ugur-dundar-yazi

Annemin tedavisinin yoğun bakımda sürdüğü gecelerin birinde, sosyal medyadan tanıdığım Vefalı bir arkadaşım mesajla “Anneniz hangi hastanede yatıyor” diye sordu.
“Kartal Devlet Hastanesi’nde... Fakat hiç zahmet etmeyin, yoğun bakımda olduğu için bizi bile saat 12:00-14:00 arasında ve sadece 5 dakika görüştürüyorlar” dedim.
Telefon numaramı istedi, verdim.

* * *

Üç gün önce öğle saatlerinde telefonum çaldı, baktım o arkadaş; “Ben geldim, neredesiniz” diye soruyor.
Kapıda buluştuk, “Niye buralara kadar zahmet ettiniz. Bizden de bir kişiyi alıyorlar içeri“ dedim. “Olsun” dedi. “Belki pozitif enerji veririm diye düşündüm Gelmesem içimde ukde kalırdı!..”

* * *

Birlikte Murat abimin yanına gittik. Ağaçların altındaki bir bankta sıramızı beklerken arkadaş “Annenizin benim üzerimde çok hakkı vardır, o benim de annemdir” diyerek, başladı anılarını paylaşmaya:
“Ben, lise son sınıfa kadar çok iyi bir öğrenciydim. Babam ticaretle uğraşıyordu. İşleri yolunda giderken aniden iflas etti. Ailecek çok güç duruma düşmüştük. Annem, babam beni anneanneme bırakarak memlekete dönmek zorunda kaldılar...”
Sesi kısık çıkmaya başlamış, gözleri dolmuştu.
Devam etti:
“Yaşadığımız bu beklenmedik sarsıntı nedeniyle başarı çizgim ve notlarım tepe takla olmuştu. Durumum annenizin, daha doğrusu benim de annemin dikkatini çekince, daha yakından ilgilenmeye başladı. Hatta bir gün beni yanına çağırıp “Ne oldu oğlum, derslerin neden bozuldu” diye sordu. Ben geçiştirmeye çalışarak “Bir şey yok hocam” dedim. Bırakmaya niyetli değildi. “Hayır, sende önemli bir şey var” dedi. Sıkıştırmaya devam edince yaşadığımız travmayı anlattım.
Çok üzülmüştü. Hemen okulda ücretsiz öğle yemeği imkanı sağladı. Ardından küçük bir burs temin etti. Bunlarla da yetinmeyip Sultanhamam’da kumaş satan iyiliksever bir veliden kumaş alıp, takım elbise diktirtti.
Defterlerimi kontrol ediyor, eksik bıraktığım, ya da anlamadığım yerlerde yardımcı oluyordu.
Ben de bu ilgi karşısında mahcup olmamak için daha çok çalışıyordum...”

* * *

Arkadaşım sanki o günleri yeniden yaşar gibi konuşuyordu.
“İstanbul Teknik Üniversitesi”nin (İTÜ) sınavlarını kazandım. Fakat genç bir öğretmenin kaprisi nedeniyle kaydımı yaptıramadım. Hocamız bunu öğrenince ona gidip yalvardı ama inadını aşamadı. Öz annem kadar sevip saydığım hocamız, yüksek fen puanı almama rağmen İTÜ’ye giremememe çok üzülmüştü. Onun da desteğiyle başka bir okulu kazanıp çok başarılı bir mühendis oldum” dedi.
Arkadaşımız okul hayatından sonra gerçekten büyük ve başarılı işlere imza atmıştı...
Ben yoğun bakımdan içeri girerken o dua ediyor ve “Elimden tutup, hayatımı kurtaran kişidir annemiz. Ne yapsam ona olan borcumu ödeyemem” diyordu.
Yoğun bakımda olduğum dakikalarda o, kapıda beni bekledi ve annemin iyileşmesi için dua etti.

* * *

Oğlu Fırat’ın son günlerini böyle anlattığı Vefa Lisesi’nin efsanevi hocalarından emekli Fizik Öğretmeni Sehavet Uygur (Erce) tüm çabalara karşın maalesef kurtarılamadı. Geride, kendisini hep sevgi, saygı, minnet ve rahmetle anacak binlerce iyi eğitimli evlat bırakarak, 97 yaşında hayata veda etti.
Vefalılar bugün Zincirlikuyu Mezarlığı’ndaki camide kılınacak öğle namazının ardından unutulmaz hocalarını aynı yerde toprağa verecekler...

* * *

Bir yanda Sehavet Hanım gibi, iyi eğitimli bireyler yetiştirebilmek için hayatlarını öğrencilerine adayan öğretmenler, diğer yanda iyi eğitim almış birini gördüklerinde cin çarpmışa dönen, günümüzün sözde, ama gözde hocaları!..
O nedenle yaşarken ölenlere inat, efsaneler hiç ölmüyor ve hep kalplerde yaşıyorlar!..

sozcu-banner-1