Aslına bakarsanız, ne olacağı daha çocukluğundan belliydi...
İlk bestesini 10 yaşındayken bestelemişti: “Kara Kaşlı Esmerdi Kim Bilir Kimi Sevdi.” Daha 7 yaşında Türk Halk Müziği dersleri almaya başlamış, bağlamayı çözmüştü zaten.. 13 yaşında ise Türk Sanat Müziği dersleri almaya başladı. Yaylı tambur çalmayı öğrendi.. 14 yaşında ise ikinci bestesini yaptı: “Ruhumda Titreyen Sonsuz Bir Alevsin.”
Ergenlik çağında müzik zevki değişti; artık caz ve rock müziği ile ilgilenmeye başlamıştı. Konservatuvar sınavlarını kazandı, TRT Ankara ve İstanbul Radyosu sınavlarını da kazandı, her ikisinde de 10 ay çalıştıktan sonra kendi isteği ile ayrıldı çünkü büyük hayalleri vardı ve bunu tek başına yapabileceğine inanıyordu...
Bizler onu önce besteci kimliğiyle tanıdık. Öyle şarkılara imza atıyordu ki, Türkiye çapında ünlü bir besteci olarak tanınmıştı. Şarkıcılık öncesi bestelerine bir bakın:
-Sevemedim Kara Gözlüm, Koca Dünya, Sabır Taşı1..
Tam bin besteye imza attı ve bu bestelerin yaklaşık 400 tanesini kendisi seslendirdi. Büyük patlamayı ise 1969 yılında yaptı; Türkiye’nin gönlünü fethettiği o muhteşem şarkıyla:
-Bir Teselli Ver!..
Sonra Türk insanını derinden sarsacak, en zengin mekanlardan salaş meyhanelere kadar sürekli çalınacak, “ayy, arabesk bu” diyenlerin bile gizlice, sonraları ise açıkça dinlediği şarkılar art arda patlayacaktı:
-Hor Görme garibi, Hatasız Kul Olmaz, Batsın Bu Dünya, Severek Ayrılalım, Sevenler Mesut Olmaz, Yarabbim...
Her plak milyonlar satıyor, dertler, kederler, o şarkılar eşliğinde yaşanıyordu. Yaptığı plakların resmi rakamı 60 milyona ulaşmıştı. Korsanlarla birlikte tahmin edilen rakam ise 200 milyondu ve bu dünya çapında bir rekordu. Orhan Gencebay zirveye yerleşmişti. Ama halk ona başka bir sıfatı yakıştırmıştı:
-Orhan Abi!..

Hiç bitmeyecek bir şöhret!..


Orhan Abi, sinemada da var olmuştu...
Hem de “sosyal içerikli” filmlerle!.. Elbette şarkılarını da söylüyordu ama filmlerin konuları hep bir “Halk adamını” koyuyordu seyircinin önüne... Dürüst, namuslu, ezilenin yanında, kalleşin, vurguncunun, ezenin karşısındaydı Orhan Abi... Bunun için ölümü dahi göze alıyor, evleri yıkılan, fabrikaları kapatılan işçilerin, arazilerine göz koyulan köylülerin, kötü yola düşürülmeye çalışılan genç kızların koruyucusuydu...
O filmler bir de o şarkılarla birleşince, yoksul, umutsuz kesimler, hayata küsmüş, tutunacak dal arayan gençler akın akın sinemalara akıyordu!..
Yaşayan bir efsaneydi artık... Her efsanenin bol dedikodusu da oluyordu tabii; Orhan Abi sahneye çıkmıyordu örneğin!.. Önüne konulan bol sıfırlı ya da rakam kısmı boş bırakılmış çekler bile onu kararından döndüremiyordu; sahneye çıktığı tek yer, filmlerdi!..  Dedikodular yıllarca sürdü; “aslında sesi yoktu”, “uyuşturucu kullanıyor, bu nedenle sahneye çıkamıyordu” türünden birçok söylenti, aslında efsaneyi besliyor, Orhan Abi ise bestelerini yapmaya, plak, kaset çıkarmaya, hep bir numara olmaya devam ediyordu!..
-Uzun yıllar boyu efsane yeni plaklar, yeni şarkılarla sürdü gitti...

Kurtlar sofrasına atılan efsane!..


Yıllar yılları kovalayıp, Orhan Abi yaş almaya başladığında sevenleri sıfatını değiştirdi ve bu kez şöyle anılmaya başlandı:
-Orhan Baba!..
Ancak artık eskisi gibi şarkılar çıkmıyordu, efsanenin üstü tozlanıyordu, Orhan Baba kenarda köşede kalmaya başlamıştı... Eski görkemli şarkılar çeşitli varyasyonlarla defalarca piyasaya çıkarılıyor, en sevilen 20 şarkı, en sevilen 20 şarkıcı tarafından seslendiriliyordu, o kadar!..
Sonra AKP’li yıllar başladı... İktidarın ömrü uzadıkça, toplumun diğer kesimlerinde olduğu gibi sanatçılar arasında da “İktidara yakın”, “iktidara uzak” sanatçı tiplemesi yaygınlaştı. Orhan Baba “yakın” safını tercih etti!.. Yürekler biraz burkulmuştu ama sonuçta o Orhan Baba idi ve bir bildiği vardı elbette... İktidar davetlerinin baş konuklarından biri oldu genellikle... Yine ayrı bir yere konuldu ancak “Çözüm Süreci” esnasında oluşturulan “Akil Adam” heyetinde yer alınca, uzun yıllardır biriktirdiği itibarı aşınmaya başladı.
Son olarak Türkiye Musiki Eser Sahipleri Meslek Birliği MESAM Başkanlığı’ndan istifa edip, ardından yönetim kurulundan da ayrıldıktan sonra geride kalan yönetim üyeleri hakkında ağır açıklamalar yaptı. Bu açıklamaların ardından Kültür Bakanlığı başkanlığını Arif Sağ’ın yaptığı MESAM Yönetim Kurulu’nu görevden aldı ve Saray’a yakınlığı ile bilinen Yavuz Bingöl ve birkaç sanatçıyı, 3 ay içinde seçim yapılması kaydıyla  “Kayyum” olarak atadı...
Hiç bitmeyecek sanılan bir efsanenin çöküşüydü bu aynı zamanda; hep siyaset üstü kabul edilen, çekişmelerin dışında tutulmaya özen gösterilen Orhan Baba, biriktirdiği şan, şöhret ve saygınlığı göz göre göre kurtlar sofrasına atıvermişti...
-Değer miydi be Orhan Baba!..