Yavuz Bingöl’ü 90’ların ortalarında tanıdım...
Sessiz, sakin, saygılı bir Türk Halk Müziği sanatçısıydı tanıdığım Yavuz... Kendine has bir tarzı, yumuşak bir sesi vardı... Bağırmadan söylerdi ve ben bir çok türküyü onun sesinden dinleyip sevdim... Annesi de bir halk ozanıydı; Şahsenem Bacı olarak bilinen Şahsenem Akkaş...
Arada sırada bir yerlerde karşılaşır, oturur, sohbet ederdik... Sohbetini de, yeni çıkaracağı albümüyle ilgili heyecanını da severdim... Sonraki yıllarda giderek ünlendi; dizilerde, filmlerde önemli rollerde oynamaya başladı...
Salkım Hanımın taneleri filminde söylediği “Sarı Gelin” türküsü ile, kariyerinde önemli bir çıkış yakaladı... Cannes Film Festivali’nde Nuri Bilge Ceylan’ın “En İyi Yönetmen” ödülünü aldığı “Üç Maymun” filminde ağırlıklı rollerden birinde de o vardı... O kadar ki, bir süre sonra oyunculuğu, şarkıcılığının önüne geçmeye bile başladı...
-Sonrası bir rüzgar gülü portresidir!..

“Yandaş değilim uyumluyum!”


Türkiye 2002 seçimlerinden itibaren AKP “tek parti iktidarı” nın yönetimine girdi...
İlk yıllar, adeta “Mehter marşı” dönemiydi; İktidar adımlarını dikkatli atıyor, devlete yerleşiyor, attığı bir adım tepki çektiğinde hemen geri adım atıyor, Avrupa Birliği, özgürlük yasaları türünden lafları bolca kullanıyor, “liberal paydaşların” da desteğini alarak yolunda güçlenerek ilerliyordu...
Bu ilk “çıraklık döneminde” AKP hem medya hem de (bazı) sanatçılar üzerinde etkili olmanın temellerini de attı diyebiliriz... “Kalfalık dönemi” geldiğinde epey yol kat etmiş, kendi medyasını, kendi “sanatçı takımını” yaratmayı başarmıştı...
-Yavuz Bingöl de onlardan biriydi!..
Bir zamanların sıkı solcusu Bingöl bir süre sonra AKP’nin, Başbakan Erdoğan’ın davetlerinde boy göstermeye başladı... Eski çevresinden hızlı biçimde uzaklaşacak ve geldiği noktada kendi sloganını yaratacaktı:
-Erdoğancıyım, feriştahıyım!..
Bu söylem sadece sözde de kalmadı; Cumhurbaşkanı Erdoğan için şarkı bile yazdı!.. Eski kimliğinden iyice sıyrılmak için, bir televizyon programında sorulan soru üzerine “Solcu olarak kategorize edilmek istemiyorum” diyen Bingöl, bir yandan da “CHP’nin solu, benim sağımda kalıyor” açıklamaları yapıyordu!.. Aynı televizyon programında “Hâlâ solcu musunuz? sorusunu ise şöyle yanıtlıyordu:
-Biz Che Guevara, Deniz Gezmiş’ler tarafından anlatılan, o romantik duygulara kapılmış gençlerdik. Ama işin aslı, günümüzde artık öyle değil!..
Ellerini yıkamış, eski gömleğini çıkarmıştı... Televizyon sunucusunun, “Yandaş mısınız?” sorusuna verdiği yanıt yürüdüğü yeni yolu gayet net biçimde açıklıyordu:
-Tabii ki değilim, ben uyumlu bir insanım!..

Bağlamanın tellerine İhale mi konar!..


Bir insan tabii ki değişebilir, fikirlerinde farklılıklar olabilir...
Ancak, geçmişini darmadağın ederek, yeni girdiği yolda ihalelere sarılarak, milyonlara bulaşarak değil!.. Yavuz Bingöl , 2015 yılında kendi adını verdiği sanat merkezini(YBSM) İstanbul Cihangir’de açtı, Başına da kızı Türkü’yü getirdi. İki yıl sonra, 2017’de bu kez sanat merkezi bünyesinde “Sanat Hayattır Derneği” oluşturuldu...
27 Aralık 2017 tarihinde ise Milli Eğitim Bakanlığı ile Yavuz Bingöl Sanat Merkezi arasında bir protokol imzalandı... Neydi içeriği dersiniz?
-Türkiye genelinde bin 51 okula 40 bin bağlama ve bin 51 piyano temini protokolü!..
Daha sonra bu rakamlar değişecek, okul sayısı 3008’e, bağlama sayısı 84 bin 290’a, piyano sayısı da 3008’e yükselecekti!..
İlk bağlamalar da geçtiğimiz günlerde Kars’ta yapıldı... Törene Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk ile Yavuz Bingöl de katıldı. rakamlardaki artış da orada öğrenilebildi ancak!.. E, doğal olarak “Nedir bu, Bingöl’ü zengin etme projesi mi?” tepkileri de patladı tabii... Bu tepkiler üzerine MEB, bir açıklama yaparak iddiaları yalanladı. Bağlama ve piyanoların “Yavuz Bingöl temin etmiyor “ dedi bakanlık. Peki kim temin ediyordu?
-Sanat hayattır Derneği!..
Dilerseniz şöyle de düşünebilirsiniz:
-Sanat merkezi Yavuz Bingöl’ün sağ cebiyse, Sanat Hayattır Derneği de sol cebiydi!..
Zaten derneğin başkanının da Yavuz Bingöl olması gerekiyordu çünkü bakanlıkla protokolü o imzalamıştı, iyi mi!..
MEB ile imzalanan protokolde yalnızca bir kaç ay önce hem de sanat merkezi bünyesinde kurulan bu derneğin özelliği neydi peki? Bağlama fabrikası falan mı vardı? Piyano mu üretiyordu? Hayır!.. İddiaya göre bağlamalar Malezya’dan geliyordu... Nereden çıktı peki bu iddia? Sanat merkezinin web sitesini tıkladığınızda karşınıza Malezya’da bir estetik merkezi çıkıyordu!..

Kumar borcu namus borcu!..


Şimdiii, gelelim bu “zenginleştirme projesi” ile ilgili bir başka vahim iddiaya...
Yavuz Bingöl’ün kumara olan merakı, Kıbrıs kumarhanelerine olan ilgisi yıllar önce fotoğraflarla ortaya konulmuştu... Geçtiğimiz gün Sabahattin Önkibar, okur ve izleyicilerinin tanıklığına dayanarak şu iddiayı yazdı Aydınlık’taki köşesinde:
-Yavuz Bingöl’e verilen milyonlarca liralık ihalenin nedeni kumar borcu mu?!.
Önkibar, Bingöl’ün Kıbrıs Merit Otel kumarhanesine çok büyük borcu olduğu, borcu sildirmek için otelde program yapmayı teklif ettiği ancak reddedildiği iddiasına da yer verdi köşesinde...
Öyle olsa ne yazar, böyle olsa kaça gider!.. Hepsi birbirinden acıklı, hepsi birbirinden kepaze durumlar... Ya da siz şöyle okuyabilirsiniz:
-Bir sanatçının hazin yok oluşu!