İngiliz Kraliyet Savunma Akademisi öğrencilerine göre en başarılı lider Mustafa Kemal Atatürk...

Akademide “Liderlik” dersi veren bilim insanı Sheila Tremlett, “Öğrencilerim, yirminci yüzyılın liderleri arasında Atatürk’ü en etkileyici kişi seçti” dedi. Ulu Önder’i başlıktaki sözlerle anlattı ve ekledi: Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk devletine bıraktığı miras asla unutulmayacaktır...

sheila

Sevgili okurlarım,
Berna Bridge adını geçen yıl, Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Atatürk’ün 79’ncu ölüm yıldönümü nedeniyle, Amerikalı bilim insanı Prof. Arnold Ludwig’le, SÖZCÜ için yaptığı röportajdan hatırlayacaksınız. Prof. Ludwig o röportajda, 1900-2000 yılları arasında yaşamış 200 farklı ülkeden 1941 lider hakkında yaptığı bilimsel araştırmada Atatürk’ü neden birinci seçtiğini anlatmıştı.
Berna Hanım bu yıl da “Atatürk ‘Öğretmen mum misalidir. Etrafını aydınlatır ancak kendisi erir ve tükenir demişti. Bunu söylerken aklında kendisi var mıydı bilinmez ama Mustafa Kemal Atatürk’ün ülkesinin hizmetinde kendi hayatını tükettiği kesindir...” diyen Sheila Tremlett ile konuştu.
Tremlett, uzun yıllar İngiltere Kraliyet Savunma Akademisi öğrencilerine “Liderlik” dersi veren bir öğretim üyesi.  Halen ünlü Oxford Üniversitesi’nde görev yapan bu bilim insanı, bakın Atatürk hakkında neler söylüyor:

★★★

SHEILA TREMLETT (S.T.): Öğrencilerim hem Birleşik Krallık ordusu hem de uluslararası orduların farklı kanatlarından gelen çeşitli rütbelerdeki subaylardı. Değişik liderlik tarzlarına örnek olan kişilerin kariyerlerini araştırmaları ve sunum yapmaları gerekiyordu. Örnekler yirminci yüzyılın en iyi bilinen askeri, siyasi, ahlaki ve kültürel liderlerinin arasından seçiliyordu. Dersin sonunda öğrencilere hangi örneği en etkileyici bulduklarını sordum: Atatürk’ü seçtiler...
Öğrencilerin Churchill, Eisenhower, Mandela, Mao ya da Gandi gibi “olağan isimlerden” birini seçmelerini beklediğim için biraz şaşırmıştım. Hâlbuki şaşırmamalıydım. Modern tarihte devlet adamlığı ve hatta ulus mimarlığı bir kenara, başarılı siyasetçi bile olabilen askeri liderlere pek az rastlanabiliyor. Olabilenlerin hepsinde ise göze çarpan bir özellik bulunmakta: keskin bir amaç ve görev algısı. Bu genellikle hayatlarının ilk evrelerinden beri bulunur ve hayatlarının geri kalanı bu amaca ulaşma isteğiyle şekillenir. Selanik’te doğan ve nispeten sıradan bir aileden gelen Mustafa, işte bu kalıba oturuyor. Akademik konularda üstün başarıya sahipti; özellikle matematikte... Öğretmeni ona “Kemal”, yani mükemmel, lakabını bu nedenle vermişti.

(SÖZCÜ): Sonra Birinci Dünya Savaşı ve Çanakkale geldi...
(S.T.): Evet. 1908’in Jön Türk Devrimi sırasında hâlâ genç bir adam olan Mustafa Kemal, Birinci Dünya Savaşı sırasında, özellikle Çanakkale’de Müttefik Kuvvetleri’nin saldırılarına karşı direnişi dâhiyane yönetimiyle öne çıktı. Bu, Batılı güçlerin Osmanlı kuvvetlerini yöneten kumandanların direncini hafife aldığı ne ilk seferdi, ne de son. Ama Mustafa Kemal’in ‘Modern Türkiye’nin Atası’ unvanı, Mondros Ateşkes Anlaşması (30 Ekim 1918) sonrasında müttefiklerin Anadolu, İstanbul ve Çanakkale Boğazı işgaline direnişi ve onu takip eden Kurtuluş Savaşı sırasındaki hem askeri hem siyasi liderliğine dayanır.

İŞGALCİ ORDULARA KARŞI EZİCİ BİR ZAFER KAZANDI


ABD Başkanı Woodrow Wilson’ın meşhur On Dört İlkesi’nden (Kongre Konuşması, 8 Ocak 1918) on ikincisi ‘Osmanlı İmparatorluğu’nun Türk kısmına egemenlik güvencesi verilmelidir’ demekteydi. Bu maddeye bilerek işlenmiş belirsizlik ve onun sağladığı çeşitli yorumlamalara rağmen, geç de olsa Osmanlı’ya dayatılan Sevr Antlaşması’nın (Ağustos 1920) bu ilkeye uymadığı açıktı. Aynı zamanda, savaş sırasında İngiliz, Fransız, Rus, İtalyan ve Yunanların gizli anlaşmalarla Türk anavatanını kendi aralarında ve kanatlarının altındaki Ermenilerle ve Kürtlerle paylaşmaları da bu ilkeye uygun değildi. Mustafa Kemal kendisini bu parçalanmaya karşı ulusal direniş harekâtının başına koyarak Osmanlı yönetimiyle çatışma yoluna girdi. İyi eğitimli bir subay için emirlere karşı gelmek muazzam bir adımdır, ama yol ayrımı Mustafa Kemal’in aşağılayıcı gördüğü Sevr Antlaşması’nı Osmanlı Devleti imzaladığında önüne geçilemez oldu. Sonraki iki yıl, üç cephede Yunan, Fransız ve Ermenilerle yoğun bir savaşla geçti ve Türkiye’deki tüm yabancı ordulara karşı bütün bir zaferle sonuçlandı.

