Öyle kızıp, öyle köpürüyor ki, muhabire:
“Gazetecilik değil, maskaralık yapıyorsunuz!” diye bağırıyor.
Gazetecinin görevidir, sorar... Hiçbir siyasinin buna kızmaya hakkı yoktur.
Ülkeyi iyi yöneteceğini vaat ederek göreve gelenler sorulara kızmaz, cevap verir. Çünkü her soru vatandaş adına sorulmaktadır.
Oysa Bakan efendi “Bunlar ıvır zıvır işler” diye kükrüyor, Fox TV muhabirini azarlıyor.
En azından ayıptır! Hiçbir siyasinin gazetecilik mesleğine hakaret etmeye hakkı yoktur. Unutmasınlar, gazeteci hancı, onlar yolcudur!

TEBESSÜM

Ölüm döşeğinde...


İhtiyar baba İzak ölüm döşeğindedir. Doktorlar “Allah’tan umut kesilmez ama ancak bir-iki günlük ömrü kaldı” derler.
Bütün aile babanın son sözlerini dinlemek için başı ucunda toplanır.
Baba İzak, gözlerini güçlükle açıp sorar:
“Anneniz burada mı?”
“Evet baba...”
“Kızım Rebeka?”
“Buradayım baba...”
“Öbür kızım Raşel?”
“O da burada...”
“Oğlum Salomon?”
“Evet baba...”
“Büyük oğlum Nesim?”
“Buradayım baba...”
“Yani bütün aile burada mı?”
“Evet baba!”
Baba İzak birden gözlerini fal taşı gibi açıp, sesinin bütün gücüyle bağırır:
“Peki ulan, dükkânda kimi bıraktınız be sersemler?”

GÜNÜN SÖZÜ


Bazı siyasiler iyi, yumuşak huylu fakat küçük beyinli olur. Bir hayır beklenmez!

rt-2