Şu soruyu sormak için ekonomi uzmanı olmaya gerek yok!
Hangi iktidar ülkesi için son derece önemli bir seçim öncesinde parasının değerinin adeta paraşütsüz düşmesini ister?
Eğer bu düşüş önlenemiyorsa, o ülkede ekonomi kötü yönetiliyor, ya da dış müdahaleler önlenemiyor  demektir.
Çünkü üretimi ithalata dayalı ekonomilerde para biriminin değerinin düşmesi, iğneden ipliğe her şeye zam gelmesi, enflasyon yani hayat pahalılığının artması, buna karşılık kişi başına düşen milli gelirin azalması anlamını taşır.
Bu süreçlerde yatırımlar durur, iflaslar olur ve yoksullar daha da yoksullaşır.

* * *

Oysa ben, dün olduğu gibi başka bir konuyu yazmak, başarılı sanatçılığının yanı sıra en üst düzeyde dini eğitim almış deniz ressamı Mustafa Günen’in ramazan ayı ve oruç konusunda paylaşmaya değer gördüğüm düşüncelerine değinmek için bilgisayarın başına geçmiştim.
Ama dövizde, yaklaşık 40 dakika içinde kırılan rekorlar, yukarıdaki satırları yazmamı zorunlu kıldı.

* * *

“Halk arasında orucun amacıyla ilgili açların halinden anlamak içindir” diye bir yorum üretilmiştir. Bu da Kuran’da geçen “Oruç tutamayanlar yoksulu doyursun” hükmünden yola çıkarak dile getirilmiştir. Ancak orucun, açların halinden anlamak gibi bir amacı yoktur. Çünkü bu mantıkla gidilirse, hastanın halinden anlamak için hasta, yoksulu anlamak için yoksul olma gibi tuhaflık ortaya çıkar. Kaldı ki oruç tutarak açların halinden anlamak pratikte de mümkün değildir. Çünkü oruç tutan kişi, akşam iftarda tıka basa yemek yiyebileceğinden emindir. Oysa aç, ne zaman yemek yiyeceğini bilmez. Hatta yiyip yiyemeyeceği bile belli değildir. İşin özü; oruç bir irade kontrolü kazanmak içindir. Zaten ülkemize, amaca uygun ramazan hiç gelmemiştir.  Bu üzücü gerçeği birkaç örnekle açıklayayım:

* * *

Yüzde doksan küsuru Müslüman olan ülkemizde “Oruç niye tutulur” diye kime sorsanız, alacağınız cevap: “Oruç, Allah’ın rızasını kazanmak ve yoksulların, açların halinden anlamak için” olur.
Ne var ki gerçek, trajikomiktir. Yoksul ve açların halinden anlamak için oruç tutulan bu ülkede ne hikmetse her ramazan ayında yiyeceklere zam gelir! Yani ramazanda ucuzlaması gereken yiyeceğe tam tersine zam yapılır. (Hele bu seneki zamlar, gerçekten dayanılacak gibi değil-UD) Bundan Allah’ın rızasını beklemek, İlahi sistemle alay etmektir!..

* * *

Her ramazanda yoksullara paketlerle yiyecekler dağıtılır. İftar çadırları kurulur. Güzel de, diğer 11 ayda bu yoksulların ne yapacakları hiç sorgulanmaz! Neredeyse bütün yıl “oruç“ olan insanların, karınlarını doyurabilmeleri için gelecek ramazanı beklemek zorunda kalacakları pek düşünülmez!

* * *

Sosyal düzen, insanlar arasında kaçınılmaz olarak sınıf farkları ve imkân eşitsizlikleri yaratır. Dolayısı ile yoksullar, açlar, kısacası yardıma muhtaç insanlar oluşur. İşte oruç, bu eşitsizliği gidermek için harekete geçme bilincini hakim kılmayı amaçlar. Bu bilinci de, hemen hiçbir canlının
yapamayacağı, yemek, içmek ve üremek gibi en temel ihtiyaçlarından vazgeçerek, belirli bir süre yasaklayarak sağlar.
Böylece oruç tutan kişi, şartlar gerektirdiğinde, en temel ihtiyaçlarından bile vazgeçmeyi veya fedakârlık edebilmeyi öğrenir. Bu bağlamda kişi imkânı dâhilinde yardımlaşarak, samimi olarak orucun amacını yerine getirir.
Yoksa yalnızca oruç tutarak Allah’tan rıza beklemek cahilliktir. Günde elli vakit namaz kılsanız, tüm aylarda oruç tutsanız, her sene de hacca gitseniz, yine de Allah’ın rızasını, hoşnutluğunu kazanamazsınız. Bunun böyle olduğu Kuran’da çok açıktır. AL-İ İMRAN-92 “Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe zafer ve mutluluğa asla ulaşamazsınız. Yani mutlaka ihtiyaç sahiplerine yardım etmelisiniz” der.

* * *

Elbette ramazan ayında yoksulu kollamak güzel bir gelenektir. Ancak insanın yemek ihtiyacı süreklidir. Biyolojik yapısı günde birkaç öğün yiyecek şekilde dizayn edilmiştir. İnsanı böyle programlayan yaratıcı, yoksulu kollamak, açı doyurmak işini sadece ramazan ayı gibi belirlenmiş sürelere indirgememize izin vermez. Siz ne zaman yiyorsanız açı da o zaman doyuracaksınız. Bu da bir Kuran hükmüdür. Örneğin; ZARİYAT-19-“Mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı.” BAKARA-3-“Ve kendilerine rızk olarak verdiklerimizden, başkalarına pay çıkaranlardır.” Bir başka ayet; TEKASÜR-8-“Sonra, yemin olsun ki, o gün (size verilen) her nimetten sorulacaksınız.”
Dikkat ettiyseniz son ayet yeminle başlıyor. Onun için bu konu çok ciddi ve önemlidir.
Aklınıza şu gelebilir: Yoksulları devlet veya kurumlar da kolluyor. Doğrudur! Hatta zamanın şartlarında en iyi yöntemdir. Ancak unutmayın ki insan sosyal bir türdür. Yaşamı yardımlaşma ve paylaşma üzerine kuruludur. Dolayısıyla insanın yapısı gereği, oruç ve yardımlaşma, edene de, edilene de hem biyolojik, hem de psikolojik olarak çok faydalıdır. Huzur ve mutluluk verir. Yaratıcı insanı böyle programladığı için, bireyin yardımlaşmaya katılmasında ısrar eder...” (Mustafa Günen)

* * *

Yazımızın başına dönersek...
Hayat pahalılığının dayanılmaz boyutlar aldığı şu süreçte, gücü yetenin yoksul ve muhtaçları her zamandan daha fazla düşünüp kollaması, vazgeçilmez bir insanlık görevidir...

sozcu-banner-1