Atatürk’ü “Yok” saymak dönemin Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’le başladı. Şimdi de Ali Erbaş’la devam ediyor. Bugün oturdukları o koltuğu Atatürk ve onunla birlikte mücadele edenlere borçlu olduklarını unutuyorlar. Dahası unuttukları Atatürk’ün 3 Mart 1924’de Diyanet İşleri Başkanlığ’ını kurduğu, imam hatip liseleri, ilahiyat fakültelerini açtığıdır. Kurtuluş Savaşımız döneminde Yunanların ülkemizi işgali sırasında yakıp-yıktıkları camilerimizi yeniden yaptıran, bazılarının parasını cebinden karşılayan Atatürk’ün örneğin Mihalıççık Atatürk Camii’nin yapımı için emir çavuşu Ali Metin aracılığıyla 5 bin lira gönderdiği bilinir.

Toplumu, dinimizin asıl kaynaklarıyla buluşturmak için Elmalılı Hamdi Yazır’a Kur’an-ı Kerim’i Türkçe’ye çevirtmiş, bu çevirinin 8 bin nüshasının parası da bizzat Atatürk tarafından ödenmiş. Hz. Muhammed’in hadisleri yine Atatürk döneminde tercüme ettirilmiş. Atatürk’e “Hain, hırsız, işbirlikçi” diyemeyen kesimler, Atatürk’ü hep “Dinsizlikle” suçlamış. Bu, iç ve dış güçlerin Atatürk’ü itibarsızlaştırmaya yönelik oyunudur. Bunda bir ölçüde de başarılı olmuşlar.

“MAHCUP EDİYORSUNUZ!”

Atatürk düşmanlığı ile bilinenleri üzerinde sarıklı, cübbeli olarak ziyaret eden Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, daha önce Diyanet yayınları arasında yer alan Ahmet Gürtaş’ın “Atatürk ve Din Eğitimi” kitabına şöyle bir göz atsa, Atatürk hakkında, Rifat Börekçi’nin şu sözlerini okuyacaktı:

“Ata’nın huzuruna girdiğimde, beni ayakta karşılardı. Utanır, ezilir, büzülür, ‘Paşam beni mahcup ediyorsunuz’ dediğim zaman, ‘Din adamlarına saygı göstermek Müslümanlığın icaplarındandır’ buyururlardı. Atatürk, şahsi çıkarları için kutsal dinimizi siyasete alet eden cahil din adamlarını sevmezdi.”

“GÖRMEZ’DE BAŞLADI”

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bir yetkilisiyle konuştum, başkanın ziyareti için “İyi olmadı” diyenlerin bulunduğu, çoğunluğun ise sessiz kaldığını belirtti. “Peki ya siz?” diye sorduğumda şunları söyledi:

“İnsanlar  şunu unutmamalı: Atatürk, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurarak ülkemizin birlik ve beraberliğini, aynı zamanda bekasını da kurtarmış oldu. Eğer, Diyanet kurulmamış olsa ya da kaldırılsa inanın her camide bir din icat edilir. Başkanın, resmi kıyafetiyle böyle bir ziyaret gerçekleştirmesini, bu ziyareti de basınla paylaşmasını doğru bulmuyorum. Diyanet, günlük siyasi çekişmelerin dışında tutulmalı, başkanlar da buna dikkat etmeli. Şu bir gerçek ki, Atatürk’ü anmamak Mehmet Görmez döneminde başladı, şimdi de devam ediyor.”

Atatürk’ün adını anmamak AKP iktidarının 10’uncu yılından itibaren başladı, katılaşarak devam ediyor. Çanakkale Zaferimiz için hutbe okutuluyor, ancak Çanakkale Zaferi’nde önemli başarıları olan zamanın Genelkurmayı tarafından taltif edilen Atatürk anılmıyor. Cumhuriyet bayramlarında, hutbelerde, 10 Kasım’larda Atatürk’ün adı geçirilmiyor. Bugün ülkemizde 110 binden fazla cami var. Bu camilerin varlığını önce Allah’a sonra Atatürk’e borçlu olduğumuz halde, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Atatürk’ün anılmasına bir nevi sansür koymuş.

“YUNAN GALİP GELSEYDİ” DİYEN

Başkanın ziyaret ettiği kişi, “Keşke Yunan galip gelseydi de lâiklik gelmeseydi” diyor. Doç. Dr. Mustafa Turan’ın “Yunan Mezalimi” kitabından birkaç örnek aktaralım:

  • Bornova nahiyesinde 7 okul, 2 cami ve mescit, 1 fabrika, 7 mezarlık,4 çiftlik yakıldı.

  • Torbalı nahiyesinde hükümet konağı, 2 medrese, 1 cami, 562 ev ve işyeri yakılıp yıkıldı.

  • Dağkızılca nahiyesinde 3 cami, 2 fabrika, 1 tekke, 208 hane yakıldı.

  • Aydın’da ramazanda halkı sahura kaldırmak için davul çalınması yasaklandı.

  • Teravih namazına gidilmesi yasaklandı.

  • Yunan askerleri yerli Rumlarla beraber,Türk evlerine zorla girdi, kadın ve kızların ırzına geçti.

  • Yunan askerleri, kadınlarının çarşaflarını süngü ile kaldırıp yırttı.


“Yunan Mezalimi” kitabında bu örneklerin yüzlercesi var. Bu mezalimleri yapanların galip gelmesini istemek bu sonuçlara razı olmak demektir. Onların hayali gerçekleşmiş olsaydı camilerimiz olmayacak, ezan okunmayacaktı.

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, bugün TBMM’de partilerin grup toplantısının ana konusu olacak. “Partilerüstü” olması gereken başkanın, destekçilerinin umrunda bile olmayacak.