“Değil sadece kadını erkeğiyle, çoluğu çocuğuyla ve dünyanın dört bir yanına dağılmışıyla hayatta olan insanları, imkan olsa mezardakileri bile kaldırarak o referandumda ‘Evet’ oyu kullandırmak lazım. Mezardakiler bile kalksın. Ben zannediyorum kalkarlar da, ben zannediyorum ruhları koşar da. Çünkü demokrasi adına çok önemli bir adımdır.”

Bu sözler, Anayasa referandumu öncesi, henüz Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) olmadan, bu yapının başı Fetullah Gülen’e ait sitede 1 Ağustos 2010 tarihinde yayımlanmıştı. Ölü olmasına rağmen kayıtlarda sağ gözüken kişiler adına oy kullanıldı mı bilemem ama CHP Milletvekili Haluk Pekşen, ölü olan, kayıtlarda sağ gözüken 2.5 milyon kişi bulunduğunu, seçimlerde hile yapıldığını, bunların sıradan bir yanlışlık olmadığını öne sürüyor.

BİR SAATLİK İŞ

Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürü Sinan Güner, Genel Müdür Yardımcısı Hüseyin Engin Sarıibrahim, kayıtlarda yer alan bu müthiş hatalar karşısında derin bir sessizlik içinde. Oysa, bilgisayar veritabanı analizleriyle, belli yaşın üzerindekilerin saptanması bir saatlik iş.

Dün de çok sayıda okuyucumuzdan 130, 150 yaşında olup da kayıtlarda “sağ” gözüken aile büyükleri olduğuna ilişkin iletiler geldi. CHP Milletvekili Ali Özcan’dan sonra İYİ Parti milletvekilleri Aytun Çıray ve Ümit Özdağ da seçim hilesinin önlenmesi için oy kullanana parmak boyası sürülmesinine ilişkin yasa teklifi verdiler. Parmak boyasının, ölmüş ve ya da vatandaşlık numarası rakamında ve isimlerde oynamalarla, yeni seçmen ihdasının, mükerrer oy kullanımının da önüne geçilmesine katkısı olacak.

Bu konuda ciddi şüpheler olduğuna, kaygılar arttığına göre, seçimde parmak boyasına da güven açısından büyük ihtiyaç duyuluyor. O zaman gereğini yerine getirmek bu kadar zor mu?

Siz, rahat rahat şımarın


Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Suriye topraklarında gerçekleştirdiği “Zeytin Dalı” harekatında, 52 kahraman silah arkadaşı şehit edildi, 229 kahraman silah arkadaşı da yaralandı. Parti kongrelerinde bazıları “Afrin bizi kesmedi” diyor. Herkes konuşuyor ama  onlar sessizliğini koruyor. Subay devreleri arasında haberleşme grupları var. Onlar haberleşiyor, dertleşiyorlar. Onlar, döneme göre haklarında farklı konuşanları da, konuşulanları da hatırlıyor. İşte o yazıyı okuyalım:

“Afrin harekâtında şehit verdiğimizden birisi belli ki senin kardeşin, oğlun ya da bir yakının değildi. Senin ocağına öyle bir acı düşmedi. Düşseydi zaten böyle amigo gibi ‘Paskal bizi diskoya götür’ şımarıklığı ile ‘Reis bizi Menbiç’e götür, Afrin’den bir şey anlamadık’ diye nara atmaz, biraz daha saygılı ve sessiz olurdunuz.

Böyle bir ordun varken şımarırsın; onlar sessiz sessiz şehit olurlar, onlar ölürken bağırmazlar, isyan etmezler, nutuk atmazlar, ‘Bizim burada ne işimiz var’ demezler. ‘Benim çocuğum var, karım var onlara kim bakacak’ diye düşünmezler. Anılarını anlatmazlar, övünmezler, en önemli özellikleri sessiz olmalarıdır. Emir alırlar giderler ve ölürler. Sadece bir istatistik olacaklarını bile bile ölürler. Sen alt yazıdan öğrenirsin öldüklerini ... Nutuk atmak, övünmek, suyunu, şerbetini çıkarmak, şımarmak sizlere düşer. Kıblenizin aynı olduğu adamlarla, sahte delillerle, uydurma kaset ve iddialarla yıllarca zindanlarda çürütürsünüz. Sessiz sessiz yatarlar, bağırmadan, adaletin tecelli edeceği günü sabırla beklerler.

KİMSEYE YARANAMAZLAR

Onlar, kimseye yaranamaz. Havaya, konjonktüre göre yaftalanırlar. PKK’lılar için ‘İmha ve inkar politikası’ güden faşist, gaddar bir ordudur. Dinciler için ‘Dinsiz, imansız, kafir Amerikan uşağı’ bir NATO ordusudur. Avrupalılar, Amerikalılar için ‘ucuz insan gücü’dür. Sade vatandaşa göre bütçenin üçte birini yiyen, bedava lojmanda oturan, eşleri sarışın ve mini etekli, orduevlerinde sabahlara kadar vals yapan Batı özentili işe yaramaz, kışlaları yatma yeri olan, hantal bir güruhtur.

Ama mutlaka ve mutlaka herkesin bu adamlara günün birinde işleri düşer. Yedekleri yoktur çünkü. Her şeyi taşere edersin ama orduyu edemezsin. O zaman bu adamlar bir anda ‘peygamber ocağı, İslam ordusu, kahraman, aslan parçası, kaplan’ oluverir. Birileri bir anda kendini orduya şirin göstermek için Atatürkçü bile oluverir. Ama onların çok da umurunda değildir bunlar. Onlar sadece görevlerini yapar; sessiz sessiz ölürler, siz rahat rahat şımarın diye.”

1987 devresinden Hasan Akbaş’ın sayfasındaki bu yazı, askerlerin dünyasını anlatıyor, bazılarına da ders veriyor... Şehitlerimizin ruhu şad olsun...