Ergenekon Davası’nın en vahşi, en gaddar zamanlarıydı...
Bu yetmiyormuş gibi, önce Balyoz, ardından da Casusluk ve Fuhuş sıfatları uydurulmuş iki büyük kumpas daha üretilmişti!.. Silivri mahkemeleri ve cezaevi adeta ikinci adresimiz olmuştu desem yeridir!..
Hem Ergenekon hem Balyoz davalarından yargılananlar da vardı; bunlardan biri de Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek’ti... Kumpas davalarında en uzun tutuklu kalan asker olarak kayıtlara geçti!..
Ancak onu kamuoyu “İrticayla Mücadele Eylem Planı” başlıklı belgenin altında bulunan ve ona ait olduğu iddia edilen “Islak İmza” tartışması nedeniyle tanıdı!.. Defalarca bilirkişi önüne giden, Dursun Çiçek’in kesin bir dille reddettiği imza, 5 Şubat 2010 günü Adli Tıp Genel Kurulu 4’e karşı 7 oyla “İmza Çiçek’e aittir” kararı verince tutuklandı ve Ergenekon iddianamesinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi!..
Çiçek, her iki davadan tam 1515 gün hapis yattı!.. Sonunda tüm davaların kumpas olduğu, Dursun Çiçek’in imzasının kopyalanarak bir makine marifetiyle FETÖ müritleri tarafından ıslak imza haline çevrildiği ortaya çıktı!..
-Bir Kurmay Albay, büyük emek verdiği mesleğinden alçakça koparılmış ve boş yere 4 küsur yıl zindanda tutsak edilmişti... Tıpkı diğer yüzlerce yurtsever gibi!..
Dursun Çiçek, serbest kaldıktan sonra siyasete atıldı... Şu anda CHP’den İstanbul Milletvekili olarak parlamentoda...

“Bana bir savcı bulun!”


Yıl 2006... Danıştay suikastından hemen sonra...
Zamanın Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, suikasttan yalnızca 3 saat sonra şu gizemli açıklamayı yapmıştı:
-Bekleyin ve hazırlıklı olun. Sürprizlere şaşıracaksınız. Gladio tipi bir yapılanma var!..
Zamanın Başbakanı Erdoğan ise “Bu iş başörtüsü ile ilişkili değil” dedikten sonra şu iddiayı öne sürüyordu:
-Susurluk, Küre, Sauna bağlantıları var. Saldırı iktidarımıza yöneliktir!..
Herkesin aklı karışmış, “kulislerde neler oluyor?” soruları yükselmeye başlamıştı. Neler olduğunu 4 Temmuz 2008’de Radikal Gazetesi’nden İsmet Berkan’ın, hani şu Gezi Direnişi sırasındaki büyük yalana alet olan “Kabataş saldırısının videosunu izledim türbanı hanıma saldırı maalesef gerçek” diye yazan, yıllar sonra da hiç sıkılmadan “Yalandı, özür dilerim” diyen muhteremin kaleminden öğrendik:
-Başbakan Yardımcısı ve Terörle Mücadele Yüksek Kurulu Başkanı Abdullah Gül’ün önüne Emniyet ve MİT tarafından bir “ilişkiler şeması” konulmuştu. Bu şema aynı zamanda Ergenekon’un “çete” tarafını oluşturan, silahlı-külahlı işlere karışanların şemasıydı!..
Berkan, yazısında daha sonrasını şöyle anlatıyordu:
-Aslında Abdullah Gül çok kararlıydı, ‘Haydi’ dedi ‘Bana anlattığınızı savcıya da anlatın, hepsi yakalansın yargılansın.’ Bu açık talimata rağmen işler bir türlü hızlı gitmedi. Polis ve savcılık Danıştay saldırganının dahi Ergenekon’la ilişkisini kurmayı başaramadı!..
Bu iş böyle yürümezdi tabii! Çok kararlı Abdullah Gül, işlerin yürümediğini görünce o ünlü talimatını verdi:
-Bana bir savcı bulun!..
Ve savcı bulundu! Bütün kumpasların en başındaki isim, onlarca insanın katili, yüzlerce, binlerce insanın zindanlara tıkılmasını sağlayan soysuz “emre amade” bekliyordu:
-Zekeriya Öz!..
Bu alçak ve hakim, savcı, polis ve gazeteci kılıklı bir yığın haysiyetsiz, üzerlerine düşen görevi hakkıyla yerine getirdi; orduyu, yargıyı, siyaseti, medyayı hallaç pamuğu gibi attı!.. Her şey günışığına çıktığında ise başta Zekeriya Öz olmak üzere çoğu yurtdışına tüydü:
-Piyonlar, feda edilebilecekler ise Silivri’de yargılanıyor!..

CHP’nin görevi sağcı siyasetçi üretmek midir?!.


Yıllar sonra günümüz...
CHP İstanbul Milletvekili Dursun Çiçek, düzenlediği basın toplantısında, ben dahil bir çok insanı derin bir hayrete düşüren şu açıklamayı yaptı:
-Saadet Partisi’nin adayının Abdullah Gül olmasını temenni ediyoruz!..
Bununla da yetinmedi Çiçek, büyük bir lütuf göstererek, yıllar önce “celladını” harekete geçiren, “Büyük kumpası” başlatan kişi için “Şayet 100 bin imza toplamalarında bir sıkıntı olursa, 20 milletvekilinin imzası yeterli. İhtiyaç olduğunda biz de kurumsal olarak imza verebiliriz” dedi, iyi mi!..
Şunu anlarım; CHP yönetimi “Ne kadar çok aday olursa iyidir. Abdullah Gül AKP-MHP ittifakını sarsabilir” diye düşünebilir. Ancak, bu temennisini kamuoyu önünde, üstelik kumpasın kurbanlarından bir milletvekiline açıklatır mı, açıklatabilir mi?!.
-Ayrıca CHP sağcıların diledikleri zaman kullanabileceği bir imarethane midir?!.
Yıllardır, “Ekmeleddin faciasını” unutamayan CHP tabanının önüne böyle bir açıklama ile çıkmak akıl kârı mıdır, reva mıdır?.. Yeri geldiğinde tabii ki İYİ Parti ile de Saadet ile de ilkeler doğrultusunda işbirliği yaparsınız. Toplumun geniş kesimini kucaklamak için politikalar üretirsiniz.
-Bu mudur yani ürettiğiniz politika?..
Uzun yıllar bu iktidarın iki numarası olmuş, tüm yaptıklarına ortak olmuş, cumhurbaşkanlığı sırasında her yasanın altına imza atmış, kumpas düzenine savcı bulmuş bir siyasetçiye destek vermek midir?!.
Dursun Çiçek’e gelince; en güzel yanıtı, Silivri mahkemelerinde tanıdığım, cesaretine, kararlılığına hayran kaldığım sevgili İrem Çiçek verdi zaten:
-Abdullah Gül’ü siyasette görmek istemeyen bir ben miyim!..
Yalnızca Dursun Çiçek değil, CHP’nin sayın yönetimi de bu cümleden bir ders alır zannımca!..