Çocuklara saldırı, cinsel taciz ve tecavüz...
Bu insanlık dışı, iğrenç konuda ne yazık ki, dünyanın önde gelen ülkeleri arasında yer alıyoruz.
Küçük yaştaki oğlan ve kız çocuklarına yönelik cinsel istismarın son yıllarda ürkütücü boyutlara yükselmesi, iktidar partisini ve Meclis’te grubu olan muhalefet partilerini değil, Vatan Partisi’ni atağa geçirdi.
Bu konuda seferberlik ilan eden “Vatan Partisi-Öncü Kadınlar” önceki gün Ankara’da büyük bir toplantı düzenlediler.
Siyasetçilerin, hukukçuların, gazetecilerin, demokratik kitle örgütü temsilcilerinin, akademisyenlerin katıldığı toplantıda salonu dolduran vatandaşların önemli kısmının genç anne ve babalar olması dikkati çekti.
Genel düşünce şu: Taciz ve tecavüz, psikiyatrik hastalıklara da neden oluyor. Şiddete yönelme, suç işleme, öfke krizleri, ruhsal bozukluklar, intihara eğilim... Sonuçta halk sağlığı sorunu oluyor.
Toplantıda “çocuk cinsel istismarının” acilen devlet politikası olarak ele alınması gerektiği vurgulandı. Fakat nedense devlet büyükleri, toplumu tehdit eden bu önemli konuda ilgisiz ve vurdumduymaz görünüyorlar!

serit-kalip-tokmak

Biz burada, (kentlerde, köylerde, kasabalarda) güvenlik içinde yaşarken, buz tutmuş vahşi dağlarda, sıfırın altında 30 – 40 derece soğukta gencecik insanlarımızın her an ölüm kalım savaşı verdiğini düşünüyor muyuz?
O kahraman askerleri ancak ‘vurularak ya da donarak’ şehit oldukları vakit hatırlıyoruz.
Medyada oyuncu Ahmet Kural’ın, sevgilisi olan şarkıcı Sıla’yı nasıl dövdüğü haberleri daha çok yer alıyor.
İki askerimiz Tunceli dağlarında donarak şehit oldu. Niçin canlarını verdi bu kahramanlar? Milletin huzurunu sağlamak için...
Onlara büyük şükran borcumuz var ama bunu yeterince yerine getirebiliyor muyuz? Şüpheliyim!

★★★

E. Albay Tahsin Ataizi aradı.
Yıllardır tanıdığım Tahsin Albay’ın sesi titriyordu:
“Perişan haldeyim Rahmi hocam... Kalbim kan ağlıyor” dedi.
“Ne oldu albayım?”
“Geçen gün köşenizde ‘Asker neden donar?’ diye sordunuz...”
“Evet, Tevfik Diker’in bir mesajını ilginç bularak o soruyu sormuştum?”
“Uyku tulumları vs. lojistik koruyucu, malzeme gibi görünse de, iki kahramanımızın donarak şehit olmasının sebebi uyku tulumu vs. değildir.”
“Ya nedir?”
“Esas ayrıntıyı görmeyenlere hatırlatırım: Rahmetli şehitlerimizin fotoğraflarında gördüm. Göğüslerinde ‘Özel Komando Bröveleri’ var. Bu brövelere sahip olan kişiler, her türlü hava şartlarında görev yapabilirler. Eğridir Dağ ve Komando Okulu Eğitim Merkezi’nde öyle eğitilmişlerdir. O bröveler belgelidir, rozet satılan yerlerden alınmamıştır.”
“Haklısınız, özel komando olmak zor!”
“Onlar iyi yetişmiş askerlerdi. Tek kelime sözüm olmaz. Kimsenin de olmaması lâzım. Burada eksik olan, ne malzeme, ne tulum, ne de bottur!
Eksik olan ‘iletişim ve koordinasyon’dur. Terk edilmişliktir! Araziye görev için bırakılan eşya, meta, malzeme değildir insan...
Uzaydan fotoğraf çekilip gönderildiği ortamda, iliklere işleyen soğuk altında, ne kadar saat görev yerinde bıraktığımızı bilmediğimiz çocuklarımız her zaman tehlikededir. Eğer arayıp sormazsak, akıbet, son acıdır!
Orada görev yapan en küçük rütbeliden en üst rütbeye kadar, sivil-asker ayrım yapmadan hepsine kalbimin nasıl kan ağladığını bildirmek istiyorum.
Güneydoğu’da, Şırnak Gabar’da tabur komutanlığı yapan, Silopi, Cizre, Mardin, Dargeçit’te görevlerde bulunan Komando Alay Komutanı olarak naçizane düşüncelerim budur. Ne uyku tulumu, ne postal, ‘iletişim ve koordinasyon’ diyorum. Bu olmadığı vakit, akıbet acıdır! Kalplerimiz böyle yanar, kahroluruz!”
Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz.

Vay canına, şu hale bak!


14 Ekim günü Aydınlık Gazetesi’nin 9’uncu sayfasında üç sütun bir haber çıktı.
Sürekli okuduğum Aydınlık’ın yanlış yazmayacağını bildiğim halde yine de bu habere inanmadım ve bekledim. Niye bekledim?
İlgili kişiler belki haberi tekzip ederler diye... Aradan 20 gün geçti, yalanlama filan yok! Demek ki doğru!
Kılıçdaroğlu’nun tehdit edildiği iddia edilen haberde özetle:
“Beşiktaş Belediye Başkanlığı için çok sayıda kişinin adı geçiyor. İçişleri Bakanlığı tarafından görevden alınan Murat Hazinedar’ın da yeniden aday olmak istediği biliniyor. Murat Hazinedar’ın aday yapılmayacağını öğrenen eşi Özlem Hanım’ın, Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nu telefonla aradığı, yanıt alamayınca da Kılıçdaroğlu’na SMS üzerinden ‘Partinin İstanbul organizasyonlarını hep eşim yaptı. Eşimi aday yapmazsanız yardımcılarınızın kirli çamaşırlarını deşifre ederim’ mesajı attığı iddia edildi” deniliyor.
Bu tehdit (doğruysa) “Vay canına, şu hale bak!” demekten başka ne diyebilirim?

TEBESSÜM

Rodrigez’in ülkesi


Tarihin hiçbir döneminde diktatörlerin sonu iyi olmamıştır.
Güney Amerikalı Diktatör Rodrigez’in ülkesinde, hapishane hücresi açılır ve bir adamı içeri atarlar... Hücrede bulunan eski mahkûm, yeni gelene:
“Geçmiş olsun arkadaş” der “Suçun ne?”
“Kahrolsun Diktatör Rodrigez, diye bağırdım da.. Ya senin suçun ne?”
“Ben de yaşasın Rodrigez!, diye bağırmıştım!”
Tam bu sırada hücrenin kapısı açılır, yeni birini atarlar içeri... İki tutuklu birlikte sorar:
“Sen kimsin arkadaş?”
Yeni gelen tutuklu boynunu büker:
“Ben, Rodrigez’im.”

GÜNÜN SÖZÜ


Ahmak ve salak insanlar için suskun kalmak bilgelik yerine geçer!

11rahmibeyicin20cm