Hürriyet Gazetesi’nin basınımızın “Amiral Gemisi” olduğu yıllardı.
TRT’nin programlarımı kesip biçmesine, acımasızca sansür etmesine sert tepki göstermiş, mesleğimi bir daha yapmamayı göze alarak tek kanallı televizyondan ayrılmıştım. Çünkü ufukta henüz özel televizyonlara izin verileceğine yönelik en ufak bir belirti görünmüyordu...

* * *

Hiç işsiz kalmamış, gazetenin patronu Erol Simavi ile Genel Yayın Yönetmeni Çetin Emeç’in daveti üzerine  Hürriyet Gazetesi’nde çalışmaya başlamıştım.
Hayatımda tanıdığım en yiğit, en cesur yöneticilerden biri olan Çetin Bey, haberlerimi çok beğeniyor ve hep manşetlerle değerlendiriyordu.
Nitekim bunlardan biri, daha ilk yılımda (1986) Sedat Simavi Ödülü’ne layık görülmüş ve ödülü tüm zamanların en büyük soruşturmacı gazetecisi, Çetin Emeç gibi basın şehidi Uğur Mumcu dostumla paylaşma onurunu yaşamıştım.

* * *

Ancak uyuşturucu, altın ve döviz kaçakçılığı bağlantısını ortaya çıkaran dört dörtlük belgeli haberlerim bu trafikten inanılmaz kazanç sağlayan mafyayı çok rahatsız etmişti. Bu nedenle bir süreliğine Antalya’da, hiç kimsenin bilmediği bir adreste saklanmıak zorunda kalmıştım. Bu arada Çetin Bey güvenliğim için gereken önlemleri aldırmış, örneğin belki de medyada ilk kez, bir muhabirin altına zırhlı bir araç verilmesini sağlamıştı. Fakat gazete kadrosundaki şoförlerin hiçbiri, bu görevi kabul etmeye yanaşmıyordu. Kime teklif yapılsa “Uğur Dündar’ı severiz, haberciliğini takdir ederiz ama çoluk çocuğumuz var. Onunla birlikte kim vurduya gitmek istemiyoruz” diyerek reddediyordu.
O hariç!..
Üstelik teklif beklememiş, gönüllü olarak şoförlüğümü üstlenmişti.

* * *

Ben Samatyalı’ydım (Kocamustafapaşa), o da Şehreminili...
Aynı semtlerin, hayata benzer bakışların, onu her yönüyle paylaşmanın, delikanlılık raconlarının, pazara kadar değil mezara kadar sürecek arkadaşlığın ne demek olduğunu, ikimiz de çok iyi biliyorduk.
Yıllarca birlikte çalıştık. Önce Hürriyet’te, sonra da ARENA’da...
Gün geldi, emekli olup köşesine çekildi. Ben ise bildiğiniz gibi, halkın gerçekleri öğrenme hakkına hizmete SÖZCÜ ve Halk TV’de devam ediyorum.

* * *

Geçen gün haber verdi ki; akciğer kanserine yakalanmış. Allah’tan teşhis çok gecikmeden konulmuş.
Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan (SGK) emekli olduğundan, radyoterapi (ışın tedavisi) devlet hastanelerinde yapılıyor. Ancak doktoru, hastalığının bağışıklık sistemini güçlendirerek iyileştiren “immünoterapi”ye uygun olduğunu söylüyor.
Fakat SGK, dolara endeksli bu tedavinin parasını karşılamıyor.
Yani cepten ödemek gerekiyor.
Kendisi asla söylemez ama, geçen gün telefonla konuşurken çaktırmadan üç seanslık işlemin 60.000 TL olduğunu öğrendim.
Dün baktım 75.000 liraya fırlamış!..
Pazartesi günü ne kadar olacak, belli değil!

* * *

Doların yükselmesinin dikkatlerden kaçan, öğrenildiğinde ise sağlam insanı bile kanser edecek böyle bir kahredici yanı da var.
Allah bu tedavilere muhtaç tüm hastaların yardımcısı olsun.

plusbanner2x