Bu köşenin okurları, Türkiye’nin en başarılı ve en sevilen aktörlerinden, büyük Vefalı, merhum Kemal Sunal’ın hayatımdaki yerini ve onu ne kadar çok sevdiğimi bilirler.
Ayrıca, bugüne kadar sayısız kez ekrana gelmelerine karşın, filmlerinin her televizyon gösteriminin ilgiyle izlenmeye devam ettiğini ve bunun kuşaklar boyu, hatta insanlar yaşadıkça devam edeceğini yazdığımı da hatırlarlar.
Ancak sevgili Kemal, o yapımlardan hak ettiği parayı kazanamadığı gibi, vefatından sonra değerli eşi ve iki çocuğu da hiçbir gelir sağlayamadılar.
Sürüp giden bu haksızlığın hem aileyi hem de Kemal’i sevenleri rahatsız etmesi üzerine, eşi Gül Sunal ve çocukları hukuk mücadelesi başlattılar.
Bu konuda hep suskun kalmayı tercih eden Gül Sunal, kamuoyundaki tartışmanın büyümesi üzerine ilk kez içini, bir mektupla bu satırların yazarına döktü.
İşte o mektup:

★★★

“Sevgili Uğur Dündar,
Günlerdir kamuoyunu meşgul eden telif hakkı ile ilgili davalarımız konusunda, gerek Kemal Sunal’ı sevenlerden, gerekse değerli basın mensubu dostlarımızdan gelen istek doğrultusunda açıklama yapmamız kaçınılmaz oldu.
Adaletin yerini bulması için konuyla ilgili oluşan yanıltıcı algıyı ortadan kaldırmak istiyoruz. Bu vesileyle yaşananları ve dava sürecini sizinle paylaşmayı arzu ettik.

★★★

1990”lı yılların başlarında sinema filmlerinin iş yapmamaya başlaması, yeni filmlerin çekilmesine imkan bırakmadı. Özel televizyonların yaygınlaşmasıyla birlikte, sinemaya gitme alışkanlığı yavaş yavaş azaldı. Bu yüzden en son oynadığı ‘Boynu Bükük Küheylan’, ‘Abuk Sabuk Bir Film’ ve ‘Varyemez’ filmleri, 1970-1980’lerdeki kadar seyirciye ulaşamadı.

TÜRK SİNEMASI DURAKLAMA DEVRİNE GİRDİ

Kemal, bu sıkıntılı süreci, ara verdiği üniversiteyi bitirmek ve yüksek lisans tezini hazırlamakla geçirdi. Ancak süreç uzayınca, zaten pek fazla olamayan birikimimiz erimeye, hayat şartları bizi zorlamaya başladı.
O ara gelen müzikal veya sahne işlerini uygun bulmadığı için kabul etmedi. Sazlı sözlü ve hiçbir konusu olmayan müzikallerle, ürüne tam olarak güvenmediği reklam filmlerini, ilkeleri gereği reddetti. Yani sadece para kazanmak için inanmadığı teklifleri kabul etmedi. Bunu ben de destekledim.
“Saygılar Bizden” adlı dizinin teklifi bizi biraz rahatlattı. Fakat ilk bölümün ekrana geldiği akşam, diğer kanallar eski filmlerini dizinin karşısına koydular. Bu kaderi diğer dizileri de paylaştı. Yani yeni dizilerle aynı saatte en az iki üç kanalda eski filmleri yayınlanıyordu. Sonuçta Kemal Sunal, Kemal Sunal’a karşı oynuyordu!

