Barış Atay genç bir oyuncu...
Hiç karşılaşmadım, çok isterdim ama hiç tanışmadım... Ancak şöhretli bir oyuncu olmanın yanı sıra, vicdanlı, mert, gözünü budaktan, sözünü dudaktan sakınmayan bir yurttaş olduğunu, Yeni Türkiye’de “aman bana ne ben oyunumu oynarım, dizimi çeker, paraları istiflerim” kaypaklığına kaçmadan hatta elindekileri kaybetmek pahasına haksızlıklara, baskılara, merhametsizliklere karşı çıktığını biliyorum...
Bu genç adam, Soma vahşetinin 4. yıldönümünde anaların, çocukların döktüğü gözyaşlarına, adaletin bir türlü yerini bulmayışına üzülüp, madenci yakınını tekmeleyen Başbakanlık müşavirinin, seçim öncesi büyük bir ikiyüzlülükle dilediği “sözde özürden” tiksinip şöyle bir mesaj paylaşmış sosyal medyada:
-Hepiniz ağlayacak, özür dileyeceksiniz. O gün geldiğinde; affedeni, acıyanı, yargılamaktan vazgeçeni de unutmayacağız! Yok öyle “torunlarla emeklilik, hepimiz kardeşiz, kavga istemiyoruz” falan. Her şey yeni başlıyor. Bu ülkeye, insanına yaptıklarınızın hesabını vereceksiniz!
Ahmet Hakan, Hürriyet Gazetesi’ndeki köşesinde Barış Atay’a ve attığı mesaja deyim yerindeyse ateş püskürdü!.. Ne ilkelliğini bıraktı, ne kıymetten yoksunluğunu... Hızını alamadı, şu satırları karaladı:
-Bu adam bir zihniyeti temsil ediyor! Bu zamana kadar yakındığımız ne varsa, illallah ettiğimiz ne varsa, “bitsin” dediğimiz ne varsa... Hepsini sırtlanmış ve karşımıza çıkmış!
Neymiş peki bu genç oyuncunun sırtlandığı? Ona da yanıtı şu muhteremin:
-Rövanş peşinde koşanların, kavga isteyenlerin, huzursuzluk ve kargaşa rüyaları görenlerin bir temsilcisi!..

YAPANIN YANINA KÂR KALMASINI ALKIŞLAMAK MIDIR KARDEŞLİK?!


Bununla da yetinmedi muhterem...
“Adamın (Barış’ın) şahıs olarak tabii ki hiçbir önemi yok ama onun şahsında bu ilkel zihniyete haddini bildirmek şart!” terbiyesizliğini sergiledikten sonra Muharrem İnce ile Meral Akşener’den isteğini ilan etti:
-Pespaye ve ilkel dürtülerle hareket eden bu tür adamların kafalarına indirin lütfen “inadına kardeşlik” haykırışını... Kavgadan, merhametsizlikten, düşmanının aynısı olmaktan başka bir şey bilmeyen bu tür adamların suratına çakın lütfen “hepimiz kardeşiz” haykırışını... Gürül gürül bağırın lütfen “Biz rövanş için, intikam, kavga için gelmiyoruz... Huzur için geliyoruz huzur için” diye..
Ahmet Hakan bu kadar keskin şekilde bağırıp çağırdıktan sonra tüm yazdıklarını bir çırpıda değersizleştiren şu paragrafla bitiriyor yazısını:
-Kestirip atın lütfen “Biz sadece yargıyı bizi bile yargılayabilecek denli bağımsız hale getirmekle mükellefiz. Yapacağımız tek şey budur” diye...
Karadenizli yurttaşın o güzelim sözleri geldi aklıma; şu zavallı ve bir o kadar kaypak saldırıyı okuduktan sonra:
-Eee, biz ne deduk?!.
Öncelikle Barış Atay’ın mesajını bir kez daha okuyun lütfen; Ahmet Hakan’ın anlamadığı ya da bir yerlere yaranma güdüsüyle anlamak istemediği o mesajda ne diyor?.
-Yargılanacaksınız diyor! Yargılamaktan vazgeçeni de unutmayacağız diyor! Yok öyle torunlarla emeklilik, hepimiz kardeşiz, kavga istemiyoruz martavalı diyor!  Bu ülkeye, insanına yaptıklarınızın hesabını vereceksiniz diyor!
Ya ne deseydi? “Aferin ne kadar da iyi yaptınız, yanınıza kâr kalsın, beyaz bir sayfa açalım, kardeş olalım” mı deseydi?
-Bu mudur kardeş olmak?..

KARDEŞLİK ACILARI DİNDİRMEK BEDELİNİ ÖDETMEKLE GELİR!..


Kardeşliğin de, huzurun da bir raconu vardır!..
Ahmet Hakan, İnce ve Akşener’e seslenirken “yargıyı, herkesi yargılayabilecek denli bağımsız hale getirin” diye sesleniyor... Yani bizim yıllardır söylediklerimizi tekrarlıyor!.. Bu durumda sormak gerekiyor:
-301 insanın toprağa gömüldüğünün ertesi günü acı içinde haykıran madenci yakınını tekmeleyen müşaviri görmezden gelmek midir kardeşlik?..
-70 bin öğrencinin hapishanelerde çürütülmesine, okuma haklarına tecavüz edilmesine, gazetecilerin, aydınların zindanlara tıkılmasına seyirci kalmak mıdır huzur?..
-Ülkenin bir yolsuzluk cenneti haline getirilmesini unutmak, Deniz Fenerlerinin, ayakkabı kutularının halı altına süpürülmesine sessiz kalmak, tüm kepazelikleri sineye çekmek midir ilkel olmayan zihniyet?..
- Minnacık çocukların çıra gibi yanmasına, kızlı erkekli küçücük çocukların tecavüze uğramasına karşı üç maymunu oynamak mıdır faziletli toplum istemek?..
-İzmir Atatürk Lisesi’nde kurtuluşun haykırışı olan İzmir Marşı’nı okuyan yeni mezunlara “siyasi marş bu” diye çıkışan okul müdürünü alkışlamak mıdır büyük kardeşlik?..
-Anayasayı delik deşik edenlere, hukuku eğip büküp kendine uyduranlara gözlerimizi kapayıp sonra da “kol kola nurlu ufuklara” demek midir kardeşçe yaşamak?..
-Ya da gerçekten bağımsız bir yargının tüm yapılanların bir bir bedelini ödetmesini istemek midir intikam, kargaşa, rövanş, merhametsizlik, ilkellik?!.
Bu ülke kaybettiği kardeşliği, huzuru, adaleti elbette yeniden bulacak, yaratılmış sahte düşmanlıkları silip atacak, güneşli günlere kol kola, omuz omuza birlikte yürüyecektir... Ancak yapılanları unutmadan, ayrımcılığı, ötekileştirmeyi çoğaltanlara, yolsuzluk cennetini yaratanlara, her türden pisliğe bulaşanlara bedelini ödeterek yürüyecektir!..
-Bedelini ödetmeyen toplumlar sonunda hep bedelini öderler!..

sozcu-banner-1