Nevval Sevindi’nin Odatv’deki güzelim yazısından öğrendim.
İngiltere’nin saygın yayın kuruluşu BBC’de, “Gizli İyilik Melekleri” adıyla ilginç bir belgesel başlamış.
Belgeselde, zengin iş adamlarının kimliklerini gizleyerek yardım kurumlarıyla vakıflara gitmeleri ve iyilik yapmak amacıyla kapısını çaldıkları bu yerlerde iyi-kötü yaşadıkları anlatılıyormuş...

★★★

Örneğin İngiltere’de küçük bir şehirdeki bir vakıf, zeka özürlü çocuklara destek veriyor. Bir işadamı oraya, inşaatçı görünümde gidip yıkık dökük her şeyi onarmak istediğini söylüyor... Çocuklar, aileleri ve  vakıf çalışanlarıyla kaynaşarak sorunların çözümünü sağlamaya çalışıyor. Tabii gereken kaynağı da ayırarak...
Buna benzer örneklerle “tüm dünyayı esir alan kapitalizm ve bencilliğin, iyiliği yeniden keşfetmesi” anlatılıyor.

★★★

Sevindi’yi okurken aklıma yıllar yıllar önce Amerika’da varlıklı yaşlıların kaldığı bir huzur evinde konuştuklarımız geldi. Her türlü konforun olduğu tesiste yaşayan bir kadın, Türkiye’de gazetecilik yaptığımı öğrenince, hafızama mıh gibi yerleşen şu sözleri söylemişti:
‘Siz gelişen bir ülkenin insanısınız. Sakın büyüme ve  zenginleşme uğruna bizim gibi paranın kölesi olmayın! Sahip olduğunuz değerleri, kültürünüzü ve geniş aile yapınızı koruyun. Yardımlaşma ve dayanışmayı asla ihmal etmeyin...”

★★★

Ama heyhat!...
İdeolojilerle insanı yok eden anlayışlar, bizde de paraya tapma eğilimiyle birleşti ve iyilik, günlük hayatın dışına atıldı.

★★★

Geleceği belirsiz korku ormanında gezinir gibi...
Masalı, ağacı, çiçeği, kırları, dağları olmayan çocukluk...
Düşleri, platonik sevdaları, idealleri, geçmişi olmayan gençlik...
Çocukların aileye, ailenin çocuklarına yabancılaşması...
Masal anlatmayan, mis kokulu kurabiyeler, börekler pişirmeyen anneanneler, babaanneler...
Aile gelenekleri, ritüelleri kaybolmuş “dizi film” tadında hayatlar...
Teker teker hayatlarımızdan çıkıp giden güzellikler, iyilikler ve bize özgü değerler...

★★★

Nevval Sevindi’nin yazdığı gibi; eskiden namuslu ve saygılı diye bir erkek damat alınırdı, terbiyeli diye gelin seçilirdi, aileler değerleriyle övünürdü.
Aileler bunları öğretmeyi bırakınca, yetersiz, hatta yoksul eğitim sistemi, değerler kültürümüzü ölüme yatırdı.

★★★

Oysa Türk felsefesi başkasına yardım etmeyi tasavvufla da hayata taşımıştı.
“Yok olmayı istemiyor musun,
İyi şeylerden evladın olsun.
İyiliklerin bükülmüş ipliğindir kalan,
Odur dünyaya direk olanların canı” demişti

★★★

Artık iyilik yapana “senin ne çıkarın var”, iyilik yapma teklifine “benim ne çıkarım var” diye sorulur oldu.
Kişisel çekişmeler, iyiliklerin yerini aldı. İnatlaşma en büyük meziyet gibi zıp zıp zıplamaya başladı!

★★★

Batı’nın kimi zenginleri bizim terkettiğimiz değerlere dönüyor. Ve biz, hayatın iyiliğe adanması gerektiğini unutup, paraya tapınır bir toplum haline dönüşüyoruz.
Hem de değerlerimizin üzerinden silindir geçirerek...
Erdemlerimizi ezerek...
Ne kadar acı değil mi?..