İktidara oy veren yurttaşlarımız bazen bize “İnsaf edin, bu 16 yılda hiç mi iyi iş yapılmadı” diye serzenişte bulunuyorlar.
Gazetecinin görevi iyi işleri anlatmak, onların reklamını yapmak değil, sorunları gözler önüne sererek bir an önce çözülmesi için kamuoyu oluşturmaktır.
“Yalaka” ile “gazeteci” arasındaki en önemli farklardan biri budur!
İşlerin ve  toplumsal düzenin iyi gitmesinden sorumlu güç ise iktidarlardır!..

* * *

Bu evrensel gerçeği bir yana bırakarak gelelim “16 yılda hiç iyi iş yapılmadı mı” sorusunun cevabına.
Tabii ki yapıldı.
Bunların en başında da “Sağlık Sistemi”ne yönelik düzenlemeler ve ücretsiz sağlık hizmetleri geliyor.
Ama değirmenin suyu tükenmeye başlayınca, her alanda olduğu gibi, burada da sıkıntılar baş gösterdi.
Hatta son dönemde sistem adeta çöktü!..
Bugün size, sözlerimi doğrulayan çok çarpıcı bir örnek sunacağım.
Buyurun, bir vatandaşımızın devlet hastanesinde yaşadıklarını hep birlikte okuyalım:

* * *

Yıllar önce kardeşim bahçe duvarından düşmüş ve kolu kırılmıştı. Hemen en yakın devlet hastanesinin acil servisine koşmuş ve alçıya alınmasını sağlamıştık. Bu müdahale yaklaşık 20 yıl önce, en fazla 2 saat içinde yapılmıştı.
Günümüzün alkışlanan sağlık sistemine gelirsek...
3 Mayıs günü, 70 yaşındaki babaannemin kalça kemiği kırıldı. Ambulansla en yakın hastane olan, iktidarın gurur kaynağı Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne götürdük. Muayene için sıraya girdik. Yanlış okumadınız, acilde muayene için sırada bekledik! Muayene sonucunda acilen ameliyat edilmesine karar verildi. Sonra, şaka yapılır gibi ameliyat için de bekleyeceğimiz söylendi. “Peki ameliyat gününü nerede bekleyeceğiz” diye sorduğumuzda ise “Sedye üzerinde” cevabı verildi!..
Ne diyeceğimizi bilemeyecek kadar şaşırmıştık. Neyse ki şans eseri “hasta gözlem-takip” bölümünde boş bir yatak bulduk ve hastamızı oraya geçirebildik. Aradan 9 gün geçmiş olmasına karşın, acilen ameliyat olması gereken babaanneme henüz sıra gelmiş değil!..

* * *

“Hastamızı başka devlet hastanesine nakledemez miyiz?” diye sorduğumuzda ise şu cevabı aldık:
“Avcılar, Esenyurt, Bakırköy... Oralardaki hastanelerin tümü dolu. Onlar da hastalarını bize gönderiyorlar!..”

* * *

Öylesine dertliyiz ki, hangi birini anlatsam bilemiyorum.
Bu süre zarfında hastamızın sol kalça üzerine yatamaması nedeniyle sağ tarafında yaralar oluştu, ezikler sebebiyle kanamalar başladı. Yoğunluk yüzünden başlarını kaşıyacak vakit bulamayan ve günde sadece 15-20 saniye süreyle viziteye gelen doktora bu yaraları gösterdiğimizde  “Merhem sürün” cevabını alıyoruz.
“Ama bunlar, hastamızı beklettiğiniz için oluyor, bakın durumu kötüye gidiyor” dediğimizde ise, öylesine sert davranışlarla karşılaşıyoruz ki, hemşireler “Lütfen itiraz etmeyin, yoksa ameliyat sıranızı geri atarlar” diyerek, uyarıda bulunma ihtiyacını duyuyorlar. Anlayacağınız, sistemin tüm yükünü omuzlarında taşıyan doktorlar ve sağlık çalışanları da çaresiz durumdalar.
Uğur Bey,
Sizden çok rica ediyorum, gurur duyulan muhteşem (!) sağlık sistemimize bağlı kamu hastanelerimizin bu içler acısı halini tüm halkımıza duyurun...”

* * *

Sağlık sistemi mağduru okurumuzun satırları şöyle bitiyor:
“Devlet, biz yurttaşlar varsak devlettir. Devletin ilk önceliği de vatandaşa ayrım yapmaksızın eksiksiz hizmet etmektir.
Ölü vatandaş oy veremez!.. Eğer oy istiyorsan, önce onu verecek olanı yaşatmalısın!..”

* * *

Bu çağrı üzerine yazımızın başlığına dönelim:
Değişim zorunlu hale gelmeden yapıldığında değerli olur!..

sozcu-banner-1