Çok uzun yıllardır gazeteciyim...
Bu meslekte iyi, kötü, güzel çirkin çok şey yaşadım, gördüm... Kısacası tanıklığım çoktur!.. Bu uzun yolculukta, asla eğilip bükülmeyen, mesleğine zerre toz kondurmayan, gazeteciliğin öncelikle “eleştirmek” demek olduğunun bilincinde birçok gazeteci, televizyoncu tanıdım...
Her devrin adamı sıfatını taşıyan “gazeteci kılıklı” iş takipçileri, zirveye, patrona yakın olabilme adına her türden ahlaksızlığa açık tipler de tanıdım tabii!.. Bir bölümü başarılı da oldu; zirvenin doruklarına, kenarlarına kadar yükselenler de oldu... Basın, daha sonraları da medya çevreleri bu tür “iş takipçilerini” bilir, aralarında dedikodusunu yapar, ancak yüksek katlarda olan bu tiplerin hışmına uğramamak için alçak sesle hatta fısıltıyla konuşmayı tercih ederlerdi!..
Basın tarihimizi açıp, arşivlere indiğinizde, patronu için devrin en büyük Türk büyüklerine yaltaklanan, kapısından ayrılmayan, “kağıt fabrikası” pazarlıkları yapan ve de “Allah’ın sopası yoktur” deyişini haklı çıkartırcasına yakalanan genel yayın yönetmenlerini, Ankara temsilcilerini hemen ayırt edebilirsiniz!..
-Bunlar büyükbaş olarak adlandırılan kesimdi!..
Bir de “Hanutçu” diye adlandırılan küçükbaşlar vardı; “Turist gruplarını anlaştığı yerlere götürüp alışveriş yaptıran ve bu alışverişten komisyon alan rehberleri” tanımlıyordu aslında... Ancak biz muhabirler arasında “Hanutçu”, yaptığı işler, gittiği geziler, siftindiği sofralar, cebine konulan “harçlık” karşılığı kalem sallayan kişilere taklan sıfattı!..
Magazin, özellikle 12 Eylül darbesinden sonra büyük patlama yaptıktan, spor kulüpleri, belediyeler zenginleşmeye başladıktan sonra “Hanutçuluk” yaygınlaşmaya, adeta bir yaşam biçimi halini almaya başladı!...

Bastır parayı al haberi, röportajı!..


90’lar, bu tipler için altın değerindeydi...
Ama ille de 2000’ler; “Hanutçu” için mücevher öneminde yıllar olarak yazıldı medyanın kara kitabına!.. Öyle ki, eskiden gizli kapaklı yapılan, ortaya çıktığında yapanın rezil olduğu, meslekte tutunamadığı “Hanutçuluk”, artık bırakın kepaze olmayı, yeni dönemin yıldızı bir meslek kolu bile olmayı başardı!..
İşte bu konu, geçenlerde hem de magazin basınının yıldızı olarak bilinen Ayşe Arman üzerinden bir kez daha gündeme geldi!.. Habertürk yazarı Sevilay Yılman, Arman’ın ismini de vererek bazı röportajlarını para karşılığı yaptığını yazdı... Bakın ne diyordu Yılman:
-Ayşe Arman bu röportajları gizli kapaklı da yapmıyormuş, bayağı açıktan yapıyormuş! Önce menajerine ulaşılıyormuş. Fiyat belirleniyormuş ve peşin ödeme yapıldıktan sonra da röportaj yapılıp yayınlanıyormuş Hürriyet’te!..
Şu hale bakar mısınız; bir yazar var, onun bir de menajeri var  para işlerini halleden, para peşin, kırmızı meşin röportajları ayarlayan!.. Bir gazetecinin menajeri mi olur Tanrı aşkına!.. Yılman, Hürriyet’in yetkin bir ismine ulaşıp haberleri olup olmadığını sormuş.. Gerisini onun kaleminden okuyalım:
-Biz “Yok öyle bir şey! Yalan bunlar!” şeklinde yanıt beklerken o yönetici “Evet, bilgimiz dahilinde” yanıtını verdi!..
Yani Ayşe Arman’ın yaptığından gazete yönetiminin haberi vardı! Peki niçin? İşte asıl bomba burada; meğer Ayşe Hanım daha önce paralı röportajları gazete yönetiminden habersiz yapıyormuş. Durum öğrenilince o dönemin patronu Aydın Doğan’a iletilmiş. Aydın Bey “Doğan Holding yayın ilkeleri, etiğe aykırı” filan mı demiş peki?.. Hayır, aynen şöyle demiş:
-Aldığının yarısını gazeteye bırakırsa devam etsin!..
Gazete yönetimi değişince de durumun aynen devam ettiği görülüyor.  Ehh bir röportaj 100 bin Törkiş Lira olunca demek ki ilke, milke bertaraf oluyor
-Paranın tadı etik duruşu kovuyor!..

Ahmet Hakan’ın sırt ağrıları!..


Böyle bir “gazetecilik” örneği dünyada var mı peki?..
Evet var! Dünyada bu tür röportajlar, tanıtımlar yapan gazete ve dergiler var. Ancak bu şekilde yer alan yazıların  üzerine “Reklam ve tanıtım” olduğuna dair bir logo konuluyor!.. Hürriyet’te ise düpedüz “gizli reklam” yapılıyor!..
-Ne kadar ilkeli ne derece etik değil mi?!.
Hıncal Uluç da bu yazıların ardından topa girdi ve Ahmet Hakan’ın Hürriyet’teki köşesinde yazdığı “Yatak sadece yatak değildir” yazısını paylaştı...
Ahmet Bey, bir dostunun başının etini yiyormuş; “sırt ağrısı, bel ağrısı, uyku bozukluğu” diye... O da çok ünlü, uzay mekiklerinde kullanılan teknolojiyle yapılan ancak çok pahalı bir yataktan bahsetmiş. Ahmet Hakan “ben bir yatağa o kadar para veremem” deyince, dostu o teknolojiyi kendi araştırma ve uygulamasıyla yapmayı başaran, yüzde yüz yerli ve milli (deyim Ahmet’e ait!) bir şirketten gayet uygun fiyata almış ve ne olmuş biliyor musunuz? Ahmet şöyle diyor:
-Bingo!..
Yıllardır süren sırt ağrıları anında kesilmiş, uyku sorunu yüzde 50 çözülmüş!.. Pek memnun kalmış... Ürünü yapan firmanın ve sahibinin adıyla bi güzel anlatmış...
-Adres ve telefon vermiş mi bilmiyorum!..
Bu yazıları okuyunca, yıllardır öfke duyduğum, küçümsediğim “Hanutçulara” bile acıdım valla!..
-Bunlara gazeteci değil, “gizli reklamcı” demek en etik olanı!..
Diyeceğim ama gerçek reklamcılara ayıp birader!..