İşgal günleri...
İstanbul Hükümeti, Musta­fa Kemal etrafında Ankara’da toplananları -Osmanlı’ya isyan eden- Celalilere benzeterek “Kemali” diye isimlendirdi.
İngiliz istihbarat raporlarına göre Vahdettin, ulusal direniş­çilere “Kemalist” diyordu.
Dönemin Alemdar-Yeni Sabah gibi saray yandaşı ga­zeteler de “Kemali Çeteler” diye yazıyordu.
Fakat...
“Kemalist” isimlendirme­yi ilk yapan işgal döneminde -Yunan parasıyla yayın yapan- Fransız gazetesi “Le Bospko­re” sahibi ve yazarı Michel Paillares oldu. Hatta -sanırım Türkçe’ye çevrilmeyen- “Le Kemalizme Devan Les Allies” (Müttefikler Karşısında Kema­lizm) adlı kitap yazdı.
Avrupalılar, 1919 yılından itibaren bağımsızlıkçı Kuvay-ı Milliye’ye “Kemalist hare­ket” ve daha sonra meydana getirilen ulusal orduya “Kema­list ordu” adını verdi. TBMM Hükümeti’ne ise “Kemalist hükümet” dediler.
ABD farklı değildi. Anado­lu mücadelesini New York Times gibi gazeteler “Kemalist hareket” diye yazdı hep.
Cumhuriyet sonrası “Ke­malist” nitelemesini Türk basınında ilk kullanan 1927 yılında Yakup Kadri oldu. Hakimiyeti Milliye gazete­sindeki makalesinde “Kemaliz­m”in bir şahsa, bir hizbe ait olmadığını daha geniş anlamı olduğunu yazdı.
“Kemalizm”, vatanseverliğin, bağımsızlığın, halkçılığın ve devrimciliğin adıydı. Keza...
“Kemalizm” ulusal ege­menlikti. Demokrasinin mektebiydi.
“Kemalizm”, Türkiye Cum­huriyeti’nin parolasıydı.
Gerçekçi ve dinamik olu­şuyla ulusun yolunu çizen “Kemalizm” tarihin seyrinden süzülüp bugünlere geldi.
Hiç de kolay olmadı...

O Yıllar


Üstadımız Oktay Ekşi ga­zeteciliğe Ankara’da 1952 yılında başladı.
Yeni yazdığı “Gazetecilikte Geçen O Yıllar” adlı kitabını okudum. Yakın tarihe ilişkin çok bilgi edindim...
CHP’nin, iktidarı 1950’de kavgasız-gürültüsüz terk etme­siyle, DP milletvekilleri İsmet İnönü’ye saldırmaya başladı. Amaç, CHP liderinin itibarını zedelemekti...
Neler yapmadılar:
-(İçyüzünü “Saklı Seçil­mişler” kitabımda yazdığım) ABD’nin tarımsal Marshall Yardımı’nı koordine eden DP kurucusu Fevzi Lütfi Kara­osmanoğlu, “İsmet Paşa II. Dünya Savaşı’na girmemizi önleyerek, milletin erkekliğini öldürdü” dedi.
-DP Bolu Milletvekili Zuhuri Danışman, “tarihte İnönü Zaferi diye bir şey yoktur. Olan küçük bir çatışmadır onda da kuvvetlerimiz yenilmiştir” dedi.
-DP Tokat Milletvekili Ah­met Gürkan, “Ömer İnönü arabasıyla bir genci öldürdü, hakkında adli işlem yapılmadı” dedi.
TBMM dışı da hareket­liydi:
-DP İzmir Belediye Başka­nı Rauf Onursal, “İsmet Pa­şa’yı sınır dışına sürmek gerek” dedi. (CHP’li Belediye Başkanı Muzaffer Akalın’ın makam odasını Jandarmalar basıp duvarda asılı İsmet İnönü resmini indirip el koydu. Emir “yukarıdan” idi; ve el konulan resim baş aşağı taşınacaktı!)
İnönü’nün halkla buluşması engellendi; taş atarak alnından yaraladılar.
Yandaş basın durur mu:
Cumhurbaşkanı İnönü’nün ziyaret ettiği fabrikadan hediye edilen elbiselik kumaşın para­sını ödemediğini yazdı! (He­nüz İnönü’nün her aldığının kaydını tuttuğunu, faturaları sakladığını bilmiyorlardı!)
Bu arada işsiz kalan CHP’li bakanlar iş arıyordu. Ör­neğin... Maliye Bakanlığı yapmış Mülkiye mezunu İs­mail Rüştü Aksal, Hukuk Fakültesi’nde ara dersleri verip duruşmalarda stajyerler için ayrılmış taburede oturup dava takip ediyordu!
“Gardropçuluk” DP dö­neminde başladı; “Atatürk, Atatürk” diyerek aydınlanma faaliyetlerini yok ettiler:
-Köy Enstitülerini kapattılar.
-Halkevleri’ni kapattılar.
-Ulus gazetesini kapattılar.
-CHP’yi kapatmak için DP milletvekillerinden Tahkikat Komisyonu kurdular. Sadece Atatürk’ün mirası olan CHP’nin İş Bankası hisseleri değil; CHP’nin 274 taşınmazına da el koy­dular. CHP genel merkez binasız bırakıldı. Tüm baskılara rağmen yurdun dört yanında partililer kiralarını ödeyerek CHP levhasını astı.
CHP direndi.

Ey CHP’li


CHP hep direndi...
İl başkanları katledildi, direndi.
Partililer işkencelerden geçirildi, direndi.
Askeri darbeyle partisi kapandı, direndi.
Genel başkanı, milletvekil­leri hapsedildi, direndi.
Peki... Birçok parti kuru­lup, iktidar olup, yok olur­ken...
CHP her zorlu dönemden nasıl başarıyla çıktı?
Çünkü CHP...
Cephede savaşmış parti.
Kurtuluşu gerçekleştirmiş kurucu parti.
Büyük dönüşümü sağlamış parti.
Ve mücadeleci parti...
CHP’nin “Kemalizm” gibi büyük tarihsel teme­li var.
Bu nedenle diyorum ki:
CHP’liler!
Makamın-koltuğun-paranın ve siyasi ihtirasın köle­si “profesyonel politikacıla­ra” gerekli dersi verin.
Şeytani hilekarlıkla partiye sızanlara gerekli dersi verin.
“Kemalizmi”, pragmatist demogojiye kurban edenlere gerekli dersi verin.
Biliniz ki, her yerde olan hiçbir yerde olamaz. Kökü­nüzü unutmayınız.
“Kemalizme” inançsız­lık yıkım getirir.
CHP, kendi tarihinden, devriminden korkmamalıdır, utanmamalıdır.
Batı’nın köhnemiş siya­si-ekonomik rüzgarların­da savrulmamalıdır.
CHP’ye “Kemalist ruh” yeter!
Yarını inşa edecek olan ülkü “Kemalizm”dir.
Kendinize güveniniz. Yapa­bilirsiniz.
İşte o zaman yine...
Bugünün yenilmişleri, yarı­nın yenenleri olacaktır.
Türkiye kazanacaktır...