Tüm öngörüleri doğru çıkan emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ’dan TSK’nın Fırat’ın doğusuna yönelik operasyonuyla ilgili çarpıcı açıklamalar...

ud-se

Sevgili okurlarım,
ABD Genelkurmay Başkanı Dunford’un Suriye’nin kuzeyinde 35-40 bin kişilik bir sınır güvenliği ordusunun kurulacağını açıklaması üzerine, Cumhurbaşkanı Erdoğan, 12 Aralık Çarşamba günü, “Fırat Nehri’nin doğusundaki PYD ve onun askeri kanadı YPG’ye yönelik harekâtımız birkaç gün içinde başlayacak. Hedefimiz Amerikan askerleri değil,  terör örgütü mensuplarıdır” dedi.

Türkiye ve dünya gündemine adeta bomba gibi düşen bu sözler üzerine Pentagon sözcüsünün, “ABD askerlerinin bulunduğu veya yakınlarında olduğu bölgelere” yapılacak bir harekâtın “gayet endişe verici ve kabul edilemez olduğunu” söylemesiyle, Türkiye - ABD hattında tansiyon bir hayli yükseldi.
Bunun üzerine Ankara ile Washington arasında telefon trafiği devreye girdi.

14 Aralık’ta ABD Genelkurmay Başkanı Dunford’un Genelkurmay Başkanımız Orgeneral Yaşar Güler’le yaptığı görüşmeyi, Erdoğan - Trump görüşmesi izledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan 17 Aralık’ta “Sayın Trump ile bu konuları konuştuk. Kendileri de olumlu cevaplar verdiler. Şimdi bunların takipçisiyiz. Bölgedeki son terörist etkisiz hale gelinceye kadar Suriye topraklarını karış karış tarayacağız” dedi.

Bugünkü söyleşimizde tüm öngörüleri doğru çıkan bilge diplomat, emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ ile konuyu ayrıntılı biçimde ele alacağız.

★★★

UĞUR DÜNDAR (UD): Sayın Elekdağ, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadelerinden TSK’nın Fırat’ın doğusundaki PYD/YPG unsurlarını imha etmeyi hedefleyen bir harekât uygulayacağı ve buna Başkan Trump’ın “olumlu” baktığı anlaşılıyor. Siz bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

SON DERECE KRİTİK GÜNLER YAŞIYORUZ

ŞÜKRÜ ELEKDAĞ (ŞE): Önemli olaylara gebe, son derece nazik günler yaşıyoruz. Bu da, bu konudaki analizlerimizin, gayet objektif, dikkatli ve ihtiyatlı olmasını gerektiriyor. Erdoğan – Trump görüşmesini takiben Beyaz Saray Sözcüsü Sarah Sanders havayı yumuşatan şöyle bir açıklama yaptı: “İki lider Türkiye ile ABD’nin  Suriye’deki güvenlik kaygılarını  ve terörle mücadeleyi de kapsayacak şekilde ikili ilişkilerini ele aldılar. Suriye’de iki ülkenin karşılıklı güvenlik hedeflerinin sağlanması için  koordinasyona devam etme konunda mutabık kaldılar.”

Bundan üç gün sonra da Cumhurbaşkanı Erdoğan, sizin başlangıç kısmını belirtmekle yetindiğiniz açıklamayı yaptı. Bunun devamı şöyle: “Yaklaşık 500 kilometrelik sınır hattı boyunca, özellikle Amerikan askerlerine zarar vermeyecek şekilde, kendi planlamalarımıza uygun yerlerden, Suriye  topraklarındaki operasyonlarımıza her an başlayabiliriz. Kahraman ordumuz, hazırlıklarını ve planlarını tamamlamış durumda... Bu hainlerin tepelerine inmemiz an meselesidir.” Şimdi burada dikkat edilmesi  gereken bir husus var. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Trump olumlu cevaplar verdi” diyor ama neye “olumlu” cevaplar verdiği belli değil. Bu durumda ABD’nin tutumunu yorumlarken iki yazılı metni, yani Pentagon’un ve Beyaz Saray’ın açıklamalarını dikkate almamız zorunlu.

(UD): Bu metinlerden nasıl bir sonuç çıkarıyorsunuz?

BEYAZ SARAY: BİZİM ONAYIMIZ OLMADAN BİR ŞEY YAPMAYIN!

(ŞE): Beyaz Saray açıklaması, diplomatik lisanla, “Türkiye’nin güvenlik kaygılarını anlıyoruz, bunlara beraber çözüm arayalım, ama bizim onayımız olmadan sakın bir şey yapmayın” diyor ve Pentagon’un sert mesajına bir değişiklik getirmiyor. Pentagon’un açıklaması ise Türkiye’ye “ABD askerlerinin bulunduğu veya yakınlarında olduğu bölgelere” operasyon yapmayı yasaklıyor. Yani ABD, “Fırat’ın doğusunda PYD/YPG unsurlarını imha amacını güden bir operasyon yapamazsın” diyor. Bu açık!.. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Rojova bölgesine yapacağı operasyonu engellemek isteyen ABD her çareye başvuruyor. Nitekim, ABD yönetimi, TSK liderliğinde Afrin harekâtına katılan Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) şu ağır tehdidi savurdu: “Suriye Demokratik Güçleri’ne (bu gücün omurgasını PKK ve YPG oluşturuyor) karşı saldırıda bulunursanız, ABD askerleri ve Koalisyon Güçleri ile çatışmaya girersiniz.” Yani ABD, ÖSÖ’yü açıkça tehdit ediyor ve Rojova’ya girip PYD/YPG’ye karşı operasyon yapmaları halinde vurulacaklarını söylüyor...

