“Türk Devrimi denilince bunun ‘kadının kurtuluş devrimi’ olduğu beraber söylenecektir.” (Başbakan İsmet İnönü, 5 Aralık 1934)

sinan-meydan

5 Aralık 1934, tarihimizin en onurlu, en şerefli günlerinden biridir. Çünkü o gün, bin yıldan fazla bir zaman sonra Türk kadınına siyasal haklar verilmiştir. İki gün sonra bu şerefli günün 84. yıldönümü...

İsmet İnönü’nün ifadesiyle Atatürk’ün “en ileri iki devriminden” biri harf devrimi, diğeri kadın devrimidir. (Abdi İpekçi, İnönü Atatürk’ü Anlatıyor, s. 47)

Atatürk’ün kadın devriminin iki önemli adımından biri Medeni Kanun’un kabulü, diğeri ise kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesidir.

Peki ama 84 yıl önce Atatürk, Müslüman bir ülkede, üstelik dünyada kadınların baskılandığı bir faşizm çağında, kadınlara seçme ve seçilme hakkını nasıl verdi?

Anlatayım!

CUMHURİYETTEN ÖNCE

Osmanlı, 1876’da Kanuni Esasi’yi kabul ederek Meşrutiyet’e geçti. Ancak Osmanlı’nın bu ilk anayasasında kadınların siyasal haklarından hiç söz edilmedi. 65. maddeye göre “Osmanlı tebaasında her elli bin erkek nüfusa karşılık” bir milletvekili seçilecekti. Yani bu anayasayla seçme ve seçilme hakkı yalnız “erkek hakkı” olarak görülüyordu ve uzun zaman da öyle kalacaktı.

1876-1908 arasındaki II. Abdülhamit döneminde de kadınların hiçbir siyasal hakkı yoktu.

1908’de II. Meşrutiyet ilan edildi. Ancak seçim kanununda değişiklik yapılmadı. Kadınların seçime katılması şöyle dursun, kadın nüfus sayılmadı bile.

1909’de bir kadın grubu Meclis-i Mebusan’a dinleyici olarak girmek istedi. Bu durum basında kadın konusunun tartışılmasına neden oldu.

1909’da ve 1912’de Kanuni Esasi’de bazı değişiklikler yapıldı. Anayasa oldukça demokratikleşti. Ancak kadınların siyasal hakları konusunda hiçbir adım atılmadı.

II. Meşruiyet döneminde kadınlara siyasal haklar verilmedi, ama bu dönemde Müslüman Türk kadını adeta kabuğunu çatlatmaya başladı. Çok sayıda kadın dergisi çıktı. Bu dergilerde Osmanlı’nın ilk okur- yazar kadınları yazılar yazmaya başladılar. Fatma Aliye ve Nezihe Muhittin gibi hanımlar Osmanlı kadın hareketinin öncülüğünü yaptılar.

1908’de “Nüsha-i Mefharet” adlı kadın dergisinin kapağında “Yaşasın Millet Meclisi” diye bir ifadeye yer verildi. Osmanlı’da “Millet Meclisi” kavramını ilk olarak bu kadın dergisi kullandı. (Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, s. 340).

II. Meşrutiyet döneminde kadın dergileri dışında Teali Nisvan Cemiyeti ve Kadınları Çalıştırma Cemiyeti gibi kadın cemiyetleri de kuruldu.

1914-1918 arasındaki I. Dünya Savaşı sırasında kadınlar zorunlu olarak çalışmaya başladılar.

1919-1922 arasındaki Milli Mücadele’de ise kadınlar büyük fedakarlıklar gösterdiler.

CUMHURİYETTEN SONRA

Atatürk, 23 Nisan 1920’de milletin erkek temsilcilerinden oluşan TBMM’yi açtı.

1921 Anayasası’nın 1. maddesinde “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” deniliyordu. Ancak kayıtsız şartsız egemenliğe sahip olan “millet” sadece erkeklerden oluşuyordu.

TBMM, Nisan 1923’te “Milletvekili Seçilme Kanunu”nu değiştirdi. Yeni kanuna göre de seçme ve seçilme hakkı sadece “erkek hakkı” olarak kalıyordu. Ayrıca bu kanuna göre seçim için nüfus sayımı yapılırken kadınlar sayılmayacak, sadece erkekler sayılacaktı.

Bu kanun öncesinde 3 Nisan 1923’te yapılan meclis görüşmeleri ibret vericidir. Görüşmeler sırasında Tunalı Hilmi Bey, kadınların da nüfus sayımında sayılmalarını istedi. Ancak meclisten şiddetli itirazlar yükseldi. Ortalık karıştı. Bunun üzerine Tunalı Hilmi Bey, “Kadınlara seçilme hakkı verin demiyorum, sayılsınlar diyorum!” diyerek havayı yumuşatmak istedi. Meclis, 1923’te kadınlara seçme seçilme hakkı vermek şöyle dursun, kadınların sayılmasını bile kabul etmedi.

