Ocak ayı başında İstanbul Çağlayan Adliyesi’ne Uğur Dündar, Necati Doğru ile birlikte gittik. Hakkımızda gazeteci olduğu bile şüpheli bilirkişinin raporuna dayanarak Fetullahçılık suçlamasında bulunuluyordu. Yanımızda avukatlarımız Celal Ülgen, İsmail Yılmaz, Ceren Yakışır, adliye muhabirimiz Can Özçelik vardı. Çağlayan Adliyesi’ne benim ilk gidişimdi.

Cumhuriyet Savcısı Asım Ekren’in odasına önce Uğur Dündar ağabeyimizi aldılar. Genelde ifade bitince “şüpheli”nin ayrılmasına izin verilir. Uğur ağabeyden beklemesi istenmişti. Ardından Necati Doğru ağabeyimiz ifadeye alındı. Ona da beklemesi söylendi. Üçüncü olarak ifadeye ben alındım. Savcı Ekren, hakkımızdaki suçlamayı belirtti, bu konuda diyeceklerimi sordu.  İfadeden sonra Dündar ve Doğru’nun bulunduğu odaya geldik ve savcı gidebileceğimizi söyledi.

CEZADAN BİLE AĞIR

Emin Çölaşan ağabeyimiz uçağa binmez. O yüzden Cumhuriyet Savcısının da uygun bulmasıyla Ankara’dan sesli-görüntülü sistem olan SEGBİS’le de ifade verebilecekti. Emin Çölaşan ağabeyimizin yanında olmak için Ankara Adliyesi’ne birlikte gitmiştik. İfade için kafeteryada otururken, “Abi, birbirimizden FETÖ’cülüğümüzü amma gizlemişiz” diye espri yaptık. Gerçekten suçlama karşısında donmuştuk...

Evet, ayağımız adliyelerden eksik olmaz ama bu kez durum çok farklı. Suçlandığınız konu darbe yapacak kadar devlet içinde destek gören bir yapının üyesi olmamakla birlikte, bu örgüte yardımdan suçlanıyorsunuz. O kalemlerin yıllardır bu yapıya karşı verdiği mücadele, Genel Yayın Yönetmenimiz Metin Yılmaz’ın attığı o muhteşem başlıklar yok sayılıyor ve bir anda FETÖ sanığı oluyorsunuz. Bırakın ceza almayı, böyle bir suçlama bile bu insanlara verilmiş en büyük cezadır. Onlar kim, FETÖ’cülük kim?

YİNE BİZ YAZDIK

Gazetecilere “özgürlük adası” oluşturan, gazetemiz sahibi Burak Akbay ve aynı davada yargılanan meslektaşlarımızın davasının beraatle sonuçlanmasını beklerken, Genel Yayın Yönetmenimiz Metin Yılmaz, yazarlarımız Emin Çölaşan, Necati Doğru, internet sitemiz sozcu.com.tr’yi Türkiye’nin en çok okunan sitesi haline getiren yöneticileri Mustafa Çetin ve Yücel Arı da sanıklar arasına girdi. 18 Ocak’ta hakim karşısına çıkacaklar.

Savcının iddianamesinde istediği cezadan çok, böyle bir davanın sanığı olmak daha ağır geliyor. 40 yıldır yazan ağabeylerimiz, kimsenin cesaret edemediği dönemde bu yapıyı attığı manşetlerle deşifre eden Genel Yayın Yönetmenimiz böyle bir suçlamayı asla ve asla hak etmez. Gerçeğin bir kez daha yargıdan döneceğini umut ediyoruz.

Bu gazetenin yazarları, kolay kolay kimsenin yazamadığı Ergenekon, Balyoz kumpaslarını yazarken onlara dönük “Ergenekoncu”, “Darbeci” suçlamalarında bulunuyorlardı. O gün “Darbeci”, “Ergenekoncu” diye yazanlar, söyleyenler bakıyorsunuz kısa dönem öncesine kadar Fetullah Gülen’in elini-ayağını öpenler, yanında bir fotoğraf çektirmek için çaba gösterenler, toplantılarına katılanlardı.

BUGÜNLER DE GEÇER

Evet, gazetecilik açısından zor bir dönemden geçiyoruz. Hele yazılamayanları yazan, yazarlarına asla müdahale etmeyen gazetenin sahibi, genel yayın yönetmeni olmak da kolay değil. Atatürkçü, muhalif basın olmanın da bir bedeli olduğunu davalardan da anlıyoruz.

Bilesiniz, biz sadece gazetecilik yapıyoruz. Başka bir işimiz olmadığı için  gazetemizin sahibi Burak Akbay’ın bizden ne bir iş takibi, ne reklam peşinde koşmamızı ne de gazetemizle ilgili başka bir talepte bulunmamızı istemediğine siz değerli okuyucularımızın özellikle ve de içtenlikle inanmanızı isterim.

Ayrıca iş takibi nedir, nasıl yapılır, bunlar nasıl söylenir bilen gazetecilerden de değiliz.  Yalnız o mu? Gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Metin Yılmaz’ın hepsi belgeli, karşı tarafın görüşü de alınmış haberden başka bir istekte bulunmadığını da biliniz. Genel Müdürümüz Asım Akgül’ün hiç mi bir ricası olmaz? Evet olmadı. Biz gazeteciler sadece işimizi yaptık, yapıyoruz ve bunun için de bedel ödüyoruz. Bugünler de geçer...

Biz gerçeğin, hakikatin peşindeyiz. Şunu biliyoruz: “Gerçek uygun adım ilerliyor ve onu hiçbir şey durduramayacak.”