‘ABD, PKK ve PYD/YPG konularında ikiyüzlü politika izliyor’ diyen emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ’dan çarpıcı yorumlar:

Sevgili okurlarım,

Tüm öngörüleri doğru çıkan bilge diplomat, emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ’la bu söyleşimizde, ABD ara seçimleri sonuçlarının Başkan Trump’ın gücünü ne ölçüde törpüleyeceğini... Dış politikası ve özellikle Türkiye ile ilişkileri üzerinde ne gibi etkileri olabileceğini, Trump yönetiminin hangi amaçlarla üç PKK elebaşısının başlarına ödül koyduğunu... Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Fırat’ın doğusuna yapılacak askeri operasyonu kastederek “bir gece ansızın  gelebiliriz” demesinin hangi koşullarda gerçekleşebileceğini ele alacağız.

★★★

UĞUR DÜNDAR (UD): Sayın Elekdağ, ara seçim sonuçlarının Başkan Trump’ın siyasi gücü üzerinde nasıl bir etkisi olacak?

SONUÇLAR DEMOKRATLARLA İŞBİRLİĞİNİ ZORUNLU KILIYOR

ŞÜKRÜ ELEKDAĞ (ŞE): Demokratların Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğu elde etmeleri, güç dengesinin kayda değer  ölçüde Trump’ın aleyhine değişmesine yol açtı! Bundan böyle Demokratlar, yasama sürecinde söz sahibi olacaklar ve istemedikleri her yasayı bloke edebilecekler. Önümüzdeki dönemde Trump’ın,  ajandasındaki ekonomik reformlara, vergi kesintilerine, göç konusundaki yeni kurallara ve sağlık sistemindeki düzenlemelere ilişkin yasaları geçirebilmesi için Temsilciler Meclisi’nin onayına ihtiyacı olacak. Bu durum, yasama faaliyetlerinde Trump’ın devamlı surette Demokratlarla pazarlık içinde olmasını ve onları tatmin edecek formüller üretmesini zorunlu kılacak.

Trump’ın karşılaşacağı çetin bir sorun da, 2016 başkanlık seçimi kampanyasında usulsüzlük yaptığı iddiasıyla azlini öngören soruşturmanın Temsilciler Meclisi tarafından başlatılacak olmasıdır. Trump’ın bu soruşturmanın önünü kesmeye çalışması ara seçimlerin hemen akabinde Amerika’da yüzbinlerce kişinin protesto için sokaklara dökülmesine yol açtı. Azil konusunda nihai kararı Cumhuriyetçilerin kontrolündeki Senato verecek olsa da, Trump’ın imajını bulandırmak amacıyla Demokratlar bu işin peşini bırakmayacaklar.

[caption id="attachment_2736464" align="alignnone" width="880"]Bilge diplomat Şükrü Elekdağ, Uğur Dündar’ın sorularını yanıtladı. Bilge diplomat Şükrü Elekdağ, Uğur Dündar’ın sorularını yanıtladı.[/caption]

(UD): Bu gelişmeler Trump’ın dış politikasını nasıl etkiler?

İRAN’I ÇÖKERTME, FİLİSTİN’İ YOK ETME POLİTİKALARINI DEĞİŞTİRMEZ

(ŞE): Kanımca Demokratlar, Trump’ın tüm hatalarını ve ona yöneltilen suçlamaları 2020’de ikinci dönem başkanlık koltuğuna oturmasını önlemek için kullanacaklar. Ancak Trump’ın bu zorluklar karşısında yine de siyasi programını uygulamaktan vazgeçmeyeceğini düşünüyorum. Washington’da siyasi yaşam son iki yıldır yüksek tansiyonlu, kavgalı ve bol skandallı bir döneme tanıklık etmişti; Trump’ın uzlaşmaya yanaşmayan mizacı nedeniyle kanımca önümüzdeki dönemde hava yumuşamayacak, bilakis daha da sertlik kazanacaktır. Dış politikaya gelince, Trump’ın, ne küresel alana, ne de bölgemize yönelik stratejik yaklaşımlarına  bir değişiklik getirmesini beklemiyorum. Yani, İran’ı çökertip rejimini değiştirme, Filistin’i yok etme ve kuzey Suriye’de PKK/PYD devleti kurmaya göre dizayn edilen planlarını uygulamaya çalışacaktır.

(UD): Temsilciler Meclisi’nin Demokratların hakimiyetine geçmesinin ABD’nin Türkiye siyasetine olumlu bir katkı yapması ihtimali var mı?