OLAĞANÜSTÜ CESARET VE BECERİYE SAHİPTİ


(SÖZCÜ): Liderlik özellikleri olarak baktığımızda...
(S.T.): Bu olayları dönemin siyasi, askeri ve ekonomik bağlamında düşünürsek olağanüstü cesaret, kararlılık ve ender görülen liderlik becerileri gerektirdiği açıkça görülmektedir. Osmanlı’nın askeri ve ekonomik kaynakları Birinci Dünya Savaşı’nın zorluklarından dolayı son derece kısıtlıydı. Lakin devrimci ve değişimci bir lider olarak, Mustafa Kemal, milliyetçi kuvvetleri anavatanlarını savunmaları için motive etmeyi başardı. Bunun kendisine ve bazı silah arkadaşlarına cezası Osmanlı Devleti tarafından vatan hainliği ile suçlanması oldu. ‘Çanakkale’nin kahramanı’ askeri bir mahkemede kendisinin yokluğunda ölüm cezasına çarptırıldı.

ATATÜRK’E EN YAKIN LİDER CHARLES DE GAULLE’DÜR


(SÖZCÜ): Atatürk’e en yakın lider olarak kimi düşünebilirsiniz?
(S.T.): Benim görüşümde Atatürk’ün başarılarına Batı’nın deneyimindeki en yakın paralel Charles de Gaulle’un kariyeridir. Fransız sınırında işgalci Alman kuvvetleriyle kararlı bir biçimde çarpıştıktan sonra, Haziran 1940’da devletinin boyun eğip ateşkes anlaşması peşinde koşmasına karşı çıkmıştı. Londra’da sürgünden de olsa, Özgür Fransız ordusunu oluşturdu ve kendisini Fransız direnişinin başına koydu. Mustafa Kemal gibi o da ülkesinin askeri mağlubiyet ve işgal edilerek küçük düşürülmesi felaketinden kurtarılıp iyileşebileceği ve yenilenebileceğini görecek vizyona sahipti. Ama ilk olarak direniş aracılığıyla ulusal onurun geri kazanılması ve moralin yükselmesi gerekliydi. Her iki adam da yeterli sayıda vatandaşına kendileriyle birlikte gerekli fedakârlıklarda bulunma ilhamını vermek durumundaydı. Atatürk gibi Charles de Gaulle de yokluğunda vatan hainliğiyle suçlanıp ölüm cezasına çarptırılmıştı. (Askeri personel olarak – de Gaulle tuğgeneral idi ve ateşkesten sonra Vichy’deki kukla Fransız hükümetinin emirlerine Londra’da kalarak karşı gelmişti.) Son olarak, her iki lider de barış döneminde muazzam yeniden yapılanma projelerini yürüterek ve günümüze kadar varlığını koruyan birlik ve istikrarı sağlayan kurumları yaratarak ülkelerini olağanüstü başarıyla yönetti.

(SÖZCÜ): Ata’mız bazen haksız saldırılara ve iftiralara uğruyor...

ATATÜRK KADINLARA HAKLARINI SAĞLADI


(S.T.): Elbette ulusal kahramanlar ve herkes özel ya da siyasi hayatlarında mükemmel olmayan bazı özelliklere sahip olabilir. Bunun için Atatürk de, de Gaulle de bir takım eleştirilerle karşılaşmıştırlar. Demokrasinin prensiplerine zarar verecek şekilde fazla otoriter olmak ve katılık noktasına varan bir kararlılıkla zorunlu gördükleri inkılapları uygulamakla suçlandılar. Keskin yargılara varmadan önce bu insanların içinde bulundukları durumların onları nasıl davranmaya zorladığını fark etmeliyiz. Yirminci yüzyılın ilk yarısında benzeri görülmemiş ulusal ve uluslararası krizlerle başa çıkmak zorundaydılar ve her ikisi de ülkelerinin çektikleri zorlukların ölçüsüne yükselip üstesinden geldiler. “Kul sıkışmadıkça hızır yetişmezmiş...” Barış sağlandıktan sonra özellikle kadınların onlara minnettar olmak için nedenleri vardı. Atatürk Türkiye’de ve de Gaulle Fransa’da kadınların haklarına sahip olmalarını sağladılar.

(SÖZCÜ): Atatürk’le ilgili olarak başka neler söylemek istersiniz...
(S.T.): Atatürk ‘Öğretmen mum misalidir. Etrafını aydınlatır ancak kendisi erir ve tükenirdemişti. Bunu söylerken aklında kendisi var mıydı bilinmez ama Mustafa Kemal Atatürk’ün ülkesinin hizmetinde kendi hayatını tükettiği kesindir. Belki de bu nedenden ötürü nispeten gençken, 58 yaşında, 10 Kasım 1938’de vefat etti. 80 yıl sonra Türk devletine bıraktığı miras unutulmayacaktır.

★★★

Eğitimci Berna Bridge ve bilim insanı Sheila Tremlett’e teşekkür ediyorum.
Tremlett, “Atatürk’ün Türk devletine bıraktığı miras unutulmayacak” diyor.
Böylece Atatürk’ün ve büyük eseri Cumhuriyet’in ilelebet payidar kalacağına olan inancını ifade ediyor.
O da bizler gibi Atatürk”ün önsöz değil, sonsöz olacağına inanıyor...