Kılıçdaroğlu’nun uyarısı yerindedir:
“Muhalefet partileri birbirini eleştirirse en büyük avantajı iktidar partisi sağlar!” diyor.
Haklıdır. Zaten güçsüz olan muhalefet partileri birbirine girip, birbirlerini suçlarlarsa, iktidarın ekmeğine yağ-bal sürmüş olurlar!
Kılıçdaroğlu “Ben muhalefet partilerini eleştirmem. Muhalefetin görevi iktidarın yanlışlarını söylemektir” diyor. Ancak, menfaatler gözleri karartınca bu uyarılara aldırış eden siyasetçi olmuyor.
O zaman bu milletin “Yandık, bittik, aç kaldık” diye ağlamaya hakkı yoktur. Çünkü halkı düşünmeyen partilere oy verenler kendileridir!
Ekonomiden hepimiz şikâyetçiyiz. Kılıçdaroğlu’nun deyimiyle “Eti gramla alan bir noktaya getirdiler milleti!”
Kâğıt üzerinde enflasyonu da düşürüyorlar! Bazı saf insanlarımız da bu göz boyamaya inanıyor, fakat ağlamaya da devam ediyorlar.
A benim akıllı kardeşlerim, böyle ağlayacağınıza kafanızı kullansanıza... Saray’ı değil, halkı savunanları görsenize...
Hiçbir yoksulluk kader değildir. Her millet kendi kaderini kendi yaratır!

serit-kalip-tokmak-6-aralik

AKP iktidarı yeni cezaevleri inşa etmekte çok hızlı... Her yıl 20-30 yeni cezaevi inşa ediliyor ama yine de Türkiye cezaevleri tutuklu ve hükümlülere yetmiyor.
Son 10 yılda suçluluğun bu kadar artmasının sebeplerini sosyal bilimciler araştırmalıdır.
Avrupa Konseyi Cezaevleri Raporu’nun Türkiye bölümünde ilginç bilgiler var.
Türkiye’de tutuklu ve hükümlü sayısı son 10 yılda 23 misli artmış...

★★★

Konsey’in, Türkiye Adalet Bakanlığı’ndan aldığı bilgilere göre, cinsel saldırı suçlarından hüküm giyenlerin sayısı 2003-2005 arasında 523’ten, 12 bin 253’e yükselmiş.
Bir de kadın haklarından, uygarlık ve insanlıktan bahseder dururuz.
Kadına şiddet, kadına cinsel istismar, kadın cinayetleri hızla artıyor, iktidar da buna önlem alacağı yerde yeni cezaevleri inşaatların hız veriyor!
21’inci Yüzyıl Türkiyesi bu mu?
Çağdaşlık bu mu? İnsanlık bunun neresinde?
Ekonomi ve politikadaki kötülükler hep dış düşmanlara bağlanıyor.
Peki, kadına şiddeti de mi dış odaklar tezgâhlıyor?

★★★

“Cinsiyet Eşitliği İzleme Derneği” adında bir kuruluş var.
Bu derneğin açıkladığı rapora göre;
AKP, CHP ve MHP’de kadın belediye başkanlarının oranı yüzde 1’e bile ulaşmıyor.
Kadın yönetici oranları bindelik rakamlarla ifade ediliyor.
TÜSİAD, TOBB, MÜSİAD gibi kamu kuruluşlarında da kadın yönetici yok denecek kadar az.
21’inci Yüzyıl Türkiyesi’nde cinsiyet ayrımcılığı hazin bir şekilde sürüyor. Durum ne yazık ki içler acısı!

Laiklik ve kadın hakları


Dün, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkını tanıyan Anayasa değişikliğinin 84’üncü yıldönümü idi...
Türk kadını bir çok Avrupa kadınından önce, 5 Aralık 1934 günü bu önemli hakka kavuşmuştu.
Yılmaz Atatürkçü Tansel Çölaşan, Türkiye’de Cumhuriyeti, laikliği ve kadın haklarını savunanların başında geliyor.
Tansel Hanım, Danıştay’ın önceki Başsavcısı ve Atatürkçü Düşünce Derneği’nin önceki başkanıdır.
“Laiklik olmadan kadın hakları olmaz” diyen Tansel Çölaşan’ın bana ulaşan şu mesajını okuyalım:

★★★

“Bize unutturulan laiklik ilkesi, kişilerin vicdan ve ibadet özgürlüklerini güvence altına alırken, iman ve ibadetle ilgisi olmayan, dinsel kaynaklı kuralların, cemaatler ve tarikatlar eliyle toplum yaşamına ve devlet düzenine egemen olmamalarını öngörür.
Bu ilke, İkinci Cumhuriyet tartışmalarının başlatıldığı doksanlı yıllardan itibaren unutturularak, yerine ‘Devletin tüm inançlara eşit uzaklıkta olması’ gibi bir tanım toplumun hafızasına sokulmuş, iki binli yıllarda da iktidar tarafından bilinçli, kimilerince de bilinçsiz (!) hayata geçirilmiş, cemaatler ve tarikatları sivil toplum kuruluşu sayma gafletine düşülmüş, bugünlere böyle gelinmiştir.
Kurucu iktidarın tarih bilinciyle ilmek ilmek işleyerek hayata geçirdiği ve sonunda 1937 yılında Anayasa kuralı yaptığı bu ilkenin, siyasi kadrolar tarafından Devrim’in ‘Bağımsızlık’ özü ile birlikte ilk harcanan ilkesi olduğunu da unutmayalım.
Cumhuriyet’in laikliğini geri getirmek istiyorsak, önce Cumhuriyeti tüm kurucu ilkeleriyle birlikte yeniden inşa etmemiz gerekiyor.
Çünkü ‘Kadın hakları’ kavramı ancak Cumhuriyet aydınlanmasında vücut bulabilir.”

TEBESSÜM

Elektrik olmayınca...


Genç gazeteci, yaşı hayli ilerlemiş olan bir Karadenizli ile köyde röportaj yapıyormuş... Sormuş:
“Dursun dede, sana özel bir şey soracağım.”
“Sor be evlâdım, sor ki öğren!”
“Sen evlenirken Şefika teyzeden elektrik aldın mı?”
Dursun dede acı acı gülümsemiş:
“Yok be evlât... O zamanlar bizim köyle elektrik yoktu ki elektrik alayım!”
“Peki, nasıl oldu?”
“O zamanlar gaz lambası vardı evlâdım. Gaza geldim, evlendik!”

GÜNÜN SÖZÜ


Eleştiriler de “ağrı” gibidir. Ağrılar vücutta bir arıza olduğunu haber verir!

11rahmibey30cm