Türkiye’nin her köşesinden “Adaletsizlik” feryatları yükseliyor. Gözü dönmüş caniler can alırken, küçücük kızların, erkek çocukların ırzına geçip onları vahşice öldüren sapıklar yargı önünde Oscar ödülüne lâyık roller oynuyorlar!
Boynunu bükene, masum havasına bürünene, önünü ilikleyene, timsah gözyaşı döken ahlâksız, vicdansız canilere ceza indirimleri yapılıyor.
Mesleğimizin duayenlerinden olan gazeteci arkadaşım Ertuğrul Akçaylı’dan bir mektup aldım. Amerika’da bir kadın hâkimin, tecavüz ve cinayetten yargıladığı suçluya verdiği cezayı anlatıyor:

* * *

“Sevgili arkadaşım... Biliyorsun, hayatımın hiçbir döneminde Amerikancı olmadım. Ama yıllar önce Discovery Kanal’daki bir belgeselde izlediğim Amerikalı kadın hâkime hayran oldum.
Televizyonda ‘Suç dosyaları’ diye bir belgesel dizi vardı.
Amerika’da idam cezası olmayan eyaletlerden birinde seri katil, kadın erkek demeden insanlara tecavüz ediyor, onları canavarca öldürüyor. Yıllar süren amansız polis takibinden sonra yakalanıyor.
Belgeselde, kadın yargıcın verdiği kararı dinlerken kendimi alkışlamaktan alıkoyamadım.

* * *

Amerikalı kadın hâkim tokmağını kürsüye vurarak konuşuyor:
‘Sanık ayağa kalk ve dinle. Bu eyalette ne yazık ki idam cezası yok. Bu nedenle, aslında çoktan hak ettiğin idam cezasını sana veremediğim için gerçekten adalet adına üzülüyorum, hatta utanç duyuyorum. Fakat...
Sana 25 yılı hücrede geçmek ve yasaların hiçbir maddesinden ve hafifletici nedenlerden faydalanmamak üzere indirimsiz ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası veriyorum.
Hayatının sonuna dek duvarlar arasında yaşayıp öleceksin!
Bu eyalette ve çevremizde kadınlar olsun, erkekler olsun, genç kızlar ve genç erkekler olsun, gecelerini ve gündüzlerini bundan böyle ölüm korkusunu yüreklerinde hissetmeden yaşayacaklar.’
...Ve tokmağını kürsüye indiriyor.

* * *

Ben gazetecilik hayatımda Beşiktaş canavarı Fırıncı Ali Ünver’in idamını izledim. Ankara’da nehir kenarında iki köylü tarafından öldürülen Alman turist Renate’nin katillerinin idamla sonuçlanan davasına tanık oldum.
İdam cezası hakikaten çok korkunç... En katı yürekli insanın bile ürpermemesi mümkün değil. Fakat ülkede adalet de gerçekten adalet olmalı, tiyatro değil!”

Burhan Kuzu ve “Türk işi Başkanlık Sistemi”


Prof. Dr. Burhan Kuzu, Türkiye’de uygulanmaya başlanan “Türk tipi Başkanlık Sistemi’nin babasıdır. Fakat şimdi, ‘Ne deve, ne kuş’ diye sistemi eleştiriyor” diye yazmıştım. Bu konuda Burhan Kuzu’dan bir e-mail aldım. Okuyalım:
“Merhaba Rahmi Bey... Seçim sistemiyle alâkalı bir açıklamamı farklı bir şekilde yorumlamışsınız. İşin esası şudur:
Başkanlık Sistemi’ni ben 40 yıldır savunuyorum. O sözlerimin sistemin özüyle ilgili bir yönü yoktur. Sözlerim seçim sisteminde nasıl olmasıyla ilgilidir. Kitabımda hep bu konuyu işledim.
Başkanlık Sistemi’nde milletvekilleri, dar ya da daraltılmış bölge modeliyle seçilerek gelirlerse başkan karşısında kendi hür iradeleriyle hareket eden milletvekilleri olurlar. Böylece liderlerine mutlak bağlı olmayan ‘Parlamento grubu’ oluşur ve neticede güçlü bir Meclis ortaya çıkar.
Bunu anlatmaya çalıştım ve bunun Başkanlık Sistemi açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu tespiti milletvekili olamadığım için değil, bilimsel olarak yapıyorum.
Nitekim bu konuda yazdığım kitapta yıllardan beri bu görüş mevcuttur.”

TEBESSÜM

Zehirli yılan!


Araştırma yapılmış, “yılan dili” yani “zehirli dil” kullanan siyasilerin pek başarılı olmadıkları saptanmış...
Özellikle ahmak politikacılar “yılan dili” kullanmayı pek severler. Rakiplerine ve kendilerini eleştiren basına zehir zemberek ifadelerle saldırırlar.
Yılanın zehirlisi var, zehirsizi var..
Fıkra bu ya... İki yılan yolda gidiyormuş. Biri ötekine sormuş:
“Abi biz zehirli yılanlardan mıyız?”
“Niçin soruyorsun?”
“Dilimi ısırdım da...”
Diğer yılan ona şöyle bir yan yan bakmış:
“Aha” demiş “Şimdi b.ku yedin işte!”

GÜNÜN SÖZCÜ


Kendinizden başka hiç kimseye karşı boynu eğik olmayın!

rt

plusbanner2x