Bu gece saat 24.00’te, uğursuz yıldan kurtuluyoruz.
2018’de, ulusça yüzümüzü güldüren mutlu olay yok gibi...
Ekonomik kriz, hayat pahalılığı, işsizlik ve fukaralık sardı çevremizi...
24 Haziran seçimlerinde “Parlamenter Sistem”e veda ettik. Meclis önemini büyük ölçüde kaybetti ve “Tek Adam Sistemi” ülkeye egemen oldu. Şimdi artık her şey bir kişinin iki dudağı arasında!
Bunların üstüne tuz-biber eken, özgürlüğü kısıtlayıcı baskılar, “FETÖ’cü” iftirasıyla açılan davalar 2018’i bizlere zehir etti. Fakat... Bu geceden itibaren başka bir kâbusun kucağına atlıyoruz!
Yalaka yazarların tozpembe sözlerine bakmayın. Onlar “El öpmekle ağız aşınmaz!” diye düşünüp iktidarın elini ayağını öperek okurlarını aldatıp kendi çıkarlarına bakıyorlar!
Ülkede Laik Cumhuriyeti ve Atatürk devrimlerini savunanlar ise ya içeride ya da yargılanma aşamasında! Uğursuz 2018 bu gece yarısı gidiyor, çok şükür! Peki, gelen 2019’da ulus olarak sıkıntılardan kurtulacak mıyız? Ekonomi ve politikadaki tarafsız uzmanların görüşü: “2019’un her alanda 2018’i aratması ihtimali kuvvetli!”

serit-kalip-tokmak-son

Umut bir ışıktır. Beslenmezse söner!
Bu gece yarısı 2019 başlıyor.
Yeni bir yıl ve yeni bir umut!
Peki, ne kadar umutluyuz?
“Allah’tan umut kesilmez” derler ya, işte öyle!
İyi yönetilmeyen bir ülkede işlerin iyi gitmesi mümkün değildir!
Bu devleti kuran Atatürk’e düşman olan ve “İstiklâl Savaşı’nı keşke Yunanlar kazansaydı” diyen bir akıl hastasını saraylarda ağırlayarak baş tacı eden bir zihniyet bu ülkeye huzur getiremez.
Hep çekişme, hep kavga içinde geçen günlerimiz ve yargıya olan güvenin sarsılması, dış itibarımızı da bozar, ekonomimizi de... Ve güven isteyen yabancı yatırımcıları kaçırır!

★★★

2019’da ekonomik falımız nedir?
Saygın ekonomist Atilla Yeşilada “31 Mart Yerel Seçimleri’nden sonra IMF’ye gitmek kaçınılmaz!” diyor.
IMF demek, milletçe “Kemer sıkmak” demektir.
“Kemerimizde sıkılacak delik kalmadı” demeyin, (Uluslararası Para Fonu) IMF’nin reçeteleri acıdır. Daha da kemer sıkacağız ve büyük sıkıntılar çekeceğiz.
IMF’den borç para almak ve yabancı yatırımcılara güven vermek için bunları yapmak zorundayız.

★★★

Demokrasimiz topallıyor...
Adalet sistemimiz önemli oranda güven kaybetti.
Ekonomi, kriz batağında...
İflaslar, konkordatolar devam ediyor.
Yabancı yatırımcı güvenmediği için gelmiyor.
İşsizliğin, yoksulluğun, gelir dağılımındaki adaletsizliğin düzeleceğine dair bir ışık yok.
Tüm bunlara bakıp “2019 yılı iyi geçecek” diyebilir miyiz? Dersek, yalan söylemiş oluruz.
Dış kaynaklar yatırıma dönüştürülmeyip, uçuk projelere ve yandaş müteahhitlere harcandı. Çarçur edilen paralar Türkiye’yi aşırı borçlu ve dış kaynağa bağımlı bir ülke haline getirdi.
Ulus olarak artık aklımızı başımıza toplamalıyız. 31 Mart seçimleri önemli bir fırsattır.

Taksim’de dönen oyunlar


Meslektaşımız Güngör Denizaşan 52 yıldır, bin bir güçlüğe göğüs gererek lüks baskılı “Gazette 13”ü çıkarıyor. Günümüzde mucize gibi bir olay bu...
Haftalık yayınlanan ve 500’üncü sayısını basan Gazette 13, özellikle popüler işadamlarının dikkatle takip ettiği bir yayın organı...
Son günlerde Güngör Denizaşan’ın başı dertte...
Taksim Talimhane’de bir takım oyunlar dönüyor ve rant kavgası çirkin boyutlara ulaşıyor.
Abdülhak Hamit Caddesi’ndeki Serin apartmanının 7 No’lu dairesi Gazette 13’ün yönetim yeri, 8 No’lu daire ise Güngör Denizaşan’ın konut olarak kullandığı yer. Şimdi bu daireler mafyavari yöntemlerle onun elinden alınmak isteniyor!
Rantçı bir şahıs, apartmanı ele geçirmek istiyor ve ucuza satın almak için binada oturanlara baskı yapıyor. Güngör Denizaşan, kentin merkezi olması nedeniyle dairelerini satmak istemiyor.
Aynı rantçının daha önce Serin apartmanının bitişiğinde satın aldığı Öner apartmanı bakımsızlıktan tam bir harabe durumunda, hem görüntü kirliliği, hem de yıkılma tehlikesi arzediyor. Çevre halkı “Bir facia olursa sorumlusu kim olacak?” diyor.
21’inci Yüzyıl İstanbulu’nda bu tür oyunlar ve dolaplar dönmesi ilginçtir. Bu kentin yöneticileri yok mu?

TEBESSÜM

Siyasetçi ve akıl hastanesi!


Önemli bir siyasetçi, akıl hastanesini ziyareti sırasında başhekime sorar:
“Bir insanın akıl hastanesine yatıp yatmayacağını nasıl belirliyorsunuz?”
Başhekim:
“Bir küveti su ile dolduruyoruz. Sonra hastaya üç şey veriyoruz: Bir kaşık, bir fincan ve bir kova... Sonra bu kişiye küveti nasıl boşatmayı tercih ettiğini soruyoruz.”
Başhekim siyasetçiye dönüp “Siz olsanız ne yaparsınız?” diye sorar.
Siyasetçi:
“Anladım. Normal bir insan kovayı tercih eder. Çünkü kova, kaşık ve fincandan daha büyük!” “Hayır” der başhekim.
“Bir alet kullanmak gerekmez. Normal bir insan küvetin tıpasını çeker, sular boşalır.” Başhekim adama döner ve sorar:
“Ne dersiniz, size de bir yatak ayıralım mı?”

GÜNÜN SÖZÜ


İstemediğin bir söz duymak istemiyorsan, istenmeyen bir şey söyleme. (Hz. Ali)

11rahmibeyicin