Önce bazı bilgiler aktarayım:
Daru’l Erkam...
İslamiyet’in ilk mektebiydi.
Hz. Muhammet Mekke Safa Tepesi’ndeki bu evde Müslümanlara İslam’ı anlattı.
Okullar, zamanla mescit­ler-camiler oldu.
İslamiyet’in ilk medrese­sini Selçuklu veziri Niza­mülmülk kurdu: Nizamiye Medresesi.
Osmanlılar da İslami eğitimi medrese sistemine göre yürüt­tü. Büyük medreseler açıl­dı; Fatih Medresesi gibi...
17’nci yüzyılda med­rese müfredatından “akli ilimler” çıkarıldı! Medresele­re taassup/ bağnazlık hâ­kim oldu.
Osmanlı sık sık medrese reformuna gitse de, kimilerini kapatsa da çöküntünün önüne geçemedi.
1846’da Darülfünun (üniversite) yapımına başlan­dı. Ayasofya Cami yakınına İtalyan asıllı mimar Gaspare Fossati’ye üç katlı bina inşa ettirildi. Ödenek sıkıntısından 1864’da bina tamamlandı. Halka açık eğitimlerin de veril­diği bu okul -hoca takımının etkisiyle- öğrenci yetersizli­ğinden kapandı!
Darülfünun-u Osma­ni 1870’de açıldı. Öğrenci­ler “üç aylarda” halka dini eğitim verecekti. Fakat C. Efgani’nin peygamberliğin sanat olduğunu söylemesi yüzünden 1872’de kapatıldı.
1874’de Darülfünun-u Sultani açıldı; o da 1881 yılında kapandı.
II. Abdülha­mit, 1900’da Darülfünun-u Şahane okulunu açtı. Dersleri II. Abdülhamit’in jurnalcileri de dinliyordu!
1914 yılında yapılan değişiklikle medreselere yeni düzen getirildi. Tüm medrese­ler, “Daru’l-Hilafeti’l-Aliy­ye Medresleri” adı altında toplandı.
Ve:
Cumhuriyet, 17’nci yüz­yıldan beri sorun olan dini öğrenim meselesine çözüm bulmak amacıy­la, 3 Mart 1924’de çıkardığı Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği) Kanunu ile medreseleri lağvetti. Dini öğrenim için İla­hiyat Fakültesi açtı...
Geldik konumuza...

Hurafeyle mücadele


İstanbul İlahiyat Fakültesi’nin öğretim kadrosunda değerli akademisyenler vardı:
Fuat Köprülü, Şemsettin Günaltay, Şerafettin Yalt­kaya, M. Şekip Tunç, İzmirli İsmail Hakkı, İsmayil Hakkı Baltacıoğlu, M. Ali Ayni, Yu­suf Ziya Yörükan...
Keza... Arapgirli Hüse­yin, Babanzade Ahmet Naim, Hocazade Mustafa Asım, Ahmet Hamdi Ak­sekili gibi isimler ve Fran­sız George Dumezil gibi Avrupa’dan gelen hocalar da bulunuyordu.
Osmanlı Devleti neden yıkıldı?
Bu soru...
Cumhuriyet kadrolarının, basınının olduğu gibi İlahiyat Fakültesi’nin de gündemindey­di.
Kimine göre Osmanlı’nın batışının sebebi...
Medreselerden “akli ilimle­rin” çıkarılıp, İslam’ın hurafeye boğulmasıydı.
O halde...
Hurafeyle mücadele esas konuydu.
İyi de...
Osmanlı bu sorunu yok etmek için modern okullar açmış, medreselerin müfre­datını değiştirmiş ama sonuç alamamıştı. Yeni usul-yön­tem ne olmalıydı?
Yeni yol, Türkçe idi.
İslam, halka konuştuğu dilden anlatılarak hurafeyle mücadele edilebilirdi.
Bu amaçla...
İlahiyat Fakültesi hocala­rı dergi çıkardı. Yazdıkları makalelerle dini ve kültürel hayata katkıda bulunmaya başladı. Ve...
Tarih: 19 Haziran 1928.
İlahiyat Fakültesi hocaları “Dini Islahat Beyannamesi” hazırladı.
Dediler ki:
İbadet lisanı Türkçe olmalıdır. Ayetlerin, duala­rın, hutbelerin Türkçe şekilleri kabul ve istimal edilmelidir.”
Güzel...
Ancak:

Reform değil şekilcilik


Dönemin “Vakit” gazete­si...
20-21 Haziran 1928 tarih­lerinde “Dini Islahat Beyanna­mesi” metnini yayınladı.
Ortalık karıştı...
Atatürk çok kızdı...
Mesele, “Türkçe ibadet” değildi!
İlahiyat Fakültesi hocalarının bazı talepleri şaşırtıcıydı:
- Camilere sıralar ko­nulsun...
- Camilere temiz ayak­kabıyla girilsin...
- Camilerde musiki aletleri çalınsın...
Bu reform beyannamesi nasıl hazırlanmıştı?
Ismayıl Hakkı Balta­cıoğlu’na göre olay şuydu:
“İlahiyat Fakültesi’nde toplantı vardı.(...) İlahiyat profesörleri fakültenin kapa­tılması ihtimalini düşünerek üzülüyorlardı. Bu durumu gören Fuat Köprülü şu söz­leri söyledi: ‘Siz bu fakültenin yaşamasını istiyorsanız, dini reform hakkında rapor hazır­layın, hükümet sizden bunu bekliyor’ dedi...”
Fuat Köprülü kim? Türk­çe ezan okunmasına son veren Demokrat Parti’nin ilk dört kurucusundan biri!
DP’li Samet Ağaoğlu, “Babamın Arkadaşları” kitabı­nın ikinci cildinde, “En Genç Ama En Vefasız” başlığıy­la Fuat Köprülü’yü anlatır:
Babamla ve bizlerle yakınlığı babamın siyasi hayattaki iniş ve çıkışla­rına göre ayarlı. Yalnız bize değil, İttihatçı bütün dostlarına karşı, Ziya Gö­kalp’e karşı da öyle. Onun bu davranışı babam ölünceye kadar değişmedi. Zaferden sonra babam ikbaldedir; bu arkadaşı da hep yanında. Ba­bam gözden düşmüştür; o da meydanda gözükmüyor!”
“Dini Islahat Beyannamesi” hazırlanmasının sebebi Fuat Köprülü’nün “siyasi ik­bal” hedefiydi. Peki...
1928’de “dini ıslah beyan­namesine” öfke duyan Ata­türk, 1932’de “Türkçe ezan” okunmasına niçin destek verdi? Çünkü:
Camiye sıra koyma, camiye ayakkabıyla girme gibi sözde reformların İslam ile ilgisi yoktu. Şekilcilikti bunlar...
Aslolan... İslam’ı herkes tarafından anlaşılır kılmaktı.
Sonuçta:
Bugün yüzyıllardır tartışı­lan dini eğitim konusu “Türk­çe ezan” polemiği ile sürüyor.
Aslında... “Türkçe ezan” de­ğil mesele; ezan üzerinden siyasi rant sağlamak.