Türkiye-ABD ilişkilerinde krize neden olan Brunson serbest  bırakıldı ve hemen ABD’ye gitti. Yargının rahip hakkındaki kararı da uluslararası alanda, “Türk yargısının unutulmayan davası” olarak yerini adı.

Fethullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) lideri olduğu Yargıtay kararıyla kesinleşen Fethullah Gülen’i, ABD’nin iade etmesini isterken, Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ver papazı, al papazı” diyordu. Verdik papazı da, Erdoğan’ın “papaz” dediği Fethullah Gülen’i ABD’den alamadık. Gerekçe olarak “İade talebi için gönderilen belgeler yetersiz” denildi.

NELER YAPMADILAR Kİ?

Gizli tanık ifadeleriyle hem PKK’lılara, hem FETÖ’cülere yardımcı olduğu, Türkiye aleyhine casusluk yaptığı iddiası öne sürülen rahip birdenbire tanıkların ifadelerini değiştirmeleriyle, hatta mahkeme heyetine, “Söylediklerimiz yanlış anlaşılmış” deyip mahkemeyi töhmet altında bırakılmasını da acı acı dinledik, öğrendik. İddianameler gizli tanıkların yalan-yanlış ifadelerine tek başına dayandırılmamalı. Yoksa o kararlar yargımıza birer hançer gibi saplanıyor. Yargıya güvenin azalmasında kumpas davalarının ve gizli tanıkların etkili olduğunu unutmayalım.

Kişi eğer bir iddiada bulunuyorsa, olayda ismi geçenlere de, gizli tanığın söylediklerinin doğru olup olmadığı sorulmalı ve iddianame de buna göre hazırlanmalı. Siz sorma gereği duymuyor, gizli tanık ifadesiyle insanları casuslukla, yasadışı terör örgütleriyle iç içe gösteriyorsanız, bu tür iddianameleri yazanların da bir sorumluluğu olmalı. Çünkü ortada insan hayatı ve geleceği söz konusudur. Cumhuriyet Savcısı gerçeği yeterince araştırmadan iddianame hazırlıyorsa vay bu memleketin haline...

HİÇ DERS ALINMAMIŞ

Gizli tanığın kimliğini açıklamak yasak. Bazı davalarda aynı kişinin hem sanık, hem tanık, hem de gizli tanık olabildiğini öğrendik. Bunun en somut örneği de Danıştay saldırısında yer alan Osman Yıldırım’dır. Bu kişi, Ergenekon davasında da gizli tanıktı. Erzincan Cumhuriyet Savcısı İlhan Cihaner, yine gizli tanık ifadeleriyle makamından yaka-paça götürülmedi mi? O gizli tanık, kim? Hakkında önemli iddialar olan ve şimdi kaçak durumunda olan bir Cumhuriyet Savcısıydı.

İlginçtir, daha düne kadar “casus”, “terör örgütü mensubu” denilen rahibin serbest bırakılacağının işaretleri alınmaya başlamasıyla birlikte, taraflı yayın organlarının da ifadeleri değişti. 35 yıl hapis cezası istenen kişi, cezaevinde yattığı süreyi karşılayacak bir biçimde hapis cezasına çarptırılmış oldu. Serbest bırakıldığında da “casus, terör örgütü yöneticisi” unutulmuş, “Rahip Brunson serbest bırakıldı” alt yazıları ekranda dönmeye başlamıştı.

Açıkçası, olaylardan hiç ders çıkarılmamış, gizli tanıklık adeta bir müessese haline dönüşmüş. Bunların kimler olduğu evet bugün gizlidir ileride bunların kimlikleri ortaya döküldüğünde Osman Yıldırım gibi şaşırtan isimler de çıkabilecektir.

“İTİBAR SIFIRLANDI”

Sabih Kanadoğlu, bu ülkenin en saygın hukukçularından birisidir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Türk Hukuk Kurumu Başkanlığı yaptı. Brunson’un serbest bırakılmasından sonra konuştuk. İşte anlattıkları:

“Bu olayı, insanın yüreğinde bir acı yaratan, can sıkan, hukuk devletine, yargı bağımsızlığına leke düşüren bir olay olarak görüyorum. Delillerin toplanmasından, davanın açılmasına, gizli tanıklar vasıtasıyla iddialar ortaya konulup, bunların ifade değiştirmesi, bir büyük devletin başkanının da araya girmesiyle beraber, hukuk devletine, yargı bağımsızlığına ters düşen, o yöndeki yargının itibarını sıfırlayan bir olay.

Gizli tanık kurumunu ya tamamen ortadan kaldırmak lazım veya bu tanıkların söylediklerinin karşısında, savunmayı mümkün kılan sistem getirilmeli. Gizli tanık, Türk Ceza Hukuku’nun içine sokulmuş bir virüstür. Bütün kumpas davalarının temelinde gizli tanık var. Evrensel ceza hukukunda gizli tanık var ama savunmaya da olanaklar sağlanıyor. Bunlar, kumpaslar için kullanılan en önemli alet. Bu davadan alınacak ders şu: Önce hukuk devleti olmanız lazım. Hukuk devleti için yargı bağımsızlığı esastır. Bunlar yoksa orada devlet yok demektir.

ADALET YOKSA

Yargı bir şey yapmak istiyorsa, bir hukuk devletinin vazgeçilmez unsuru olduğunu, demokrasi istiyorsak her şeyden önce hukuk devleti ilkelerine uymamız lazım. Uymazsanız, Alman uyruklu  Türk gaztecinin, ABD’li rahibin, Türk yargısını ne hale soktuğunu gördük. Eğer yargının bağımsız olmadığı yönünde algı varsa, ne yaparsanız yapın verilen her karar bu tür algılara maruz kalmaya açıktır.”

Casusluktan, örgütten 35 yıl hapis cezası istenen rahip nasıl oldu da 22 ay tutuklu kaldı, sonra tahliye edildi ve ardından da serbest bırakıldı. İşte bunun cevabı kolay kolay verilemez.