(UD): Yalnız Cumhurbaşkanı Erdoğan kararlı, “Hainlerin tepesine inmemiz an meselesidir” diyor.

OPERASYON, TERÖRİST YAPILANMAYI İMHA ETMEYECEK

(ŞE): Anlaşılan, Ankara, ABD’nin onayıyla sınırlı bir harekât yapacak. Fakat bu operasyon, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarında belirttiği kapsamda Türkiye’nin karşılaştığı beka sorununu halledecek ve sınırlarımızın yanı başındaki PYD/YPG terörist yapılanmasını imha edecek türden olmayacak. Ne tür bir operasyon olacağını New York Times Gazetesi, ABD’li yetkililere atfen yazdı. Buna göre, TSK, ABD askerlerinin bulunmadığı Tel Abyat ve Resulayn’a girerek, 15 kilometre derinliğe kadar ilerleyecekmiş! Bu tip operasyonlar, Ankara’nın, ABD’nin onayıyla hem  kamuoyunun gazını almak, hem de kamuoyuna karşı durumunu kurtarmak amacıyla yapacağı  göstermelik hareketler kategorisindendir. Sınır boyunca bazı yerlerde 10-15 kilometre derinlikte cepler oluşturulup, bunlar Türk kamuoyuna terör birimleri arasındaki irtibatı kesen önemli hamleler olarak pazarlanacak! Bunlar arasında Süleyman Şah Türbesi’nin eski yerine taşınması ve buradaki karakolun yeniden inşası da bulunabilir. Ama bu hamlelerin hepsi göstermelik kalacak ve derde deva bir yönleri olmayacak. 

(UD): Yani, Ankara-Washington hattında değişen bir şey yok diyorsunuz.

ABD’NİN DEVLET OLUŞTURMA PLANINDA DEĞİŞİKLİK YOK

(ŞE): ABD’nin bugüne kadar uyguladığı oyun planı, bir taraftan PYD/YPG’nin kontrolünde bir devlet oluşturmak için onları korur, yardım eder ve silahlandırırken, diğer taraftan kaybetmek istemediği NATO üyesi Türkiye’yi oyalamayı ve yatıştırmayı öngörüyor. ABD bu planın devam etmesi için bazı jestler de yapıyor. Örneğin, ABD, zaman zaman  PYD/YPG ile ortaklığının taktik ve geçici, buna mukabil Türkiye ile ittifakın kalıcı olduğunu söyleyerek Ankara’yı teskin etmeye çalışıyor. Ayrıca, Türkiye’nin Afrin’e girmesine de bir itirazda bulunmadı. Sonra da, PKK’nin önde gelen liderlerinden Murat Karayılan, Cemil Bayık ve Duran Kalkan’ın başlarına büyük ödüller koydu. Ankara’ya göstermelik operasyon için verilen izin de bu jestlerin en son örneği. ABD bu oyun planında bir değişiklik yapmaya niyetli değil!..

(UD): Peki, Ankara da bu oyun planının sürmesinden yana mı?..

ANKARA BU OYUN PLANINA GEÇİT VERİYOR


(ŞE): Evet öyle!.. Bunun son örneği de Washington’un onayıyla yapılması planlanan göstermelik operasyondur. Buradaki işbirliğinin gerçek yüzü, Ankara ile Washington’un başbaşa verip Türk halkını aldatmaya çalışmalarından başka bir şey değildir... Esasında ülkemiz açısından çok acıklı bir durumla karşı karşıyayız. En yetkili kişinin en üst perden konuşarak ülkemizin bekasını tehdit eden Suriye’deki terör yapılanmasına birkaç gün içinde ağır darbeler vurulacağını ilan etmesinden sonra, ABD’nin “höt!..” demesi üzerine yelkenleri suya indirip sınırları Washington tarafından çizilen göstermelik bir operasyonla yetinmeye razı olması hiç de övünülecek ve gurur duyulacak  bir davranış değildir.

ABD PYD/YPG’ye özel bir statü kazandırma hedefinde ilerliyor


(UD): Konuştuklarımızdan Türkiye’nin, Fırat’ın doğusunda ABD vesayetinde bir PKK/PYD/YPG devletinin kurulmasını önleyebilecek bir şeyler yapamadığı ortaya çıkıyor maalesef...

(ŞE): Evet... Maalesef öyle !.. ABD’nin Suriye’de dört önceliği var. Birincisi, Suriye’de en önemli  muharip müttefiki olarak gördüğü PYD/YPG’yi Türkiye’ye ezdirmemektir. İkincisi, onlara modern silahlarla donatılmış düzenli bir ordu kazandırmaktır. Bu nedenle 35-40 bin kişilik sınır güvenliği ordusunu Türkiye’nin itirazlarına rağmen donatıp eğitmekte ısrarlıdır. Böylece, üçte ikisini YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) mevcudu 100 bine yükselecektir.  Üçüncüsü, PYD/YPG’nin Ortadoğu’da IŞİD’le mücadelede sivrilen itibarlı bir aktör sıfatıyla barış masasına oturmasını sağlamaktır. Dördüncüsü de, PYD/YPG’nin Irak Bölgesel Kürt Yönetimi statüsüne benzer bir statüyü elde etmesini gerçekleştirmek için azami gayret sarf etmektir. Gidişat ABD’nin bu son hedefinde ilerleme kaydettiğini gösteriyor. Türkiye eğer bu oluşumdan kendisine yönelen tehdidi gerçekten önlemek istiyorsa, Şam ile acilen, etkin ve çok yönlü bir işbirliğine girişmesi zorunludur. Bu işbirliğinin kapsamını önceki söyleşilerimizde detaylı şekilde izah etmiştim.