Çok ama çok istiyordu...
Uzun süre uğraştı, kendisi görüştü olmadı, defalarca temsilci gönderdi, saatlerce dil döktüler yine olmadı!.. Son olarak Afrika seyahati esnasında bir “uçan gazetecinin” sorusu üzerine aynen şu yanıtı verdi:
-Biz görüştük, düşüncemizi belirttik ancak bir dönüş olmadı. Ancak kanunun müsaade ettiği tarihe kadar kapımız açık...
Yine olmadı!.. Saadet Partisi, AKP Genel Başkanı Erdoğan ve kurmaylarının ısrarlı atakları karşısında Nuh diyor, peygamber demiyordu!.. Sonunda Cumhurbaşkanlığı başdanışmanı İlnur Çevik, şöyle bir yazı yazdı:
-Kendilerini bulunmaz Hint kumaşı sanıyorlar!..
Çevik “Etin ne budun ne, ateş olsan cirmin kadar yer yakarsın” demeye getiriyordu... Bu aynı zamanda AKP cenahında Saadet’e karşı havanın değişmesi, yeni bir aşamaya, saldırı düzenine geçilmesi anlamına da geliyordu!.. Nitekim kısa bir süre sonra, daha önceki gün Grup Toplantısı’nda konuşan Erdoğan, Saadet Partisi’ne isim vermeden yüklenerek şu sözleri söyledi:
-Bu çatının altında olmasını arzu ettiğimiz partiler eğer kendilerine başka bir yol veya yol arkadaşı seçiyorlarsa onlara da güle güle demekten başka elimizden bir şey gelmez!..
Erdoğan’ın bu sözlerinden hemen sonra Hükümet ve yandaş medyada yeni bir “Saadet açılımı” baş gösteriverdi... AKP Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı “Cumhur İttifakı” ve Saadet sorusuna şu yanıtı verdi:
-Yalvaracak değiliz!..
İktidar ve yandaşları dişlerini göstermeye başlamıştı!..

Saadet liderinin şartları!..


Yandaş medya işaret fişeğini görünce kalem ve kameralara sarıldı doğal olarak...
Örneğin, Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk, konuyla ilgili yazısında şu dikkat çekici yorumu yaptı:
-Şurası açık ki, AK Parti’nin oylarını böleceği için herkes Saadet’in üzerine titriyor... AK Partililer de, Saadet’i şimdiden “gayri milli insanlarla ittifak yaptı” diye hırpalamaya hazırlanıyor.
Ehh, görünen köyün kılavuz istemeyeceğini gayet açık anlatmıştı Öztürk!.. Pekii, Saadet bu saldırılara karşı ne yaptı?.. Parti lideri Temel Karamollaoğlu “güle güle” ile başlayıp, hakarete uzanan AKP tepkilerine, başından beri savunduğu ilkeler doğrultusunda yanıt vermeyi tercih etti ve yaşamsal olarak tanımladığı üç noktaya vurgu yaptı:
1-Siyaset üslubu... Biz siyaset üslubunun kamplaştırıcı, kutuplaştırıcı değil kucaklaştırıcı olmasını istiyoruz. Bu bir numara, olmazsa olmazdır...
2-Kuvvetler ayrılığı olmazsa olmazımız... Bir kişiye tüm yetkiyi vereceksiniz ve o kişi denetlenemez olacak aynı zamanda da bir partinin genel başkanı olacak. Peki, vatandaşın geri kalanını kim kucaklayacak? Meclis yürütmeyi denetleyecek bir mekanizma haline gelmeli. Denetlenmeyen bir yönetim çok büyük hatalar yapar... Hukuk üstün tutulacak, adalet herkes için olacak. Bunsuz bir yönetim zorbalık yapar...
3-İktidarı bir nimet vesilesi görüp yolsuzluk ve israfa yönelenler olabilir. Bununla da çok ciddi biçimde mücadele gerekmektedir...
Gördüğünüz üzere Karamollaoğlu, iktidarın ısrarla sürdürdüğü, asla vazgeçemeyeceği konuları art arda dizmişti! Bu durumda bir araya gelmek mümkün görünmüyordu!.. Hele ki, AKP kanadından seviyenin giderek düştüğü ve görünüşe göre düşeceği açık olan saldırılar başladıktan sonra!..
-Acaba gerçekten öyle mi?!.

İttifak Yasası ile seçim: İntihar!..


Saadet Partisi AKP’yi temelde iki konuda ağır bir şekilde suçluyor...
Öncelikle Milli Görüş’e ve kurucu ismi Necmettin Erbakan’a ihanet ettikleri için!.. Anımsayacaksınız; Erbakan hayatını kaybettiği son ana kadar AKP kurucularını, ihanet, ABD çıkarlarına ve Siyonizm’e teslim olmakla suçlamıştı!.. Partinin bugünkü önde gelenleri Erbakan’a ve Milli Görüş’e sadık “beyaz saçlılardan” oluşuyor...
Bu kadronun, AKP’nin isteklerine yanıt vermesi, birlikte hareket etmesi şimdilik pek mümkün görünmüyor... Ancak parti içini karıştıracak “İyi saatte olsunlar” ortaya çıkar, bazı isimleri kendi tarafına çekerse ne olur?!..
Bu konuda partinin yapısını, geçmişini iyi bilen isimler öncelikle “Numan Kurtulmuş Vakasına” dikkat çekiyor, nereden nereye sürüklendiğini anımsatıyorlar... Bir de Saadet’in ittifak konusunda kendi tabanında çeşitli anketler yaptığına dair haberleri örnek gösteriyorlar!..
-İlginç değil mi?!.
Bu tartışma ve yorumlar birbirini izlerken, Meclis’te “İttifak Yasası”nın maddeleri AKP-MHP ortaklığında büyük bir hızla geçiyor!.. İlk okuduğumdan bu yana  26 maddelik bu yasa tasarısının aynen geçmesi halinde muhalefet partilerinin seçime katılmasının sonucunu şu tek sözcükle özetlemiştim:
-İntihar!..
CHP Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen’in dün yaptığı basın toplantısında benimle aynı görüşü paylaştığını gördüm. Pekşen daha da açık bir şekilde, kendi fikri olduğunu vurgulayarak şu çağrıyı yaptı:
-Seçim bu haliyle boykot edilmelidir!..
Şu ana kadar dik bir duruş sergileyen Saadet Partisi, bu hayati konu hakkında ne düşünmektedir acaba?.. Çünkü bu yasayla gidilecek, ölülerin bile oy kullanacağının güçlü bir şekilde iddia edildiği seçimin sonucu ne olur sorusunun yanıtı gayet açıktır:
-Milli ve yerli diktatörlük!..