29 Ekim 1923’te cumhuriyet ilan edildi. Fakat henüz cumhuriyet kadınlarının seçme seçilme hakkı yoktu.

10 Mart 1924’te mecliste 1924 Anayasası’nın seçme seçilme hakkını düzenleyen 10. ve 11. maddeleri görüşüldü. Hazırlanan tasarıda Atatürk’ün istediği gibi “Her Türk’ün seçme ve seçilme hakkı olduğu” ve “30 yaşını dolduran her Türk’ün milletvekili seçilebileceği” belirtiliyordu. Ancak komisyon sözcüsü, “Her Türk derken yalnız erkekleri düşündüklerini, seçim kanununda kadınlara yer vermediklerini” söyledi. Bunun üzerine Recep Peker, “Kadınlar Türk değil mi beyefendi?” diye bağırdı. Kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesini isteyen birkaç milletvekili “dine saygısızlıkla”, hatta “Bolşeviklikle” suçlandı. Tasarı reddedildi.

Atatürk çok istese de Ortaçağ erkek kafası yüzünden 1924’te de kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilemedi.

Atatürk, 1926’da kadın devriminin ilk büyük adımını atıp Türk Medeni Kanunu’nu kabul etti. Böylece kadınlar en temel medeni haklarına kavuştular.

Şimdi sıra siyasi haklara gelmişti. Fakat bu iş hiç de kolay değildi.

Kadınların seçme ve seçilme hakkı mücadelesinde kadın cephesini Türk Kadınlar Birliği oluşturdu. 1927’de Türk Kadınlar Birliği tüzüğüne “kadına siyasi haklar sağlamak için çalışacağı” şeklinde bir madde koydu. Dernek Başkanı Nezihe Muhittin Hanım, kadınların siyasi haklar kazanması için ülke çapında bir kampanya başlattı.

3 Nisan 1930’da kabul edilen Belediyeler Kanunu’yla kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı.

26 Ekim 1933’te Köy Kanunu’nda değişiklik yapılarak kadınlara köy ihtiyar heyetleri için seçme ve seçilme hakkı tanındı.

Sıra, kadınlara milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme hakkının verilmesine gelmişti.

Kadını kurtaran adam: ATATÜRK


16-17 Ocak 1923’te İzmit basın toplantısında Ahmet Emin Yalman, “Halide Edip Hanımefendi’yi milletvekili görecek miyiz?” diye sordu. Atatürk, seçim kanunundaki “elli bin erkek nüfusa bir milletvekili” ifadesinin, “elli bin nüfusa bir milletvekili” şeklinde değiştirilmesiyle kadınlara seçme seçilme hakkı verileceğini belirtti. Halide Edip Hanım’ın, “Paşam bu kararı bu meclis mi verir, yoksa ikinci bir meclis mi?” sorusuna ise şu cevabı verdi: “Bu noktayı ben bazılarıyla konuştum. Buna henüz itiraz edenler var. Fakat er geç olacaktır.” “Biz de her yerde fazla mı taassup (bağnazlık) vardır nedir?” diye de ekledi.

Nitekim 1923’te ve 1924’te seçim kanunu değiştirilip kadınlara seçme seçilme hakkı verilmek istendi, ancak -yukarıda anlattığım gibi- meclis bu isteği reddetti. Bunun üzerine Atatürk, “Büyük Millet Meclisi’nin o günkü havası içinde bu iş halledilemez” diyerek uygun zamanı beklemeye başladı. (Afet İnan, s. 346)

[caption id="attachment_2772737" align="alignnone" width="880"]Atatürk, kadın devrimiyle Türk kadınını medeni ve siyasi haklara kavuşturdu. Atatürk, kadın devrimiyle Türk kadınını medeni ve siyasi haklara kavuşturdu.[/caption]

Atatürk, 1930’dan itibaren bu konudaki çalışmalarını hızlandırdı.

Öncelikle oturdu, “Vatandaş İçin Medeni Bilgiler” adlı bir kitap yazdı. Bu kitapta “gerçek demokrasi için bir an önce kadınların seçme ve seçilme hakkına sahip olması gerektiğini” anlattı. Bu sırada yakın çevresindeki bazı isimlerden, kadınların siyasi hakları konusunda çalışmalarını istedi. 1930’da Atatürk’ün manevi kızı Afet İnan “İntihap” (Seçim) ve Atatürk’ün yakın çevresindeki isimlerden Necip Ali Küçüka da “Kadın Hukuku” adlı kitaplar yazdılar. Böylece konu tartışılmaya başlandı. Atatürk, 1930’da manevi kızı Afet İnan’ın kadınlara seçme seçilme hakkı konusunda konferanslar vermesini istedi. Afet İnan’ın Türk Ocağı’nda verdiği konferans, özellikle TBMM’de Belediye Kanunu’nun görüşüldüğü 3 Nisan 1930’a denk getirildi.

