Bugüne kadar 1 Mayıs ile ilgili yüzlerce afiş-pankart yapıldı.
Peki…
1 Mayıs şenliği denilin­ce gözünüzün önüne hangi görsel geliyor?
Hiç kuşkusuz afiş şu­dur:
Üzerinde “1 Mayıs” yazan dünya küresini iki eliyle tutan afiş!
Hiç kuşkusuz pankart resim şudur:
Taksim’deki Atatürk Kültür Merkezi cephesine asılan; ar­kasında “1 Mayıs” yazılı, 12 metre yüksekliğinde 35 metre genişliğinde, zincirli ellerini iki yana açan, tulum giymiş bir işçi resmi!
İlk kez 1 Mayıs 1976’da görülen bu iki görsel -Tak­sim’de ısrar gibi- 1 Mayıs’ın sembolü haline geldi. (1976 yılının diğer özelliği; 50 yıl sonra kutlanmasına izin verilen ilk bayramdı! Öncü­sü, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu/ DİSK idi.)
DİSK’e bağlı Maden İşçileri Sendikası’nın 1 Mayıs gör­selleri için aradığı kişi, res­sam-heykeltraş Orhan Taylan (d. 1941) oldu. Gece yarısı telefon ettiler, “sa­baha istiyoruz” dediler.
Orhan Taylan afişi bir saatte çizdi. Dünyayı per­gelle çizdi; elleri kara kalem­le. O yüzden çizim tekniği açısından hafif uyumsuzluk olmuştu. Pek içine sinmese de eksiği-yanlışı olsa da zamana karşı yarışıyordu; afişi sabah teslim etti.
Taylan’ın pek beğenmediği bu afiş, Prag’da 1978’de dü­zenlenen Uluslararası Sendi­kalar Birliği yarışmasında bi­rinci seçildi. (ABD ikinci, Sovyetler Birliği üçüncü oldu.)
Ödülü on günlük Prag gezisiydi…
Orhan Taylan, Atatürk Kül­tür Merkezi’ne asılan resim pankartı ise gençlerin yardı­mıyla bir günde bitirdi.

İntikamını aldılar


Orhan Taylan
Robert Koleji’ni bitirdikten sonra, 1962’de devlet bur­sunu kazanıp Roma Güzel Sanatlar Akademisi’ne gitti. Amacı, hayranı olduğu -Res­sam Frida’nın kocası, Troç­ki’nin arkadaşı- Diego Rivera gibi görkemli duvar resimleri yapmaktı.
Başarılıydı; sınıfları atlayarak geçti.
İtalya’da solcu oldu.
Türkiye’de ilk sergisini 1968’de yaptı.
Amerikan 6. Filo’ya karşı yapılan protestoda yer aldı; sırtından bıçakla yaralandı.
Yaralandığı Beşiktaş’ta Tür­kiye İşçi Partisi ilçe örgütü­ne gidip üye oldu.
Devrimci Sanatçılar Bir­liği kuruluşunda yer aldı. Gör­sel Sanatçılar Derneği baş­kanı oldu.
Keza. 1977’de Barış Der­neği kurucu ve yönetim kuru­lu üyeliği yaptı. Aynı zamanda 1978’de Dünya Barış Kon­seyi üyeliğine seçildi.
12 Eylül 1980 darbesiyle aranmaya başladı. Eşi hami­leydi; oğlu doğduktan sonra gidip teslim oldu.
Askeri yönetim 1 Mayıs’ın sembol afiş ve pankartını hiç unutmadı. Orhan Taylan’ın eserlerine düşman oldu. Örneğin, Antalya Belediyesi duvarına yaptığı Promet­heus’u cunta lideri Ev­ren, Stalin’e benzetip üzerini boyattı!
Bu kadarla kalmadı...
Orhan Taylan işkenceli sorgulardan geçti; Sağ­macılar’dan Mamak’a 3.5 yıl hapis yatttı; beraat etti. (Babası Tarık Taylan bu acılı sürece dayanamadı; 1983’te vefat etti.)
Darbeciler, 1 Mayıs’ın sem­bol afiş ve pankartının intika­mını almışlardı!
Mesele sadece bu kadarla da sınırlı değildi.

Aydınlanma geleneği


Seniye Fenmen…
Ressam ve seramik sanat­çısıydı.
18 Nisan 1918’de Eren­köy’deki Mithat Paşa Köş­kü’nde doğdu. Babaannesi Memduha, Osmanlı Sadra­zamı Mithat Paşa’nın kızıydı.
Babası Refik Fenmen, İsviçre Lozan Üniversitesi’n­de matematik-fizik ve Bel­çika Liege Üniversitesi’nde elektrik mühendisliği okuyup teknik üniversitede hocalık yaptı. Zonguldak’ta Maden Mühendisliği Mektebi’ni kurdu.
-Türk Kadınlar Birliği kuru­cusu Lamia Hanım ile Refik Fenmen çiftinin; iki oğlu Ra­sim ve Şefik hariciyeci, Sa­bahattin yüksek mühendis, Mithat piyanist-besteci ve Seniye ressam- seramikçi oldu.
(Kaderin cilvesi: Osmanlı’da Meclis-i Mebusan’ın açılma­sının öncüsü, “Cumhuriyet ilan edecek” diye sürgüne gönderilip orada boğdurulan Mithat Paşa’nın toru­nu Seniye Fenmen, 1961’de açılan -bugünkü- TBMM binasının seramik sehbala­rını yaptı!)
Seniye Fenmen’in acı sonu büyükbabasına benzedi; evi­ne giren “hırsız” tara­fından 12 Nisan 1997’de öldürüldü.
“Çağdaş Bilge: Seniye Fenmen” kitabının yazarı Sayra Öz, ilk nerede karşılaş­tıklarını şöyle yazdı:
1 Mayıs 1976. Yürür­ken birden kendimi Seniye Fenmen’in yanında buldum. Güneşli güzel bir gün, biraz da sıcak. Güneş sanki bizi bırakıp onun yüzüne vurmuş, renkli, neşeli gülümseyen bir yüz. Omzunda o dönem­ler hemen hepimizin çanta yerine kullandığımız bir heybe var. İçinde de fırından alınmış bir ekmek; sımsıcak, taze… Acıkmış olmalıyız. Elini uzatıp heybedeki ekmekten bir parça koparıp bana veriyor. Ben ekmeğe değil, onun elini nasıl bir zarafetle kullandığına bakıyorum hayranlıkla…”
Seniye Fenmen için 1 Mayıs 1976’nın bir başka anlamı daha vardı:
Gurur duyduğu oğlu Orhan Taylan’ın çizdiği afiş her yerdeydi…
Mithat Paşalar ile başla­yan aydınlanma yürüyüşü­müz hep sürdü/sürecek!
Bayramınız kutlu olsun...

sozcu-banner-1