Tarih: 25 Ocak 1982.
Bülent Ecevit, Ankara Merkez Cezaevi’nde...
Cumhuriyet Gazete­si Genel Yayın Yönetmeni Hasan Cemal’e bir mektup gönderdi:
“Haddim olmadan bir kaygımı dikkatinize sunmak isterim. Dünkü Cumhuri­yet’in 5. sayfasında çıkan ‘Ekonomide Diyalog’ yazısı (-Gazetenin yazarı- Sayın Osman Ulagay’ın -solcu akademisyen- Sayın Sungur Sanvar’la görüşmesi.)
Cumhuriyet’in şimdiye kadar yani iki yıldan beri 24 Ocak 1980 kararlarıy­la ilgili olarak sürdür­düğü tavrı bir kalemde tümüyle çürütüp etkisiz bırakabilecek bir yazı.
Yazının değerini küçümse­yerek söylemiyorum bunu. Tam tersine, yazının değerini göz önünde tutarak söylü­yorum. Çünkü bu, şimdiye kadar okuduğum 24 Ocak kararları savunmalarının belki de en akıllıcası, en ‘inandı­rıcı’sı... O yüzden kaygı duyuyorum.
Sayın Sungur Savran bu ‘akıllıca’ ve ‘inandı­rıcı’ savunmayı ve tanıt­mayı yaparken, söz konusu modelin, sosyal sorunlara ilişkin, siyasal rejime ilişkin, dış ilişkilere ilişkin ve bunların da ötesinde salt ekonomiye ilişkin tüm sakıncalarını bü­yük bir ustalıkla göz ardı etmeyi başarmış.(...)
Türkiye’de bir tür mesleki deformasyonuna kimi ‘sol­cu’ ekonomistlerin bile bu model karşısında yılanla göz göze gelen insanlar gibi bü­yülendiklerini, dillerinin tutulduğunu, kafalarının durduğunu biliyorum.(..) Sonuçta en sağın tuzağına düşüyorlar.
Bu kaygılarımı size sun­maktan kendimi alamadım. Çünkü dediğim gibi, bu usta­ca ‘diyalog’ eğer dengelen­mezse Cumhuriyet’in şim­diye kadar ekonomik model konusunda yazdıklarını veya bundan sonra yazacaklarını tümüyle etkisiz bırakabilecek bir metindir.
Başarılar dileğiyle saygılar sunarım.”

İlk anlayan Ecevit


Ecevit’in mektubunu Hasan Cemal’in son yazdığı “Hayat İşte Böyle Geçip Gidi­yor” kitabında okudum.
Hasan Cemal ve kimi solcu yazarların, 24 Ocak kararlarıyla neoliberaliz­me savrulduğunu, demek 1980’ler başında ilk Ecevit tespit etmişti!
Hasan Cemal yıllar sonra kitabında Ecevit’e şöyle yanıt veriyor:
“Ecevit’in önüne 12 Ey­lül’le birlikte 1980’lerde tarihi bir fırsat çıkmıştı: Solu, ya­kın geçmişin, özellikle ekonomik konulardaki yanlışlarından dersler çıkararak yenilemek. So­lun Avrupa sosyal demokra­sisiyle bağlarını tazelemek. (...) Ecevit Türkiye’nin önünü açacak bir iktidar yürüyüşü yaratabilirdi. Tıpkı Gonzales İspanyası’nda, Soares Portekiz’inde, Papandreu Yunanistan’ında olduğu gibi. (...) Ecevit, özünde mil­liyetçi ve Kemalist bir siyasal görüş taşıdığı için bir devrimci çıkışı kendinden beklemek de boşunaydı..”
Hasan Cemal, Dünya Bankası-IMF ve Dünya Tica­ret Örgütü’nden oluşan “şey­tan üçgeni” tarafından dünyaya dayatılan, emper­yalizmin postmodern neoliberalizmine boyun eğmeyen Ecevit’in büyük fırsat kaçırdığını düşünüyor!
Hasan Cemal’e göre...
- Hastadan öğrenciye kadar herkesi “müşteri” gören diz­ginsiz küresel piyasa ekonomisine karşı çıkan Ecevit...
- Sosyal devleti yok eden vahşi kapitalizmin mutlak egemenliğine karşı çıkan Ecevit...
- Devletin küçültülmesi­ne, özelleştirmeye karşı çıkan Ecevit...
Bir yalnız “dinazor” olma­yı seçmişti!
“Zaten” diyordu Hasan Cemal, “Ecevit ekono­miden ne anladı, ne de hoşlandı!”
Hasan Cemal, örnek verdiği -neoliberalizme sarılan- Avrupa sosyal demokrat partilerinin bu­gün “siyasi ölü” olduklarının farkında değil mi? İsimlerini yazdığı liderler trajik sonla politik hayatlarını bitirmedi mi? Sol partiler ve liderler neoliberalizmin be­delini ağır ödedi! Avrupa’da sağcılaşan sosyal demokrat partileri -neoliberalzime karşı çıkan- Jeremy Cobynlerin ayakta tutmaya çalıştığını görmüyor mu?
Hasan Cemal, Türkiye’de yaşanılan ağır sorunların asıl kaynağının Özal ile başla­yıp Erdoğan ile süren ne­oliberalizm olduğunu bir türlü kavrayamıyor!

Kovboy şapkası


1980’ler... 1990’larda...
Küresel tehlikenin far­kında olan Ecevit, “şeytan üçgeni” tarafından kıskaca alındı ve, medya baskısıyla 2000 yılı başında neolibera­lizme boyun eğmek zorun­da kaldı.
“Umut” diye Kemal Derviş dayatıldı. Neoliberallerin “mabeti” Radikal, “Halkın İlk Umudu Derviş” diye tam say­fa manşet yaptı. (13.5.2001)
Başında kovboy şapka­lı Kemal Derviş Türkiye’ye gelirken Hasan Cemal’den akıl aldı:
“Önce patronlarla mı, yoksa gazetecilerle mi konuşayım?”
Medya profesyonelleri akıl verdi: “Özal gibi yapın 1980’deki gibi...” Sanki Dün­ya Bankası yöneticisi Derviş ne yapacağını bilmiyordu!
Sonuçta... Ecevit’in sonu, neoliberalizme boyun eğen Avrupa’daki sosyal demokrat liderlerden farklı olmadı; ilk seçimde silinip gitti!
Hasan Cemal bu kez ne yaptı; Erdoğan’a sarıldı!
O artık “liberal-demokrat” bildiği Erdoğan’ın “Hasan Abisi” idi.
Kitabında “Erdoğan değişti mi, Hasan Cemal yanıldı mı” sorusuna yanıt veriyor. Okudukça şaşı­rıyorsunuz: Sorunların kaynağında tek cümle iktisat teorisi yok! Bir dönem nasıl solcu olmuş şaşırmamak elde değil!
“Merkez çöktü Erdoğan geldi” diyor ama merke­zin neoliberalizmin ipine sarılarak çöktüğünü değer­lendiremiyor.
Şu dediği doğru:
“Medya adam olmadan, demokrasi adam olmaz!”
Ama...
Medyayı bu hale kendileri­nin getirdiğinin farkında değil!