Yıl 2011...
O zamanlar adı “Cemaat” olan FETÖ’nün kumpas operasyonlarıyla başlattığı cadı avı dalgalar halinde sürüyor, adımız sürekli olarak “tutuklanacak gazeteciler” listesinde yer alıyordu.
Oysa aynı yıl yapılan genel seçimin sonuçlarını her siyasi görüşten tüm yurttaşlar, değerli kardeşim Yılmaz Özdil’le birlikte yönettiğimiz haber merkezimizin hazırladığı, benim de sunduğum Star TV seçim yayınından izlemişti.
Bu büyük başarının sevincini yaşarken, televizyon ansızın, Doğuş Grubu’nun sahibi Ferit Şahenk’e satıldı.
Belli ki patronumuz Aydın Doğan, o dönem “Cemaat”e yakın olan etkili siyasetçilerin baskısına dayanamamış, “kartel” suçlamasından kurtulabilmek için, Star Televizyonu’nu elden çıkarmak zorunda kalmıştı.
Çok başarılı bulduğunu ve takdir ettiğini söylemesine karşın, aynı nedenlerle bize de KanalD ve CNNTürk televizyonlarında görev verememişti.
Ben de Hürriyet’te haftada bir spor konulu yazı yazma önerisini kabul etmeyerek gruptan ayrılmıştım.

★★★

Aylardan kasımda.
Hiç beklemediğim bir anda işsiz kalmıştım.
O günlerin birinde kadim dostum Emin Çölaşan, köşesinden SÖZCÜ’de yazmaya çağırdı.
Ardından gazetenin sahibi Burak Akbay aradı ve bir öğle yemeğine davet etti.
Yemekte SÖZCÜ’de yazmamı önerince, bir endişemi dile getirerek “Cemaat benimle çok uğraşıyor, sizin de başınızı ağrıtmayayım” dedim. Güldü ve “Bizimle de uğraşıyor ama SÖZCÜ olarak bu kumpaslara direnmeye kararlıyız. Ordumuzun yurtsever-Atatürkçü komutanlarını, siyasetçileri, aydınları, gazetecileri hedef alan iftiraları, tezgahları tek tek ortaya çıkaracağız. Evrensel meslek ilkelerine sıkı sıkıya bağlı, toplumun gerçekleri öğrenme hakkından başka hiçbir güce hizmet etmeyen bir gazeteci olarak aramıza katılırsanız bize güç verirsiniz. SÖZCÜ’de editoryal bağımsızlığınıza hiç kimse karışmaz. Merak etmeyin, gazetecilikten başka bir uğraşımız olmadığından en ufak açığımızı bulamazlar” dedi.

★★★

Teklifini hiç düşünmeden kabul ettim. Para pul konusunu da konuşmadık. Sadece o sırada “İyi Uykular Sayın Seyirciler” adlı kitabımın üzerinde çalıştığımı söyledim. Biter bitmez yazmaya başlama sözü verdim.
Benim için söz senettir. Nitekim Mayıs 2012’de yazmaya başladım.
O gün bu gündür keyifle yazıyorum.
SÖZCÜ ailesinin bir bireyi olmaktan büyük mutluluk duyuyorum.
Bu süre içinde gerek Genel Yayın Yönetmeni Metin Yılmaz, gerekse patron Burak Akbay, yazılarıma en ufak bir müdahalede bulunmadıkları gibi, bu anlama gelebilecek minicik bir imaları dahi söz konusu olmadı.

★★★

Benden sonra medyamızın iki dev ismi, Bekir Coşkun dostum ve Yılmaz Özdil kardeşim de SÖZCÜ’de yazmaya başladılar.
Böylece SÖZCÜ, Atatürkçü-yurtsever kalemlerin buluştukları bir özgür basın platformuna dönüşürken, FETÖ’nün de korkulu rüyası haline geldi. Gerek haberleri, gerekse köşe yazılarıyla Ergenekon, Balyoz, Oda TV, Askeri Casusluk-Fuhuş ve Şike gibi kumpaslarla zindana atılan mağdurların masumiyetlerinin yılmaz savunucusu oldu. Herkesin cadı avının kurbanı olmamak için köşe bucak kaçtığı korku imparatorluğu atmosferinde SÖZCÜ, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Cumhuriyetimizi hedef alan FETÖ saldırılarını püskürten bir kale gibi dimdik durdu.
O nedenle SÖZCÜ yazarlarının isimleri, 15 Temmuz hain kalkışmasında FETÖ’cülerin ölüm listesine dahil oldu.
Bu çabaları nedeniyle SÖZCÜ, “Türkiye’nin en çok satan gazetesi” ünvanına bileğinin hakkıyla ulaştı, yazarları da en çok okunan köşe yazarları listesinin tepesindeki yerlerini aldı.

★★★

FETÖ ve kumpaslarına karşı yaptığı cesur yayıncılıkla SÖZCÜ’nün sahibi, genel yayın yönetmeni, yazarları ve muhabirleri, iddianameyle suçlanmak yerine, en büyük ödülleri hak ediyor.
Bir kez daha belirtiyorum:
SÖZCÜ’den FETÖ’cü veya FETÖ destekçisi çıkmaz! Çıksa çıksa FETÖ’nün korkulu rüyaları çıkar!..