(ŞE): Zannetmiyorum!.. Bir kere, Meclis Başkanı Nancy Pelosi, Türkiye’ye dostça yaklaşımı olan bir kişi değildir. Geçmişte Ermeni karar tasarılarına ve Yunanistan’la Güney Kıbrıs’ın iddia ve suçlamalarına hep kuvvetle sahip çıkmıştır. İkincisi, Temsilciler Meclisi, çoğunluğu İsrail taraftarı “neo-con” ların etkisinde olması nedeniyle, Türkiye’ye sempatiyle bakmıyor. Bu eğilimin Trump’ın, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasına Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kuvvetle karşı çıkmasından ve bu konuda Birleşmiş Milletler nezdinde yaptığı girişimlerden sonra çok daha kuvvetlendiği ve Erdoğan karşıtlığının da arttığı anlaşılıyor.  Yani bu eğilimde olan Meclis’ten sadece F-35  savaş uçaklarının Türkiye’ye teslimatının engellenmesi ve ülkemizde tutuklu Amerikalıların serbest bırakılması yolunda girişimler beklenebilir.

(UD): Şimdi Türkiye - ABD ilişkilerine gelelim. ABD’nin üç PKK elebaşısının başına ödül koyması kararı, Cumhurbaşkanı başkanlığında yapılan kabine toplantısında değerlendirildi ve güçlü bir tepki verildi. Yapılan açıklamada, bu kararın olumlu bulunmakla birlikte, çok gecikmiş bir adım olarak görüldüğü belirtildi. Ayrıca “PYD/YPG’nin  PKK’dan ayrı bir örgüt şeklinde tanımlanmasının beyhude bir çaba olduğu” zira  “PYD/YPG yapılanmasının Suriye sahasındaki tüm önemli talimatları  Kandil’deki başlarına ödül konulan  kişilerden aldıklarının herkes tarafından bilindiği”, bu bakımdan “kandırma amaçlı”  bu girişimin ABD gibi bir ülkeye yakıştırılamadığı vurgulandı. Sizce ABD’nin bu girişiminin ardında  hangi amaçlar yatıyor?

ABD PKK VE PYD/YPG KONULARINDA İKİ YÜZLÜ BİR POLİTİKA İZLİYOR

(ŞE): ABD’nin bu kararı, PKK ile PYD/YPG’nin birbirinden tamamen ayrı ve bağımsız unsurlar olduğuna uluslararası camiayı inandırma stratejisinden kaynaklanıyor. Bu stratejinin mitolojideki Roma tanrısı Janus gibi iki yüzü vardır. Birincisi, Türkiye’ye dönüktür ve onu kandırarak  endişelerini giderme niyetini gütmektedir. Ankara, bu niyeti hemen teşhis etmiş ve en münasip cevabı sert bir üslupla vermiştir. Stratejinin ikinci yüzü ise, dünya kamuoyu önünde PYD/YPG’ye meşruiyet kazandırma amacını gütmektedir. ABD, PYD/YPG’ye bu meşruiyeti, onun Suriye’deki varlığının ve askeri kadrolarının, PKK ile hiçbir organik, operasyonel  yönetim ve denetim bağı olmadığını ortaya koymak suretiyle, kazandırmak istemektedir. ABD böylece, PYD’nin (ve onun askeri kanadı olan YPG’nin), terörle ilgili olmak şöyle dursun IŞİD’le mücadelede başarısı nedeniyle her türlü övgüyü hak eden, 60 bin kişilik modern bir orduya ve Suriye’nin kuzey doğusunda demokratik yapılanmaya sahip bir siyasi aktör olarak, çözüm sürecinde masada yer almasını garanti etmeyi hedeflemektedir. ABD’nin tüm hazırlıkları, masada, kuzey Suriye’de Irak Bölgesel Kürt Yönetimi statüsünde bir siyasi yapının hukuki ve siyasi temellerinin atılmasına yöneliktir.

(UD): ABD’nin ana stratejisini izah ettiniz... Buna ilaveten ABD bu hamlesiyle, Türkiye’de yeniden çözüm sürecinin önünü de açmak istiyor olabilir mi?