Atatürk, kadınların seçme ve seçilme hakkının olmadığı bir ülkede gerçek demokrasinin olmayacağını düşünüyordu. 1933’te şöyle demişti:

Cumhuriyet rejimi demek demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir. Demokrasinin bütün icaplarını sırası geldikçe uygulamaya koymalıdır. Kadın haklarını tanımak da bunun bir gereği olacaktır.” (Afet İnan, s. 357. Atatürk’ün Bütün Eserleri, C. 26, s. 181)

Demem o ki İsmet İnönü’nün ifadesiyle “Türk Devrimi kadının kurtuluş devrimidir.” Atatürk de bu kurtuluş devriminin ‘baş mimarı’dır.

Bu topraklarda yaşayan aklı başında ve insanlık onuruna sahip bir kadın, Atatürk’e nasıl düşman olabilir? Türkiye’de Atatürk’e ve laik cumhuriyete herkesten önce kadınlarımız sahip çıkmalıdır.

Türk kadınının milletvekili seçme ve seçilme hakkı


Tarih: 5 Aralık 1934.

Yer: TBMM.

Başbakan İsmet İnönü (Malatya) meclis kürsüsüne geldi: “Kadınlarımızın Türk tarihindeki haklı yerleri, erkeklerle beraber daima memleketin ve milletin alın yazısı üzerinde söz ve etki sahibi olmalarıdır” dedi. Bu hakkı, Türk kadınına “bir iyilik olsun diye” vermediklerini, Türk kadınına ait olan ancak geçmişte elinden alınan hakkı Türk kadınına geri verdiklerini söyledi. Milli Mücadele’de kadınların erkeklerle omuz omuza nasıl canla başla çalıştıklarını anlattı. “Türk Devrimi denilince bunun kadının kurtuluş devrimi olduğu beraber söylenecektir” dedi. (TBMM Zabıt Ceridesi, 5 Aralık 1934)

191 milletvekilinin imzasıyla meclise sunulan anayasa değişikliği teklifi 258 milletvekilinin oy birliğiyle kabul edildi. Böylece anayasanın 10. ve 11. maddeleri değiştirildi. 2599 sayılı kanunla kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkı verildi.

8 Şubat 1935’te yapılan milletvekili seçimlerinde kadınlar hem ilk kez oy kullandılar hem de ilk kez milletvekili seçildiler. Seçim sonunda 383 erkek, 17 kadın milletvekili seçildi. İlk ara seçimde 1 kadın milletvekili daha seçilince, meclise toplam 18 kadın milletvekili girdi.

Atatürk, 1934’te Türk kadınlarına milletvekili seçme ve seçilme hakkının verilmesi üzerine şunları söyledi:

Bu karar, Türk kadınına sosyal ve siyasi hayatta bütün milletlerin üstünde yer vermiştir. (...) Siyasi hayatta, belediye seçimlerinde tecrübesini yapan Türk kadını bu kez  de milletvekili seçme ve seçilme suretiyle haklarının en büyüğünü elde etmiş bulunuyor. Çağdaş ülkelerin birçoğunda kadınlardan esirgenen bu hak, bugün Türk kadınının elindedir ve onu yetki ve ehliyetle kullanacaktır.” (Kocatürk, s. 118).

Atatürk Cumhuriyeti, dünyada kadınlara seçme ve seçilme hakkı veren öncü ülkelerden biridir. Türkiye; Yeni Zelanda, Avustralya, ABD, Kanada, Güney Afrika, Finlandiya, Danimarka, İzlanda, Rusya, Avusturya, Almanya ve İngiltere’den sonra; Fransa (1945), Belçika (1944), İtalya (1946), Japonya (1945), Çin (1947), Hindistan (1950), İsviçre’den (1971) önce kadınlara seçme ve seçilme hakkı verdi.

Bu nedenledir ki Uluslararası Kadın Hakları Derneği’nin 12. Kongresi, 22 Nisan 1935’te İstanbul’da Beylerbeyi Sarayı’nda Türk Kadınlar Birliği’nin ev sahipliğinde yapıldı.

Uluslararası Kadın Hakları Derneği Romanya Temsilcisi Aleksandrine Cantacuzene Atatürk’ten şöyle söz ediyordu: “Dünyada yeni bir dönem başlatan Atatürk, Türk kadınına verdiği haklarla anayı hak ettiği yüksekliğe eriştirdi. Batı’ya verdiği bu dersin unutulması mümkün değildir.