AKP’nin genel başkan yardımcılığı görevinde bulundu. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra TBMM’de oluşturulan “Darbeleri Araştırma Komisyonu”nda, başkan yardımcılığı yaptı. Mahkeme kararıyla “Terör örgütü” sayılan Fetullahçı yapı ile ilgili çok önemli gizli bilgileri öğrendi, belgeleri okudu. Hatta, bazı olayların ortaya çıkmasını sağladı.

Fetullah Gülen’in “emekli vaiz” olduğunu biliyoruz. Ama, Selçuk Özdağ’ın eline geçen belgeler, müfettiş raporu Gülen’in emekli vaiz değil, matbaada redaktör olarak çalıştığını ve o kadrodan emekli olduğunu ortaya koyuyor. Ancak, matbaada böyle bir kadro olmadığı ve sahte belgelerle emekli edildiği anlaşıldığı için, kısa süre öncesine kadar maaşı kayyuma yatırılan Fetullah Gülen’in, şimdi de emekliliği iptal edildi.

MÜFETTİŞE BASKI KURULDU

Fetullah Gülen’in, 30 Şubat 1990’da sahte belgelerle emekliye ayrıldığını müfettiş belirliyor. Ona ilişkin rapor da, Özdağ’ın elinde. Belgelere dayalı olarak Özdağ bize şunları anlatıyor:

“Gerçek olan şu: Fetullah Gülen emekli vaiz değil. İkincisi bu kişi emekli olabilmek için kendisini bir yakının matbaasında redaktör olarak göstermiş. Kayıtlarda redaktör yazıyor ama o matbaada redaktörlük kadrosu yok. Yani düz işçi olması lazım. Bayan müfettiş, bu durumu belirliyor ve rapor hazırlıyor, emekliliğinin iptalini istiyor. Ancak müfettiş baskıyla susturuluyor. Gülen’e de emekli maaşı ödenmeye devam ediyor.

Darbeleri Araştırma Komisyonu Başkanvekili olarak konu üzerinde hassasiyetle durdum. Sahte belgelerle emekliye ayrıldığını belirlemekle kalmayıp, Gülen’in pasaportunda da sahtelik olduğunu ortaya koyduk. Gülen, Diyanet İşleri Başkanlığı’ndaki görevinden istifa ediyor, emekliliğini doldurmak için matbaada çalışıyor görünüyor.

DİYANET’TEN SAHTE YAZI

Pasaport almak için başvurduğunda, o dönem hiçbir ilgisi olmamasına rağmen Diyanet, Gülen’in emekli vaiz olduğunu bildiriyor. Gülen’in yeşil pasaport alabileceği belirtiliyor. Emniyet Genel Müdürlüğü de, Gülen’e, 1,2 ve 3’üncü dereceden emekliye ayrılmış memurlara olduğu gibi yeşil pasaport veriyor.

Oysa, Gülen emekli vaiz olmamasına rağmen Diyanet böyle göstermiş. Bu olanlar bile devlet içindeki gücünü, devlet kademesinde nasıl korunduğunu gösteriyor. Her fırsatta ahlaktan bahseden kişi, devletin bir kuruşuna tenezzül eder mi?”

Özdağ’ın FETÖ soruşturma ve davaları için de bir önerisi var: Devletin yapması gereken, cemaate ucundan kenarından bulaşmış insanların özeleştiri yapmasını sağlamak olmalı, bu yapının niyetinin ne olduğunu bilenlerle onları ayırmasıdır. Her fırsatta da yaptıkları haksızlıklar, hukuksuzluklar ortaya konulmalı, cemaatle, örgüt ayırt edilmeli, insanların gözünün açılması sağlanmalı” diyor.

“AKP ile Gülen arasında arabulucu olmak istediler”


Kamuoyunda “Adnan Hocacılar” olarak bilinen Adnan Oktar grubuna yönelik operasyon gerçekleşirken, Selçuk Özdağ’ın bunlara yönelik anlattığı ilginç olaylar da var. Özdağ’ı dinliyorum:

“Adnan Hoca grubunun devamlı TBMM’ye gelen elemanları vardı. Bunlar milletvekillerini ziyaret eder, Adnan Oktar’ın ne kadar vatansever olduğunu anlatıp propagandasını yapar, kitaplarını verirlerdi.

17-25 Aralık operasyonundan sonra, yanıma gelen bu grubun önemli elemanları, Sayın Recep Tayyip Erdoğan’la, Fetullah Gülen grubunun arasının düzeltilmesi gerektiğini, yıllarca birlikte olan iki kardeş yapının birlikte ülke için faydalı olacağını belirttiler, ‘Biz, bu konuda arabuluculuk yapmak istiyoruz’ dediler. Ben, 17/25 Aralık operasyonuyla neler yapılmak istendiğini kendilerine anlattım ve ‘Bu işe karışmayın. Erdoğan bu konuda haklı’ dedim. Fetullahçıların, devlete sahip olmak istediklerini, bunun da yanlışlığını dile getirdim.

İSRAİL TELEVİZYONU İÇİN

Adnan Oktar grubunun değişik bağlantıları vardı. Örneğin, bunların adamları beni İsrail televizyonuna çıkarmak için girişimlerde bulundular. Böyle bir program için biletimi aldırıp İstanbul’a davet ettiler. Kabul etmedim. Bunlar, daha önce masonluğa karşıyken, sonra masonluğu öven açıklamalar yaptı. İsrail ile bu kadar yakınlaşmaları da soru işaretlerine neden oldu.”

Bunları anlattıktan sonra eski Manisa Milletvekili Özdağ şu uyarıda bulundu: “Türkiye’yi bekleyen üç tehlike var. 1-Devlet dairelerinde yolsuzluklar. 2- Örgütsel faaliyetler dışındaki siyasal Kürtçülük, 3- Cemaatlerin siyasallaşması, tarikatların cemaatleşmesi.  Kimse hukuk ve mali denetim dışında kalmamalı, kimse ‘Ben devlete sahip olacağım’ dememeli.”

Bugün iki yapıdan da hesap soruluyor. Hukuk dışına çıkılmadan yapılması devletimize güç katar...

sozcu-banner-1