YETER Kİ FIRAT’IN DOĞUSUYLA İLGİLİ PROJEME KARŞI ÇIKMAYIN

(ŞE): Evet, istiyor... ABD’nin, PKK hiyerarşisinde Öcalan’dan sonra gelen en önemli üç liderini tasfiye edeceğini ilan etmesinin ezber bozucu bir yönü olduğunu kabul edelim... Washington’un bu kararla Ankara’ya şöyle yorumlanabilecek bir mesaj vermek istediği anlaşılıyor: “Çözüm sürecini başlatırsanız, ben de yanınızda olmaya ve icabında PKK’ya baskı yapmaya hazırım. Yeter ki Fırat’ın doğusuyla ilgili projeme karşı çıkmayın.” Esasında böyle bir senaryo, Trump yönetiminin fevkalade işine geliyor. Zira, çözüm sürecinin başlamasıyla birlikte Türkiye ile ABD arasındaki tansiyon birden düşecek... Ve ABD’nin eline Türkiye ile PKK/PYD arasında bir tercih yapma mecburiyetinde kalmadan  iki tarafı da idare edebilme imkânı geçecek. Ancak, Ankara’nın bu sefer faka basmaya niyeti yok. Esasen, AKP iktidarının, PKK’yla mücadelede şahlandırmış olduğu milliyetçi akıma  ve MHP ile gerçekleştirdiği “Cumhur İttifakı”na da sırt çevirmesi bugünün konjonktüründe mümkün değil.

(UD): ABD’nin “terör troykasının” başına ödül  koyması PKK’yı zayıflatmaz mı?

(ŞE): Belki örgütün moralini bir süre için  bozar, ama çözülmesine yol açmaz. Gidenlerin yerlerini daha gençler alır ve eylemlerini sürdürürler. Örgütün çökmesi için, direnme gücünün ve savaşma  azminin kırılması lazım. Ancak, kendisine yeterli militan ve lojistik  destek sağlayacak PYD/YPG  ayakta kaldığı sürece PKK’yı bu kırılma noktasın getirmek çok zor olacaktır.

TSK’NIN OPERASYON YAPMASI iÇiN ABD iLE SAVAŞI GÖZE ALMASI GEREKiR


(UD): Türkiye’nin Fırat’ın doğusundaki YPG mevzilerini bombardıman etmesine Washington tepki gösterdi, bu durumdan “büyük endişe” duyduğunu  belirtti. Türkiye’yi tek taraflı adımlar atmaması hususunda uyardı. Bu ortamda Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fırat’ın doğusuna her an bir askeri operasyon yapılabileceğini kastederek “bir gece ansızın  gelebiliriz” mesajını verdi. Cumhurbaşkanı’nın açıklamaları, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin  (TSK) Afrin ve El Bap operasyonları nedeniyle ciddiye alınıyor. Sizce TSK, PYD/YPG’yi temizlemek için Fırat’ın doğusuna girecek  mi?

(ŞE): Türkiye ile 500 kilometrelik ortak sınırı olan Fırat’ın doğusundaki bölge, ABD’nin ve onun vesayetindeki PYD/PKK’nın kontrolü altında... Bu uzun sınır boyunca ABD’nin 12 askeri karargâhı bulunuyor ve buradaki ABD askerleri bir dış müdahaleye karşı canlı kalkan görevi yapıyorlar. Biraz önce de belirttiğim üzere ABD, burada Irak Bölgesel Kürt Yönetimi modelinde bir devlet kurmayı planlıyor, Türkiye’ye yaptığı uyarı ile de “buraya giremezsin” diyor. Bu itibarla TSK, ABD ile savaşı göze almadan Fırat’ın doğusuna PYD ve PKK teröristlerini temizlemek için giremez!..  “Girer” diyenler, Türkiye’nin, Cerabulus/Fırat Kalkanı harekâtını ABD’nin mutabakatı ile yaptığını unutuyorlar. Keza, TSK, Afrin ve El Bap operasyonlarını da Rusya’nın iznini alarak gerçekleştirmişti... Türkiye’nin Rusya ile anlaşması olmasa bu operasyonlar için Suriye’ye tanklarını sokamaz ve Suriye semalarında savaş uçaklarını uçuramazdı. Bu bakımdan, bir gece ansızın Fırat’ın doğusuna gireceğiz nakaratı boş seçim propagandasından başka bir şey değildir!..

(UD): Konunun bir de ekonomik yönü yok mu?

(ŞE): Tabii ki var!.. Geçen ağustosta Brunson krizi sırasında ABD’nin Türkiye’ye uyguladığı yaptırımlar sonucunda doların 7 TL’yi, Euro’nun da 8 TL’yi aşmasının ülkemiz ekonomisi üzerinde yarattığı derin şoku ne kadar kolay unuttuk. Söyleşimizin sonuna geldiğimizden, böyle durumlarla karşılaşmak istemiyor ve Fırat’ın doğusundan Türkiye’ye yönelen tehdidi gerçekten  önlemek istiyorsak Şam ile etkin ve çok yönlü bir işbirliğine girişmemizin zorunlu olduğunu ve bu işbirliğinin detaylarının bundan önceki söyleşimizde izah edildiğini belirtmekle yetineceğim.