Gün geçmiyor ki ülkemizin değişik yöresinden sel haberi gelmesin. Neredeyse her yağmur hemen sele dönüşüyor, o sel de önüne geleni katıp götürüyor. Caddeler, sokaklar sel altında kalıyor, önemli maddi kayıplar yaşanıyor, insanlar ölüyor.

Yöneticilerinin değişmeyen açıklaması ise “hiçbir altyapı bu yağmur sularına dayanamaz” oluyor ve suçu doğaya yüklüyor. Oysa, suçlular bellidir. Yöneticiler kentlerimize karşı suç işliyor. Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası’nın önceki Başkanı Ertuğrul Candaş’a sordum, “Evet, bu konular bizim mühendislik alanımıza giriyor” dedi. Sıkça yaşanan sellerle ilgili bize şunları anlattı:

DAHA BELİRSİZ VEGÜVENCESİZ

Kentlerimizde, teknik alt yapı projeleri niteliksiz. Dere ıslah çalışmaları yetersiz. Dere yatakları imara açılmış. Yağmur suyu drenajı ya hiç yok ya da verimsiz çalışıyor. Yapılaşmalar bütüncül ‘kırmızı kot’ hesaplamaları (Bu kot hesaplanmadan yol yapılıp asfaltlanamaz. Bu hesaplamalar da kent bütününde hiç yapılmazsa ya da parçalı yapılırsa sel kaçınılmaz olur) yapılmadan sürdürülüyor.  Yolların, alt ve üst geçitlerin üst zemin eğimleri yanlış veriliyor. Izgaralar yağmur sularını toplamaya elverişli değil. Onlar da zemine yanlış yerleştiriliyor. Kent planlarında sürekli yapılan plan değişiklikleri ile betonlaşma arttı. Yeşil alanlar azaldı.”

Gelinen aşamada, kentlerimize yağan yağmurların toprakla buluşarak emilmesi, sele dönüşmeden taşınması imkansız hale geldi. Böyle durumlarda sorumluların belirlenip cezalandırılmaları beklenirken, oy avcılığı, çıkar uğruna “İmar Barışı” denilen, aslında bir “İmar Affı” olan ve 10 Mayıs Perşembe gecesi Meclis’ten geçirilen yasal düzenlemeyle birlikte kentlerimiz daha da belirsiz ve daha da güvencesiz bir sürece doğru itildi.

Bugün kentlerimizde; altyapıdan, sosyal donatı alanlarından, yeşil alandan, dere ıslah çalışmalarından, imar çalışmalarından, kentsel arsa üretiminden söz etmek mümkün değil. Kentler, üretilen rantların, genel olarak her türlü sermayenin ve iktidar yandaşlarının talanına sunulduğu bir yağma alanı olarak görüldüğü sürece bu durum değişmez.

“Yeter artık’ diyerek artık bu keyfiliğe son verelim. İşte seçim kapıda. Söz senin, karar senin...

Devlet okulundan, Menzilcilerin okuluna


Devleti ele geçirmeye çalışan bir örgütün, siyasi ayağı dışarıda bırakılarak mücadele ediliyor. Ama, bir örgütle mücadele edilirken, onların yol ve yöntemlerini izleyen ve bazı kesimlerden de himaye gören yeni yapılara göz yumuluyor. Ülke seçimle, geçimle uğraşırken cemaatler okullaşmaya büyük ağırlık veriyor ve bu eğitim kurumlarını köylere yayıyor. Cemaatler arasında okullaşma konusunda büyük bir yarış var.

Merhum sanayici Yavuz Gülerce adına Eskişehir’in Sivrihisar İlçesi’ne 20 kilometre uzaklıkta bulunan Ertuğrul Köyü’nde modern bir okul açılmıştı. Okula çevre köylerden de öğrenciler geliyordu. Milli Eğitim Bakanlığı’na bağışlanmasına rağmen okulun tüm ihtiyaçları Yavuz Gülerce’nin kızı işkadını Gülnur Gülerce tarafından karşılanıyordu.

Menzilcilerin merkezi Adıyaman’ın Menzil Köyü’dür. Tarikatın kurucusu Şeyh Muhakmed Erol’un oğlu Feyzeddin Erol ise yıllardır Pursaklar ve Sivrihisar’dadır. Bürokraside de önemli bir ağırlığı vardır. Erol, adı Bilvanis olarak değiştirilen, Sivrihisar’a 35 kilometre uzaklıktaki Buhara Köyündedir. O köyde şimdi “Buhara Eğitim Kurumları” açılıyor. İlçeye bağlı Ahiler, İlyaspaşa, Yenidoğan, Kurtşeyh, Çaykoz, Karacaören, Sadıkbağ, Dinek, Ballıhisar, Göktepe, İstiklalbağı, Buzluca, Kaldırım olmak üzere 13 köyün öğrencilerinin Buhara Eğitim kurumlarına nakledilmesi gündemde. Yavuz Gülerce okulu kapatılacak, öğrenciler Menzilcilerin okuluna nakledilecek. Yerel yöneticiler bu duruma karşı çıksa da, “emrin yukarıdan geldiği” dillendiriliyor.

MÜRİT DEVŞİRME YOLU

Bu yetmiyor ,öğrencilerin yatılı olarak okutulması da gündemde. Ailenin avukatı Utku Keleşoğlu, okulun kapatılmaması için çaba gösteriyor ve bu gücün karşısında bazı bürokratlarla birlikte durmaya çalışıyor. Mektubunda da şunları yazıyor:

“Bölgenin öz evladının ve hayatı çocuklara örnek olacak bir insanın kurduğu laik, Atatürkçü bir eğitim ve sistem üzerinden öğretim programı yürüten, ailenin tüm imkanlarını seferber ettiği Ertuğrul Yavuz Gülerce Okulu’nun kapatılması söz konusudur. Paralel Devlet Yapılanmaları ve cemaatlerin yandaş, mürit devşirme çalışmalarının ilkokullara kadar indiği günümüzde, sağduyulu Türk halkının, çağdaş eğitim kurumlarına sahip çıkmasını bekliyoruz.”

13 köyün öğrencileri Menzilcilere mi teslim edilecek, yoksa yöre insanının yaptırdığı okulda öğrenimlerine devam me edecek? Bekleyelim, görelim.

sozcu-banner-1