★★★

O zaman reyting nasıl ölçülüyordu hatırlamıyorum ama her gün takip ediyor, yüzünde acı bir gülümsemeyle “Yine dün gece birinci olmuşum”, “Milli maçı bile geçmişim” gibi yorumlar yaparak belki de bu haksızlığı kendi içinde hafifletmeye çalışıyordu.
Dizilerde eski film karakterlerini canlandırmayı istemiyordu doğal olarak... Dolayısıyla filmlerin reytingi, dizileri geçiyordu. Bunun dünyada tek olduğunu düşünüyorum. Filmler her gece kanallarda izleniyor, telif hakkı olmadığı için dizi film çekmek zorunda kalıyor, dizilerinin seyredilmemesi için de kanallar yarışıyorlardı adeta...
Durum böyle olunca, yapımcılar da yeni dizi için para harcamak yerine, filmleri kiralayarak Kemal Sunal’ı seyircisiyle buluşturuyorlardı. Yani belki de farkında olmadan oyuncuyu açlığa mahkûm ediyorlardı.
Bu çelişkili durum Kemal’i çok üzüyordu. Yıllar önce 25-30 bin lira gibi cüzi bir para karşılığında oynadığı filmler milyonlarla anılıyordu. Çoğu filmde sözleşme yoktu. Bir gün özel televizyonlar olacağı, filmlerin DVD veya dijital ortamda oynayacağı eğer o zaman öngörülebilseydi, Kemal Sunal’la film yapmak isteyen yapımcılar hiç itiraz etmeden bütün hakları ona verirlerdi. Çünkü yılda sadece 2-3 filmde oynuyordu ve yapımcılar bu filmler için ne isterse vermeye razılardı…

★★★

Sağlığında telif hakkı için bir iki teşebbüste bulundu ama başarısız oldu. Oysa filmleri halen, sinema tarihinde görülmemiş sıklıkta ve birçok ulusal kanalın yanı sıra, yasal olan olmayan kanallarda bile oynatılıyor. Bu gerçek, Kemal’in yeni nesiller tarafından tanınması açısından mutluluk verse de, büyük bir haksızlık olarak bizi ve sevenlerini yaralıyor.
Oğlumuz Ali Sunal, babasıyla iş yapan ve Kemal’in arkadaşı olan yapımcılara bizzat gidip konuşarak bu durumun cüzi de olsa bir anlaşma ile çözülmesini istedi, maalesef olumlu cevap alamadı. Son çare olarak adalete başvurmak zorunda kaldık.
Yapımcı Şerafettin Gür’e açtığımız maddi ve manevi tazminat davamız, 1. Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nce kabul edildi. Mahkemenin bu kararı Yargıtay 11. Hukuk Dairesi tarafından onandı, karar kesinleşti maddi tazminat talebimiz haklı bulundu.

KARAR KAMUOYUNDA BÜYÜK İLGİ UYANDIRDI

Kemal Sunal’ın “icracı sanatçı” sıfatıyla oynadığı Yeşilçam filmlerinin sinema gösterimi dışında, kendisinden izin alınmadan, televizyonda veya farklı platformlarda piyasaya sürülmesinden doğan sitemleri bu kararla biraz giderildi.
Daha sonra başka yapımcılara açtığımız maddi tazminat davalarımız 4. Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nce kabul gördü. Fakat bu defa aynı konuyla ilgili Yargıtay 11. Hukuk Dairesi daha önceki kararlarına aykırı olarak mahkeme ilamlarını bozdu. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi kendi emsal kararını hiçe sayarak konusu ve dayanağı aynı olan bu davalarda farklı karar verdi.
Verilen bu kararın hiçbir hukuki gerekçesi olmayıp Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun (FSEK) hükümlerine aykırılık teşkil etmektedir. FSEK hükümlerine göre mali haklar, ancak yazılı bir biçimde devredilir. Aksi davranış halinde devir geçersizdir.
Bu açık hükme rağmen Yargıtay sözlü, fiili devri kabul etmiş açıkça kanuna aykırı davranmıştır. Yargıtay’ın bu kararı hukuksuz ve adaletsiz sonuçlar doğurmuş, yerel mahkemeler de bozma kararına uymuşlardır.

ANAYASA MAHKEMESİ”NE BAŞVURUYORUZ

Anayasa Mahkemesi’nin bu adalete, hakkaniyete ve mevzuata aykırı gerekçesiz bozma kararını hukuka aykırı bulacağına inancımız tamdır.
Hem saygın bir gazeteci, hem de Kemal”in “Vefa”lı gerçek dostu olarak, bu konudaki yanıltıcı algıyı ortadan kaldırmak ve adaletin yerini bulmasını sağlamak için, değerli desteklerinizi esirgememenizi rica ederim.
Sevgi ve selamlarımla,
Gül Sunal.”