Haftaya bugün Türkiye yeni dönem için kendi kaderini tayin edecek.
Sonuç ak mı, kara mı olacak dersiniz?
Her şey o gün belli olacak.
Görünen o ki, iktidarı bir telaş almış durumda...
Yağmur gibi yağdırılan vaatler, 16 yıldır ülkeyi yöneten AKP iktidarının bu seçimleri “Torbada keklik” görmediğini gösteriyor. İlk defa oluyor böyle bir durum...
Tedirginliğin, çeşitli parlak vaatlerle seçmenin gözlerini kamaştırmak istemelerinin sebebi bu!
Kaybetmek korkusu!
Eski Devlet Bakanları’ndan Ufuk Söylemez’in tabiriyle: “Tarzan zor durumda!”

* * *

16 yıldır AKP’nin yükünü tek başına partinin genel başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan omuzlarında taşıyor. Her şeyi o düşünüyor, planlıyor, karar veriyor, uyguluyor ve uygulatıyor. Fakat...
İlk defa bu seçimlerde formda değil! Neden?
Yorgun da ondan... AKP teşkilatında gördüğü “metal yorgunluğu” onda da var gibi...
Eski enerjisi, eski cevvaliyeti yok. Yorgunluğu yüzüne de, konuşmalarına da, sözlerine de açık biçimde yansıyor.
“Tek adam” olmak kolay değil.
Partide tek adam, devlette tek adam olmak yorucu ve yıpratıcı...
Bu defa “Kaybetmeye az kaldı” gibi görünüyor!

* * *

Ben en çok Başbakan Binali Yıldırım’a şaşırıyorum...
O da öfke içinde konuşuyor, vaat üstüne vaatler yağdırıyor, “Şunu vereceğiz, bunu vereceğiz” diye bağırıyor.
Aslında bunların hiçbir “kıymeti harbiyesi” yok! Çünkü 24 Haziran günü Türkiye’de “Başbakanlık makamı” kalkıyor, tarih oluyor! Binali Yıldırım da rütbesiz bir siyasetçi haline geliyor.
Şimdi düşünelim bakalım:
Binali Yıldırım’ın sözleri, Erdoğan’ı bağlar mı? Bağlarsa ne kadar bağlar?
Gerçek şu ki, Başbakan Binali Yıldırım’ın söylediği hiçbir şey Erdoğan’ı bağlamaz!
Ee, o zaman Binali Bey neden yırtınırcasına konuşuyor, halka yapamayacağı vaatlerde bulunuyor, CHP’ye zehir zemberek sözlerle çatıyor. Bu arada bazı kişiler için de “Alçakları yeneceğiz!” gibisinden lâflar ediyor. Kim bu alçaklar?
Ah Binali Bey, ah! Keşke böyle sertlik gösterilerine girişmeseydiniz de “Son Başbakan” olarak bu kubbede hoş bir seda bıraksaydınız...
Kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı, suçlayıcı bir dil kullanacağınız yerde özgürlükleri, hukuku ve demokrasiyi savunsanız zatıâlinize daha çok yakışırdı Binali Bey biraderim...

Saray’ın bir dakikası!


Seçimleri Kanada’nın başkenti Ottawa’dan, internet gazeteleri ve uydudan yayın yapan televizyon kanalları vasıtasıyla izleyen okurum Mühendis Tarık Karslı yazıyor:
“Dün gazetede değerli bir yazar Saray’a yapılan masrafı günlüğe ve dakikaya indirgemiş... Bu hesaba göre Saray’a bir dakikada 1603 lira harcanıyor. Bir dakika için asgari ücretli bir işçinin aylık net maaşı ödeniyor.
Bizim saf halkımıza ekonomiden veya Ege’de Yunanistan’a kaptırdığımız (veya verdiğimiz) adalardan bahsedilince onlar bundan anlamıyorlar. Ama ‘Türkiye’de milyonlarca kişinin aylık maaşının karşılığı Saray için her dakika harcanıyor’ denirse çok etkili olur diye düşünüyorum.
Cumhurbaşkanı adayları (Akşener, İnce, Karamollaoğlu, Perinçek) meydanlarda bunu dile getirmelidir. Ondan sonra da, bazı Cumhurbaşkanı adaylarının söylediği gibi ‘Ben o Saray’ı kapatacağım’ veya ‘Üniversiteye devredeceğim’ denilirse halkımız bunu gereği gibi değerlendirir.”

TEBESSÜM

Üç metrelik tünelde aşk!


Köyün genç kızı Fadime ile genç erkeği Temel, kasabada alışveriş sırasında karşılaşırlar. İşleri bittikten sonra Temel “Köye beraber dönelim” deyince Fadime itiraz eder:
“Ben seninle gelmem!”
“Neden gelmezmişsin?”
“Yolda sarılıp öpersin beni...”
“Yahu, yolun ortasında nasıl sarılırım sana?”
“Yolun ortasında değil, hani pınarın az ilerisinde küçük bir tünel var ya, orada sarılırsın!”
“Orası küçücük, üç metrelik tünel. Bir elimde horoz, diğer elimde eşeğin yuları, omzumda kazma, sırtımda küfe, nasıl sarılacağım sana?”
“Ondan kolay ne var?” diyen Fadime tarif eder:
“Kazmayı sapından yere çakarsın, eşeğin yularını oraya bağlarsın, horozu da sırtındaki küfeye koyup, küfeyi ters çevirirsin. Böylece tamamen serbest kalırsın. Tünel küçük, tamam ama, sen de elini biraz çabuk tutarsın artık!”

GÜNÜN SÖZÜ


Toplumlar, karşıt düşünceler olmadan asla ilerleyemezler!

rt-17

sozcu-banner-1