Joseph Goebbels’in tarihe kazınan lafıdır:
-Öyle büyük bir yalan söyle ki inansınlar!..
Hadi biz Türkçe telaffuzunu kullanalım; kimdi Göbels? Hitler’in Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı’ydı. 1933- 1945 arası Hitler’in putlaştırılmasında, baskı, cinayet ve soykırım politikalarında, basının zapturapta alınmasında ve halkın sürü haline getirilmesinde başrol oynayan bir kaç kişiden biriydi!.. 1945’te efendisinin ardından karısı çocuklarını zehirledikten sonra onunla birlikte intihar etti!..
Basın için şöyle diyordu mesela:
-Basın, iktidarın kullandığı dev bir klavyedir!..
Daha beteri de var! Göbels basın için şunu da söylüyordu:
-Bana vicdansız bir medya verin, size bilinçsiz bir halk vereyim!..
Ona göre etrafta her zaman bir yalaka sürüsü bulundurmak elzemdi!.. önemli olan aydınlar değil kitlelerdi, çünkü onları kandırmak çok daha kolaydı!.. Göbels’in yargı hakkındaki düşünceleri de basın için söylediklerinden farklı değildi:
-Yargı devlet hayatının efendisi değil, devlet politikasının hizmetkarıdır!..
İktidardaki yıllarda verdiği en önemli talimatlardan biri de şuydu:
-Hakimlere ve savcılara dikkat edilecektir. Belli konularda olumsuz karar verenler bildirilecek, haklarında derhal işlem yapılacak, yargı bağımsızlığı gibi kavramların ardına sığınmasına asla göz yumulmayacaktır!..
Nazi iktidarı, 12 yıl boyunca bu ilkeler doğrultusunda çalıştı, insanları biçimledi ve sonunda en az 65 milyon insanın can verdiği 2. Dünya Savaşı sonunda tarih sahnesinden silindi... Ancak Göbels’in bin sayfalık notları dünya üzerinde var olan ve daha sonraları var olacak bir çok diktatörlük rejimi tarafından sayfa sayfa uygulandı!..
-Hatta bu canavar, yakınlarda “20. Yüzyıl’ın halkla ilişkiler dâhisi” bile seçildi!..

Yel kayadan ne alır!..


Yukarıdaki satırlar, bu ülkenin yüz akı, ömürlerini baskıya, zulme, faşizme karşı direnişle geçirmiş, yazdıkları yazılarla, çizdikleri sayfalarla, yönettikleri gazetelerle halkın, emekçinin, mağdurun yanında yer almış, Her ahval ve şerait altında dahi Büyük Devrimciyi, Cumhuriyeti savunmuş SÖZCÜ Gazetesi’nden  yiğit arkadaşlarıma, ağabeylerime, kardeşlerime FETÖ’den iddianame hazırlandığını duyduğumda, aklımdan ilk geçen düşüncelerdi!..
SÖZCÜ Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Metin Yılmaz FETÖ’cü imiş mesela!... 300 bin kemiksiz satışı olan, birileri korkudan kaçacak delik ararken, iktidarından yalaka medyasına varıncaya dek “Hocaefendi ne olur dön artık” diye salya sümük ağlaşırken, o korkusuz manşetleri atan, yalnızca FETÖ değil, o çete ile yıllarca kol kola “aynı yollarda yürüyen, aynı yağmur altında ıslanan” zevatı da teşhir eden, kumpas davalarında gözünü kırpmadan “hepsi yalan” diye bayrak açan SÖZCÜ’yü yöneten Metin Yılmaz “üyesi olmamakla birlikte FETÖ’ye hizmet etmiş” öyle mi!..
Neredeyse çeyrek asrı aşkın süredir tanıdığım, arkadaşı, kardeşi olmaktan onur duyduğum, sağcı iktidarların, darbe hükümetlerinin her daim boy hedefinde olan, yazdığı yazılarla, kitaplarla soysuzların, hırsızların, yalakaların ipliğini pazara çıkaran Emin Çölaşan da FETÖ’cüymüş örneğin!..
Gazeteciliği, köşe yazarlığı, insanlığı, vicdanı ile Türk basınının abide isimlerinden Necati Doğru da kendini pek iyi saklamış, aslında FETÖ’cüymüş iyi mi!.. Yanında çalıştığım, yazarlık serüvenimde örnek aldığım, dostluğundan onur duyduğum, yazdığı yazılara gözüm kapalı imza atacağım sevgili ustam Necati Abi, koparıp attığı tırnağı kadar önemsemediği Fetullah ve yandaşlarına çalışıyormuş öyle mi, gülmeye dahi tenezzül etmem!..
İnternet Yayın Yönetmenimiz Mustafa Çetin ve Haber Koordinatörümüz Yücel Arı da meğer gizliden FETÖ yandaşlığı yapıyorlarmış mesela!.. Her gün açıp yüzbinlerce “tık” ile haberleri takip ettiğiniz internet yayınımızdan söz ediyorum eyy millet...
-İddianame öyle diyo!..

Bu çamur SÖZCÜ Grubu’na yapışmaz arkadaş!..


SÖZCÜ’ye  bir “FETÖ Davası” açılmıştı zaten...
O iddianamenin büyük bölümü gazetenin manşetlerinden, yazılarından oluşuyordu... İkinci dalgada yazılan 61 sayfalık iddianamenin büyük bölümünü de yine manşetler, yazarların yazdığı yazılar oluşturdu!.. İddianameyi henüz görmedim ancak “FETÖ çetesine üye olmamakla birlikte yardım ve yataklık suçu işlendiği” iddiasına gerekçe olarak kullanılan manşet ve köşe yazılarını pek bi merak ettim doğrusu!..
SÖZCÜ’nün avukatlarının açıklamaları ek iddianamenin ilk iddianameden hiçbir farkı olmadığını belirterek şöyle diyorlar:
-Bu iddianame değil “iftiraname” ve ilkinden kopyala-yapıştır üretilmiş!..
Bir de 2. iddianamenin atıfta bulunduğu “Bilirkişi” komedisi var tabii!.. Bilirkişi sıfatına bile haiz olmayan, kendine yakıştırdığı unvanların tümü gerçekdışı çıkan, Sözcü ve değerlerine düşmanlığı sırıtan, Sultanbeyli’de bir yerel gazetede muhabirlik yapmış bir “uzman!”
Belirtmekte fayda var; SÖZCÜ Grubu’na ait Korkusuz Gazetesi’nin bir yazarı olarak, bilirkişi kılıklı muhteremin işaret ettiği, savcının iddianamesine aldığı tüm manşet ve köşe yazılarının altında benim de imzam vardır hem de gözüm kapalı olarak!..
Neyse, o meşhur özdeyişin söylediği gibi “gerçeklerin bir gün mutlaka ortaya çıkma gibi kötü bir huyu vardır!” Bütün bu kara komedinin hay huyu arasında fazla konuşmayı sevmeyen sevgili Necati Abi  en doğrusunu söyledi zaten:
-Bu çamur bize yapışmaz!..